Şimdi sıkı durun: Torba kanunun 23. maddesiyle 1211 sayılı Merkez Bankası Kanunu’nun 61. maddesi değiştiriliyor...
Maliye Bakanlığı bir kanun tasarısı hazırladı. “Torba Kanun” olarak kısaltılan tasarının uzun adı; “Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı.”Tasarı, 18.04.2010 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından kabul edildi ve 25.05.2010 tarihli bir yazıyla TBMM’ye sunulmak üzere Başbakanlığa gönderildi. Halen Meclis’te ve kanunlaşmak için sırasını bekliyor.Tasarının 23. maddesi “Değerleme Farkları” başlığını taşıyor. Bu madde ile Merkez Bankası’na diğer hiçbir bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi ve kurumlar vergisi mükellefine tanınmamış olan ciddi bir kıyak var. Şöyle ki:Normal bir bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi veya kurumlar vergisi mükellefi şirket düşünün. Tipik bir sanayicimizi resmetmek üzere bu şirket, hammaddesini yurtdışından temin etsin ve daha çok yurtdışı piyasalara satış yapsın. Bu şirket aynı zamanda 2003 – 2008 arasındaki likidite bolluğu döneminde ortaya çıkan düşük faiz oranlarından borçlanmış ve yatırım yapmış olsun. Yani hem döviz cinsinden ticari alacakları, hem de döviz cinsinden borçları olsun. Örnek sanayi şirketimiz, Vergi Usul Kanunu gereğince tüm kurumlar vergisi mükellefleri gibi her ay sonunda döviz cinsinden ticari alacakları ile döviz cinsinden borçlarını değerlemek zorunda. Yani vadeli ihracat yaptı diyelim. Kanun gereğince her mükellef gibi alacak tutarını ihracat faturasının kesildiği günkü kurdan TL’ye çevirmek ve bu tutarı defterine kaydetmek zorunda. Ayrıca her üç ayda bir de geçici vergi ödemek zorunda.Değerleme şu demek: Döviz cinsinden bir alacağınız var, ama vadesi henüz gelmedi, faturayı kestiğiniz gün onu TL’ye çevirdiniz ve defterinize işlediniz. Ama alacağınız döviz cinsinden. İşte tasarı diyor ki, “bu alacağı ay sonundaki kurdan tekrar TL’ye çevir. Şayet kur yükselmişse senin alacağın, döviz cinsinden aynı olsa da TL cinsinden artmıştır. Artan tutarı matrahına ekle.” Bu durum döviz cinsinden tüm varlıklar (aktif kalemler) için böyle.Şimdi değerlemenin etkisini döviz cinsinden borçlar için anlatalım. Döviz cinsinden kredi aldınız. Kredi tutarını aynı günkü kurdan TL’ye çevirip yevmiye defterinize kaydetmek zorundasınız. Ay sonu geldi ve kur yine artmış olsun. Döviz cinsinden borcunuz aynı, ama bunun TL karşılığı artmış oldu. Devlet diyor ki, “aradaki kur farkını gider olarak yazabilirsin. Yani bu tutarı matrahtan düşebilirsin.”Dikkat, her iki örnekte de ne alacak tahsil edildi, ne de borç ödendi. Sadece realize olmamış bir kur farkı oluştu ve bu fark nedeniyle şirketimizin hem geçici vergi matrahı, hem de kurumlar vergisi matrahı değişti. Kur yükselince, şayet şirketimizin döviz cinsinden borçları döviz cinsinden alacaklarından fazlaysa kurumlar vergisi matrahı azalır. Yani şirket daha az vergi öder. Tersi durumdaysa daha çok vergi öder.Şimdi sıkı durun: Torba kanunun 23. maddesiyle 1211 sayılı Merkez Bankası Kanunu’nun 61. maddesi değiştiriliyor. Böylece Merkez Bankası’na bu konuda bir istisna getiriliyor. Deniyor ki, “henüz realize olmamış kur farklarını kurumlar vergisi matrahının tespitinde ne gider yaz, ne de gelir.”Biliyorsunuz Merkez Bankası bilançosunun aktif kısmında bankanın döviz cinsinden varlıkları, pasif kısmında ise yükümlülükleri var. Dikkat Merkez Bankası'nın kriz sırasında biriktirdiği yüklü miktardaki rezervleri -ki halen 70 milyar dolar civarında- bilançonun aktif kısmında. Ve bu rakam doğal olarak pasifteki döviz cinsinden yükümlülüklerden çok daha fazla. Bu ne demek? Merkez Bankası rezervlerini her ay değerlemek ve şayet kur yükselme trendindeyse her üç ayda bir de kur farkları üzerinden geçici vergi, yıl bitminde de kurumlar vergisi ödemek zorunda. Realize olsun ya da olmasın. Tıpkı diğer mükellefler gibi. İşte torba kanun Merkez Bankası’nı bu noktada korumaya alıyor ve diyor ki değerlemeyi yine yap, sonucunu kurumlar vergisi matrahını hesaplarken dikkate alma. Ta ki kur farkı gelir ve gideri realize oluncaya kadar. Yani rezervlerini satıncaya, borcunu ödeyinceye kadar!Peki Merkez Bankası’nın farkı ne? O da bir Anonim Şirket değil mi? Kurumlar vergisi mükellefi değil mi?Bu noktada şu iddia edilebilir: Torba kanunun 23. maddesi, zaten Merkez Bankası Kanunu'nun 61. maddesinde var olan özel bir düzenlemeyi yeniden ve daha açık bir şekilde yazıyor. Uygulama da zaten yıllardır böyle.Hayır! Uygulama böyle olabilir, ama Merkez Bankası Kanunu'nun 61. maddesi buna imkân vermiyor.61. madde şunu söylüyor. “Türk Lirası değerinin değişmesi nedeniyle bankanın aktif ve pasifindeki altın ve dövizlerin yeniden değerlendirilmesi sonucu oluşan gerçekleşmemiş gelir veya giderler geçici bir hesapta izlenir. Bu gelir ve giderlerin gerçekleşmesi halinde, gerçekleşen tutarlar kâr ve zarar hesabına aktarılarak, bu hesaptan dağıtıma tabi tutulur.”Kanunun bu maddesi Hazine’ye aktarılacak payın tespitiyle ilgili ve çok açık. Buradaki kâr – zarar ile kurumlar vergisi matrahı ve bu matrahın tespitinde gideri bibirine karıştırmamak lazım. İkisi ayrı şeyler. Bir işletme sahibinin işle ilgili olmayan özel bir harcaması da giderdir ve kâr – zarar hesabına aktarılır, ama kurumlar vergisi matrahında bu zarar rakamı kanunen kabul edilmeyen gidere dönüşür. Yani matrah bu gider nedeniyle düşmez. Yani; sen kendi mevzuatın itibariyle kâr – zararı nasıl hesaplayacağını kendi özel kanununla tespit eder, bu hesaba göre Hazine’ye kâr payı aktarabilirsin. Ama kurumlar vergisi matrahının nasıl hesaplanacağı Kurumlar Vergisi Kanunu'nda yazılı. Ayrıca Vergi Usul Kanunu’nun değerleme hükümleri tüm mükellefler için geçerli. Buradaki kâr – zarar ifadesini değerleme hükümlerini de içerecek şekilde geniş yorumlayamazsın! Senin hesapladığın ticari kârdır, kurumlar vergisi matrahı ise mali kâr.Nitekim bizim de gördüğümüz bu tuhaf uygulamaya torba kanunun 23. maddesiyle yasal dayanak kazandırılmak istenmiş! Böylece Merkez Bankası için temel bir vergileme prensibi delinmeye çalışılmış.Bizce bu uygulama iki yönden yanlış: Birincisi; yapılacaksa şayet Vergi Usul Kanunu’nda olması gereken bir düzenleme, 1211 sayılı Merkez Bankası Kanunu’nda var olan bir maddenin özünü değiştirmek suretiyle yapılıyor. İkincisi; bu madde ile Merkez Bankası’na diğer mükelleflere göre ayrıcalık tanınarak, bankanın ödeme gücünden daha az vergi ödemesine olanak sağlanıyor.Bakalım madde bu haliyle yasalaşabilecek mi? Yasalaşırsa konu Anayasa Mahkemesi’ne götürülecek mi?