Geçen hafta yapılan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında alınan örtük faiz artırımı kararına rağmen dolar değer kazanmaya devam etti.
Merkez Bankası dün (27 Ocak) bir basın duyurusuyla, bugün için olağanüstü bir PPK toplantısı yapacağını açıkladı. Açıklamanın ardından Dolar/TL 2.40’tan döndü.
Ne olacağını analiz etmeden önce, 17 Aralık 2013 tarihinden bu yana doların ateşinin neden sönmediğini anlamamız lazım.
Cemaate yakın gazetelerden Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin son iki ay içerisindeki yazılarının neredeyse tamamı hükümet – cemaat kavgası hakkında. Yazıların tarihlerine, başlıklarına ve mesajlarına bakınca doların ateşinin neden sönmediğine dair önemli ipuçlarını görmek mümkün. Şöyle ki:
15.11.2013 Hükümet ne yapmak istiyor?
Gazetemizin dünkü manşeti, bir haksızlığa ve yanlışa tepkiydi. Uzun bir süredir “kapatılacak mı, kapatılmayacak mı?” tartışmasıyla gündemde olan dershanelerle ilgili şimdi bir kanun taslağından söz ediliyor.
20.11.2013 Yanlış durdu, hata devam ediyor…
Önceki günkü Bakanlar Kurulu’nda dershaneler konusunda, sağduyu galip geldi ve büyük bir yanlıştan dönüldü.
22.11.2013 Şaşırdım, üzüldüm, yaralandım...
Sayın Başbakan’ın önceki akşam ATV’deki açıklamaları, beni şaşırttı, üzdü, gönlümü yaraladı.
Şaşırttı, çünkü daha iki gün önce Bakanlar Kurulu’nda alınan karara rağmen Sayın Başbakan kestirip attı: “Geri dönüş yok, dershaneler kapatılacak...”
29.11.2013 Boğazımı sıkan eli tutmayayım mı?
“Dershaneleri kapatma teşebbüsü sarpa sarıyor. İş hem çığırından çıkıyor hem de ciddi bir eğitim konusunun cılkı çıkıyor.”
04.12.2013 Boğazı sıkan el gevşedi ama…
Bakanlar Kurulu’nun dershanelerle ilgili önceki gün aldığı karar, şahsen bir eğitimci olarak beni umutlandırdı.
13.12.2013 Bir başka açıdan hükümet – hizmet...
Dershanelerle ilgili tartışmanın ortaya koyduğu bir hükümet – hizmet meselesi var. Toplumda huzur, uzlaşma, refah, ülkede istikrar ve kalkınma isteyen büyük çoğunluk, yarınlardan umutlu Anadolu insanı, bu meseleden muzdariptir, üzüntülüdür, endişelidir, sıkıntılıdır.
18.12.2013 Hakan Şükür’ün istifası…
AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür’ün istifası, sıradan bir istifa değildir. AK Parti’nin mütedeyyin kitledeki siyasi itibarını sarsan en ciddi olaydır.
Sayın Şükür’ün istifa açıklamasındaki gerekçeler çok dikkatli okunmalıdır. Hükümet – cemaat meselesi diye aylardır tartışılan konu, Hizmet hareketi açısından ilk defa çok açık ve net şekilde izah ediliyor…
20.12.2013 Operasyon ve yakın tehlike…
İstanbul’daki yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna, herkesin sükunet, itidal ve basiretle bakması gerekiyor. Öfke, acelecilik, itham, karalama, siyaseten kazanç elde etme ile ilgili bakış açıları, ortalığın toz duman haline gelmesinden başka işe yaramaz.
25.12.2013 Bu yangın söndürülebilir mi?
Önce dershaneler, şimdi de rüşvet ve yolsuzluk operasyonu üzerinden, giderek büyüyen bir yangın var. Bu yangın, hükümet – cemaat meselesini çoktan aştı.
01.01.2014 Rüzgârımızı kesme Allah’ım…
Günlerdir, “yangın büyük” diye feryat ediyorum. “Bu yangını söndürmek lazım, üzerine benzinle değil su ile gidilmeli.” diyorum.
Artık takatim kesildi. Çünkü Hizmet hareketine, Muhterem Hocaefendi’ye çok ağır ithamlar, hakaretler yapılıyor. Benim ateşi söndürme adına bir maşrapa ile su taşımamı, ortamı yumuşatma çabalarımı bile fitneye malzeme yapmaya kalktılar. Benim bu dünyada, dünya hayatında kazandığım bir şeref varsa; Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin beni dost saymasıdır. Bu bana yeter.
17.01.2014 Masumiyete dokunmak…
Hükümet – cemaat meselesi, geriye dönüşü olmayan, kayıplarının telafisi çok zor, bedeli çok ağır bir mecrada ilerliyor.
22.01.2014 Çıkış yolu var mı?
Hükümet – cemaat meselesinde, insanımızın ve ülkemizin huzuru adına karamsarlık içine düşenlerin sayısı artıyor.
Demek ki en az bir yıllık sıkıntı ile ırgalanacak, sarsılacak, üzülecek, zaman zaman yeise kapılacağız.
24.01.2014 Tek şeritli köprüde çarpışma…
Muhterem Fethullah Gülen’in avukatı Nurullah Albayrak, kritik bir ikazda bulundu.
Sayın Başbakan’ın yargıya müracaat etmesi gerekir. Değilse tek şeritli – demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve özgürlükler şeridi – bir köprüde – o köprü Türkiye’dir – iki araba kafa kafaya çarpışacak. Kardeşliğimize, huzurumuza yazık olacak…
Evet yazılara bakılırsa kavga en az bir yıl daha sürecek ve kafa kafaya çarpışma henüz gerçekleşmedi!
Öte yandan kavganın diğer tarafı olan Başbakan’ın, açıkça hedef göstererek devlete sinmiş paralel bir yapılanma ve gizli bir örgüt olarak tanımladığı cemaatle hesaplaşma hazırlıkları içerisinde olduğunu; yerel seçimlerde cemaatin AKP dışı adayları açıkça destekleme kararı almaması için operasyon düğmesine basmadığını; kafa kafaya çarpışma denilen şeyin, seçimlerde AKP aleyhine sonuç doğuracak bir tür örtülü karar sonrasında olacağını, herkes tarafından malum konuşmalarından biliyoruz.
Açıkçası Başbakan, Ergenekon – Balyoz türü bir örgüt operasyonuyla cemaati destekleyen kişilerin, derneklerin, vakıfların, şirketlerin ve bankaların zor durumda kalacakları, hapse girebilecekleri, kaynağı suç sayılan ve bu nedenle kara para sayılabilecek paralarına el konulabileceği korkusu yaratmaktan çekinmiyor.
Şimdi bir elinizi vicdanınıza, diğer elinizi de cüzdanınızı koyun ve cevap verin: Siz böyle bir tehdit ve korku içerisinde olan bir derneğin, vakfın, şirketin ya da finans kurumunun sahibi ya da yöneticisi olsanız, kaynağını açıklamakta zorlanabileceğiniz ve devletin her an bir örgüt operasyonuyla el koyabileceği kadar önemli bir miktarda paranız olsa, bunu TL’de ve Türkiye içinde tutar mıydınız?
Peki ekonominiz son beş yıldır kısa vadeli dövizle borçlanmış, ama daha çok taahhüt işleri yaparak TL kazanan şirketlerle büyümüşse ve bu işleri yapanlarda gözle görülür bir nakit sıkışıklığı ve zarar sorunu varsa, bu nedenle büyümenin öncü göstergeleri kötü geliyorsa; Aralık ayında özel sektörün “babalarının” dolar aldığını görmüşseniz, dünya – âlemin konuştuğu üzere “Kırılgan Beşli” arasında en kırılgan ülkede yaşıyorsanız, bu nedenle ülkeniz açık bir not indirimi tehlikesiyle karşı karşıyaysa ve Başbakan’ın operasyon konuşmalarını ve cemaate yakın isimlerin cevabi konuşmalarını dinleyip, yazdıklarını okuduktan sonra, siz de süregelen “sürü psikolojisi”ne katılıp dolar almaz mıydınız?
Şimdi birkaç tespit yapalım: Başbakan’ın son zamanlarda Merkez Bankası’yla ilgili konuşurken bağımsızlığına özel bir vurgu yaptığını hatırlatalım. Yani duruşta bir tür tersine dönüş var. Misâl, Brüksel'de gerçekleştirdiği basın toplantısında faiz kararından dolayı tebrik ettiğini ifade ederken, “Merkez Bankası’nın bağımsız olduğunu, ne kendisine ne de bir başka bakana bağlı olmadığını” söylemişti.
Tekrar vurgulayalım, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi “Merkez Bankası faiz artırmamalı” dedikten sonra Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın Davos’tan verdiği bir demeçte, "Bazen mikrofon uzatıldığında, soru sorulduğunda dayanamadan Merkez Bankası'nın bağımsızlık alanını da ihlal edecek şekilde konuşanlar çıkabiliyor, bunlar son derece yanlıştır.” demişti.
Bir sonraki gün CHP Ekonomi Politikaları Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak da bu demece cevaben: “Başbakan’dan aferin alacağız diye faiz silahını kullanmaktan çekinirseniz, piyasadan temiz bir dayak yiyeceksiniz. Dayağı yedikten sonra da faizi daha da fazla artıracak ve bu milletin ödeyeceği faturayı daha da ağırlaştıracaksınız. Başbakan Brüksel de ‘Merkez Bankası’nı faiz artırmadığı için tebrik ederim’ dedi. Davos’un dağlarından bağırmak önemli değil burada bağıracaksınız, Sayın Babacan. Başbakan’ın yüzüne ‘Konuşmayın, siz konuştukça döviz satmak zorunda kalıyoruz’ diyeceksin. Bu memleketin cesur siyasetçilere ihtiyacı var." demişti.
Evet Merkez Bankası bugün, henüz üzerinden bir hafta geçmemiş bir PPK toplantısı sonrasında, pek da alışık olmayan bir saatte, olağanüstü toplanıyor. Toplantı sonucunu saat 24.00’te öğreneceğiz!
Peki ne oldu da Merkez Bankası böyle bir karar aldı?
Hatırlatalım: Bugünün bir özelliği daha var. Muhtemelen siz bu yazıyı okurken dershane meselesinin çözümüne ilişkin kanun tasarısı internet ortamında kamuoyo ile paylaşılacak. Yani kavganın konusuyla ilgili “dananın kuyruğu bugün kopuyor” olacak ve saat 10’da başlayacak olan Merkez Bankası "Enflasyon Raporu 2014-I" sunumu sırasında havanın rengi biraz daha netleşmiş olacak.
Toparlayalım ve yukarıdaki veriler ışığında yazımızın başlığı olan sorunun olası cevaplarına değinelim:
1) Başbakan Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Babacan’ın Merkez Bankası’nın bağımsızlığına yaptıkları vurgu, faiz artırımına yeşil ışık yaktıkları ve sonuçlarıyla ilgili sorumluluğu Merkez Bankası’na bırakarak yapılmış bir “politik pozisyon alma” (siyasi hedge) şeklinde yorumlanabilir.
2) CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztrak’ın çağırısına referansla Babacan’ın faiz artırımı konusunda Başbakan’ı’ ikna ettiği düşünülebilir. Böyleyse şayet, muhtemeldir ki Babacan şu meâlde bir konuşma yapmıştır: “Efendim Brüksel dönüşünüzde emrettiğiniz gibi doğrudan müdahale de sonuç vermedi. Mâlumunuz Merkez Bankası enflasyon hedeflemesi yapıyor ve kısa vadeli faiz oranını araç olarak kullanması gerekiyor. Faiz indirimi yaparken sorun yoktu. Merkez Bankamız, zat-ı alinizden duydukları tedirginlik nedeniyle kısa vadeli faiz oranlarını artık araç olarak kullanamıyor. O nedenle hedef olarak koydukları enflasyona kendileri bile inanmaz oldu. Biliyorum ‘faiz yükselince büyüme durur’ diye endişelisiniz, ama kur yükselince de büyüme duracak! İki durumda da büyüyemeyeceksek, bâri sizin de çok bahsini yaptığınız rezervlerimizi daha fazla eritmeyelim. Bakın CHP de faiz artırın diyor. Arjantin’de yapılan devalüasyonu biliyorsunuz efendim. Bu arada BRICS üyesi Brezilya’da politika faizinin yüzde 10.5 olduğunu da arz edeyim. Zaten piyasa Mart ayında bir faiz artışı bekliyor. Hâlihazırda 1 yıllık swaplar da yüzde 10.70’ten fiyatlanıyor. Yükselen piyasa ekonomileri arasında Türkiye’ye yönelik algıda ciddi bozulmalar başladı. Bu arada daha önce de arz ettiğim gibi çok ciddi bir not indirimi tehlikemiz var. Sermaye çıkışını tutmakta çok daha fazla zorlanabiliriz. Bu durum seçim sonuçlarını da olumsuz etkiler. O nedenle 2006 yılındaki hatayı yapıp, sonra tekrar faiz artırmak zorunda kalacağımız yeni bir olağanüstü PPK yaparak, daha fazla kredibilite kaybetmeyelim. Müsaâde edin, gecelik faizi en az 300 baz puan artıralım ve enflasyon hedefimizi buna göre revize edelim ki, pozisyon üstünlüğünü piyasadan alalım. Yoksa, piyasanın sopasını kafamıza yiyeceğiz efendim.” (Bu durumda T24 okuru Başbakan’dan şu cevabı vermesi beklenir: “Sen değilmiydin bu adamı Nobel’e aday gösteren sessiz mimar kardeş!”)
3) Son bir ihtimal de şu: Merkez Bankası dershanelerle ilgili düzenlemenin internet ortamında paylaşılması halinde daha da artacak olan dolar talebini frenlemek ve yüklü miktarda rezerv kaybını önlemek için bir manevra yapmış da olabilir. Gün içi gelişmelere ve saat 10’da yapacağı Enflasyon Raporu toplantısındaki havaya bakarak akşamki toplantıda faiz artışını sınırlı tutup, döviz arızını ve TL talebini artıracak araçları kullanma kararı da alabilir.
Merkez Bankası’nın alacağı karar ve gerekçeleri ne olursa olsun, şunu Hükümet de kabul etmiş olacak ki, Türkiye’de artık yeni bir dönem başladı.
İsteyen yeni döneme, “Enflasyon sebep, faiz netice dönemi” de diyebilir.