Gazeteyi ekranda okumanın en güzel yanı puronuzu rahatça içebilmek. Bir de mürekkep lekesini çıkarmak için elinizi yıkamak zorunda kalmıyorsunuz
Gazeteyi ekranda okumanın en güzel yanı puronuzu rahatça içebilmek. Bir de mürekkep lekesini çıkarmak için elinizi yıkamak zorunda kalmıyorsunuz (!)Puroyu dışarıda, özellkle de rüzgarlı havalarda içmek hiç keyif vermez. Külünüz gazete gibi uçuşur. Ucundaki ateş hiç ummadığınız yerlere düşer. Sonra bir bakarsınız söner. Sönmemiştir belki diyerek derin bir “nefes” çekersiniz, ağzınızın içini bir tar tabakası kaplar. Tüm bunlar kapalı mekanlarda da olabilir; ama puro içmenin çok zevkli bir yanı vardır ki, onu rüzgarlı havalarda hiç tadamazsınız: Puro tiryakisi dumanını görmek, onu izlemek ister. Gazetenizi şimdi olduğu gibi ekranda okumak bu tür sorunlara hiç yol açmaz. Bir elinizde puronuz, önünüzde içeceğiniz, istediğiniz sayfaya bir “tık” marifetiyle rahatlıkla geçebilirsiniz. Katlamak ve tutmak için iki ele gerek yok. Dudaklarınızın arasından salıverdiğiniz duman, “yok oluşun tadını çıkararak” gözlerinizin önünde yavaşça kaybolur. Bir iş başvurusu yaptığınızda sizden bir “özgeçmiş” hazırlamanız istenir. Özgeçmişiniz, başvurduğunuz işle alakalı olduğunu düşüdüğünüz yönleriniz itibariyle o güne kadar ki sizden “haberleri” özetler. Altına yazdığınız tarihe bakarak, bu haberlerin ne zaman güncellendiği anlaşılır. Sizinle ilgili kanaat oluşturacak kişiye gerekli enformasyonu, zamanında ve tam olarak vermeniz beklenir. Aksi takdirde mülakat sırasında kendinizle ilgili güncel olmayan haberlerle başvuru yaptığınız çıkar ortaya. Gazeteler de özgeçmişler gibi günün tarihini ön sayfalarından verirler. Ancak okuduğunuz haberlerin en son ne zaman güncellendiğini bu tarih göstermez. “Bildik” gazeteler birgün öncesi itibariyle güncel olanı size sunar. İşin “tabiatı” böyledir, bugünü sunmaya izin vermez. Onda “biten” vardır, “olan” değil. Ama şu an ekranınızdaki gazete işin tabiatını değiştirmekte. Hem de gazetelerin bildik internet versiyonlarının çok daha ötesine giderek. Şu an baktığınız sayfanın sağ üst köşesinde sadece tarih değil, saat ve dakika da var. Sol üst köşesinde ise “Son Dakika” diye ayrı bir link. Bu link bize o gün, hatta o an olandan haberdar olma imkanı verir. Yani muhabir yazar siz okursunuz !.. Üç saat sonra değil, yarın hiç değil, hemen o anda. Uzayan toplantılar, artık güncelliği kalmayan “bilgilerin” bir kenara konulması için mutabakat gerektirir. Kimi toplantılarda görünür bir yere, konuşmacının söze başladığı an sıfırlanan bir kronomektre konur. Bir saatli bomba görünümündeki bu alete bakarak kaç dakikadır kürsüyü işgal ettiğinize siz karar verirsiniz. Böyle bir imkan yoksa sıkılan muhatab, saatine bakarak sizi sadede, bilahare susmaya davet eder. Devrim sonrasında Castro ve arkadaşları birçok kararı birlikte almak zorundaydılar. Peş peşe, üstelik onca zaman sonra dağlardan gelmiş bir avuç insanın kapalı mekanlarda yaptıkları toplantıları bir hayal edin! Masanın başında Castro, yanında Che, onun yanında Raul, karşıda Camilo, belki onun yanında Alberto Bayo (Meksika sürgünü sırasında Castro ve arkadaşlarını eğiten Kübalı eski askeri lider)... Sonra, aralarda yapılan toplantılarda kendilerine vakit ayrılan yabancı gazeteciler, konuklar, büyükelçiler, bürokrasi, halk... Hülasa, peşi sıra gelen ve uzadıkça uzayan toplantılar... Birikmiş, yadedilecek onca anı, ama yapılacak bir sürü iş... Uzayan toplantılarda an gelir, artık o anın, yani güncel olanın konuşulmasına hükmolunur. Düşünün: Çok sevilen bir lidersiniz, vaktiniz de çok değerli. Ne yaparsınız? Saate bakarak karşınızdakine toplantının bittiğini mi hatırlatırsınız? Tiryaki, vitolasına göre purosunun yaklaşık kaç dakika sonra biteceğini gayet iyi bilir. Mesela bir “Petite Corona” 25 dakika sürer;“Robusto” 35, “Presidente” 90 dakika...Evet puro içtiği günlerde Castro, toplantıların süresini içeceği puronun vitolasına göre ayarlarmış. O nedenle de saatine bakması hiç gerekmezmiş !