Öğretim, araştırma ve toplum hizmetleri etkinliklerini evrensel standartlarda yürüterek...
Orta Doğu Teknik Üniversitesi; Öğretim, araştırma ve toplum hizmetleri etkinliklerini evrensel standartlarda yürüterek, toplumumuzun ve insanlığın sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel ve teknolojik gelişimi için bilgiye ulaşmayı, üretmeyi, bilgiyi uygulamayı, yaymayı ve bu bilgilerle donatılmış bireyler yetiştirmeyi amaç edinmiş; Bilginin nasıl ve kime, kim tarafından öğretileceğinin salt akademik gerekçelerle belirlenmesi hakkını yaşamsal gören; kalıplaşmış düşünce ve fikirlere bilimsel yaklaşımların gerektirdiği ölçüde karşı çıkan; dürüst sorgulamayı ve yasal protestoyu hak kabul eden ve bu haklarını kullananların yasalar tarafından korunduğu toplum içinde sesini duyuran...” Hiç aşağılık komleksine kapılmadan bulunduğumuz coğrafyanın adını vurgulayan, dünya standartlarında, örnek bir üniversite... Geçen hafta cuma günü bu güzide üniversitemizin Kuzey Kıbrıs Kampüsü’ndeydim. Üniversitenin “Genç Girişimciler Topluluğu” tarafından organize edilen “Kariyer Günleri Organizasyonu” çerçevesinde bir sunum yapmam ve öğrencilerle sohbet etmem rica edilmişti. ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü; Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin daveti üzerine, her iki ülkenin hükümetleri ve ODTÜ Rektörlüğü arasında 2000 yılında imzalanan üçlü-protokol ile başlatılan büyük ölçekli ve olağanüstü bir yükseköğretim projesi olarak başlamış ve 2003 -2004 akademik yılında 1, 2004-2005 akademik yılında da 6 lisans programına öğrenci kabul etmiş. Bu öğrenciler; eğitimlerine Ankara'daki ana kampüste başlamışlar ve 2005-2006 akademik yılından itibaren, 6 lisans programına alınan yeni öğrencilerle birlikte, KKTC'nin Güzelyurt bölgesinde kurulan o muhteşem ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü'nde eğitimlerini sürdürmüşler. 2010-2011 akademik yılına 13 lisans ve 2 yüksek lisans programında 1525 öğrenci ile başlayan ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü'nde, 2013-2014 akademik yılı itibariyle 20 lisans ve lisansüstü programda yaklaşık 3500 öğrenci öğrenim görecek... Kampüs; Başkent Lefkoşa'nın 50 kilometre batısında, 12 bin nüfuslu Güzelyurt kentinin 6 kilometre kuzeyinde yer alan Kalkanlı köyü bölgesinde, KKTC Hükümeti tarafından tahsis edilen 3.385 dönümlük bir arazi üzerinde kurulmuş, yüksek teknolojiye dayalı altyapısı, modern eğitim binaları ve laboratuvarları, zengin yaşamı, spor ve kültürel tesisleri, yeşil alanları ve özgün mimarisi ile nitelikli bir eğitim-öğrenim ortamı için her türlü olanağı sunan çağdaş bir eğitim yuvasından söz ediyorum. Her şeyin adeta kendisinden iddialı bir derece beklenen büyük bir yarış öncesi, sakin ve planlı bir hazırlık içinde olduğu taze kekik kokulu bu yuvada; artık “kokpitinde” sadece kendilerinin olacakları yeni hayatlara hazırlanan gencecik öğrencilerle buluştum. Gençlik; Tıpkı, hayatın o sonsuz döngüsüne her yıl yeniden heyecanla hazırlanan tabiat gibi... Bal arıları, beyaz kelebekler; sürmeli kızkuşları, ibibikler, boyunçevirenler, incir kuşları; limon çiçekleri, sümbüller, fulyalar, şimşirler, hanımelleri; sakız, tesbih, sandal, meşe, servi, incir ve zeytin ağaçları gibi... Henüz yirmili yaşlarını aşmış genç öğrencilerden sonra; Sarı papatya ve dağ laleleriyle dolu bu kampüse hayat veren, o “görünmez ellerle” tokalaşma; iyimser, dingin ve aydınlık dünyalarına misafir olma şansım oldu. Rektör Prof. Dr. Turgut TÜMER ve yardımısı Prof. Dr. Erol TAYMAZ... Yıllar önce “hoca – öğrenci” olan bu iki iddalı bilim insanının misafiri olarak ben; “Fi” tarhinde, Suriye ve Lübnan’dan göç eden Hristiyan Arapların (Maruni’ler) yaşadığı Koruçam köyünde... “Mis” gibi kokan portakal ağaçlarının arasından, yola taşan yaban bitkileri, kiriş otları, soytarı orkideler, ofrisler ve hızlandıkça “pupası” yükselip alçalan helikopter böceklerini izleyerek... Teknelerle yarışan yunuslar gibi, asfaltın üzerinde otomobilimize nispet yapan fırtınakırlangıçlarını takip ederek vardığımız Yorgo’nun Yeri’nde, Hiç üşümeden, Bir akşam serinliğinde, Kuyu kebabı, ev yapımı kırmızı şarap, kızarmış hellim peyniri, tahini, gabbar, sucuk ve saf zeytinyağıyla cilalanmış muhteşem bir Akdeniz salatası eşliğinde... Ne güzel bir sohbetle hoşgeldin dedik ilkbahara...