İkinci Dünya Savaşı sonrasında yıkılan batı dünyasının ekonomik sistemleri, iktisadi hayatın çalışma düzenine ilişkin birbirinden oldukça farklı düşüncelere sahip iki Avrupalı düşünürün fikirleri üzerine inşa edildi.Bu iki düşünür “John Maynard Keynes” ve “Friedrich von Hayek”tir.İki düşünürün ekonomik hayatta devletin rolüne ilişkin zıt görüşleri 20. Yüzyıl'a damgasını vuran tartışmalara, uluslararası kurumlara ve politikalara yol açtı.Bu iki düşünürü anlamadan yaşadığımız küresel krizi, IMF’nin yeniden yapılanmasına neden ihtiyaç duyulduğunu ve kendi ekonomik krizlerimizi anlamakta eksik kalırız. O nedenle bildiklerimizi T24 okurlarıyla paylaşma gereği duyduk…İngiliz iktisatçı Keynes’e göre;“Ekonominin daralma dönemlerinde bütçe dengesini sağlamaya çalışmak, işlerin daha kötüye gitmesine yol açar. Devlet, ekonominin daralma dönemlerinde borçlanmak suretiyle kamu harcamalarını artırmalı; bu yolla yeni iş alanları yaratmalı ve satın alma gücünü artırmalıdır. Genişleme dönemlerindeyse harcamaları kısmalıdır.”Avusturyalı düşünür Hayek’e göre;“Kaynakların nereye tahsis olması gerektiğini planlayabilmek için bir hesaplama yapılması icap eder. Merkezi planlamada bu ekonomik hesaplamayı yapmak mümkün değildir. Çünkü malların piyasa fiyatı yoktur. Göreli fiyatlar bilinemez. O nedenle kaynak tahsisine ilişkin merkezi planlamada verilecek karar ekonomik değil, teknik olmak zorundadır. Devlet müdahalesi ne kadar az olursa, ekonomik özgürlükler o kadar fazla olur. İnsanlara seçme özgürlüğü verilirse ekonomi o kadar daha etkin olur.”Hayek’in çok değerli görüşleri, daha çok sosyalizm alternatifidir ve planlama karşıtıdır. Amacı, hangi durumda insanların daha fazla refah üreteceklerine ilişkindir. Referans noktası ise piyasa etkinliğidir.Keynes’in görüşleri ise, özel sektörün de yoğun bir şekilde var olduğu bir kapitalist sistemde konjonktüre göre devletin varlığını hissettirmesi ve yeri geldiği zaman geri çekilmesini ifade eder.Batı dünyası 1950–1970 arasında Keynes’e, 1980–2009 arası ise (ABD önderliğinde batı dünyası ve uluslararası kurumlar) Hayek’e itibar etti.1950 sonrasında Eisanhower ve bir puro düşkünü olan Kennedy'nin iktidarları Keynesyen politikalar uyguladı. Altyapı, savunma ve sosyal güvenlik amaçlı harcamalarda sınır tanımadılar… 1970 yılına kadar da bu böyle devam etti. Avrupa da öyle.“Çiçek çocukları” “başka bir dünya mümkün” demiş olsalar da, 1960’larda dünya refahı her zamankinden çok arttı. Çünkü yeni dönemin iktisadi aktörü “refah devleti”ydi.1970’lerde yaşanan krizler refah devleti pratiğinin sorgulanmasına yol açtı. ABD’de Hayek taraftarları sorunun kaynağını hesapsızca harcayan devletlerde buldu. “Refah devleti” suçlu ilan edildi. Bu kısmen de doğruydu, ama haksız saldırıdan Keynesyen iktisat da nasibini aldı.Yeni moda “Şikago Okulu” oldu…İş, “devlet ne yaparsa kötüdür”e kadar vardı.Bu okulun en bilinen ismi; Amerika'daki devlet okullarında öğrencilere verilen ücretsiz öğle yemeği için sarf ettiği “Bedava öğle yemeği diye bir şey yoktur” sözüyle bilinen Milton Friedman’dır.Ki, kendileri Keynesyen iktisadın dünya ölçeğinde uygulaması olan “Marshall Planı”nı hayata geçirmekten sorumlu ABD Hazinesi'ne ait Paris ofisinde 1950’de danışmanlık yapmıştır...Sanırım Friedman’ın bu sözünü; 12 Eylül sonrasında korku içinde varlıklarını hissettirmek üzere ilk masum eylem yöntemi olarak “yemek boykotu” yapan ve günlerce ne olduğunu anlamadan işkence gören o “şaşkın çocuklar” unutmayacak…Nasıl bir ideolojik bombardımana tabi olduğumuz daha iyi anlaşılsın diye bir önemli not daha: Nobel iktisat ödülünü alanların hemen hemen yarısı Şikago Okulu mensuplarındandır. Şimdi sizden bir rica; aşağıdaki yazıları aşağıdaki sırayla tekrar okuyun...“Gerçek kâhin kim? Roubini mi, Akyüz mü?”“ABD krizden çıkmak için ne yapıyor, ne yapacak?”“Londra'dan dünya ekonomisine bakış…”“Solcular Stiglitz’i neden sevdi ?”Şimdi size iki soru:
1)Ekonomileri daralan batı dünyası krizden çıkmak için şimdi ne yapıyor?2)Biz, bir süre öncesine kadar iktidarda bulunan siyasi partilerin silinmesinin de yolunu açan 2001 krizini neden yaşadık?