Son bir-kaç haftadır ekonomi yetkilileri Türkiye’de döviz çıkışlarının yaşanmadığını söylüyor. Nitekim Sayın Babacan, 25 Ocak’ta “Türkiye’den sermaye çıkışı olarak adlandırabileceğimiz bir gelişme çok şükür yok” şeklinde bir beyanatta bulundu. Ayrıca, 16 Şubat’ta bunun bir adım daha ötesine giderek “27 Ocak’tan 13 Şubat’a kadar 3.9 milyar dolar döviz girişi oldu” iddiasında bulundu. Başbakan yardımcısı Financial Times’ın 8 Ocak sayısında da benzeri bir görüşü ifade etti:
“Yolsuzluk soruşturmaları başlayalı net döviz çıkışları yaşanmadı.”
Benzeri bir beyanat da maliye bakanından geldi. Bakan, Milliyet’in 16 Ocak sayısında şunu söylüyor:
“Türkiye’ye son dönemde bir miktar yabancı sermaye girişi söz konusu oldu, sermaye çıkışı olmadı”.
Konunun enteresan yönü, Maliye Bakanı’nın bu beyanatı verdiği aynı gün TCMB, 10 Ocak’ta biten haftada portföy yatırımlarında 1.112 milyar doları DİBS kaynaklı, 3 milyon doları ise net hisse senedi kaynaklı olarak 1.115 milyar dolarlık döviz çıkışı gerçekleşmiş olduğu verisini yayınlamıştı.
TCMB kaynaklı döviz hareketleri verileri
Benim elde ettiğim, TCMB kaynaklı, dolayısıyla “resmi” olması gereken veriler, tam tersine Gezi Parkı olaylarının, Fed’in gevşek para politikası uygulamasının dozunu azaltacağını ifade etmesinin, bunu uygulamaya sokmasının ve 17 Aralık yolsuzluk soruşturması olaylarının döviz çıkışlarını tetiklediği şeklinde. Fed kararının tüm gelişen ülkelerde benzeri etkisi olduğuna, ancak Türkiye piyasalarında görülen tepki diğer gelişenlerden daha sert olduğuna göre; Gezi olayları ve yolsuzluk soruşturmalarının ülkenin politik riskini yükseltmiş olduğu, dolayısıyla, bu risk için yatırımcıların talep ettiği primin de artmış olduğu sonucuna varmak kaçınılmaz oluyor.
Bu yazıda, döviz hareketleriyle ilgili verileri paylaştıktan sonra “ekonomik anlamda” döviz çıkışlarının verilerin gösterdiği miktardan daha da yüksek olduğu görüşümün nedenlerini açıklayacağım. Bu konuyu iki yazı öncesi yazımda bir ölçüde tartışmış olmama rağmen, Sayın Babacan ve Sayın Şimşek döviz çıkışlarının yaşanmadığını iddia etmeye devam ettikleri için konuyu tekrar gündeme getirmek istiyorum. Bir gerçekte iki zıt görüşün ikame etmesi mümkün olmadığına göre, bu muammanın çözülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Döviz çıkışları olmasa bile, dış finansman bulma problemi yine de geçerli oluyor
Her şeyden önce, nedense anlaşılmayan bir gerçekten bahsetmek istiyorum:
Dış finansman ihtiyacı ve döviz hareketleri stok olmak yerine akış değişkenleri oluyor. Bu demek oluyor ki, bu yılın ikinci yarısında döviz çıkışları yaşanmamış olsa bile, Türkiye’nin ilerdeki yıllarda yine döviz finansmanına ihtiyacı olmayacak mı?
Türkiye’nin cari açığı ve ödenmesi gereken borçları ilerdeki yıllarda da devam edeceğine göre, ülkenin her sene ek döviz finansmanına ihtiyacı olacağı bir gerçek. Diyelim 2013’te ülkenin 65 milyar dolarlık çari açığı ve 150 milyar dolarlık vadesi dolan borcu oldu.
Ülke 2013’te dış finansman kaynakları, TCMB’nin reservlerinin eritilmesi, net hata noksan, vs. kalemleriyle bu 215 milyar dolarlık ihtiyacı karşılamış demek oluyor. 2014 yılı için cari açığın 60 milyar dolar, ödenmesi gereken borçların 170 milyar dolar olduğunu, ve 2014’de net döviz çıkışlarının yaşanmayacağını varsayalım. Bu döviz çıkışı yaşanmayacak olması varsayımına rağmen, ülkenin 2014 yılında 230 milyar dolarlık bir finansman sağlaması, yani bu miktarda döviz çekebilmesi, ekonomiye bu miktarda yeni döviz girişleri olması gerekmiyor mu?
Sonuç: Ekonomi gelecek yıllarda cari açık vermeye ve vadesi dolacak döviz bazlı borçları olmaya devam ettiği müddetçe, “Bu sene döviz çıkışı olmadı” iddiası gelecek senelerde dış finansman bulma probleminin var olacağı durumunu değiştirmiyor. Yani, 2013’te döviz çıkışları yaşanmamış bile olsa bu ilerisi için bir teselli kaynağı olamaz.
27 Ocak – 14 Şubat döviz hareketleri
Önce, Sayın Babacan’ın bahsettiği 27 Ocak – 13 Şubat arası dönemdeki verilere bakalım. TCMB, yurtdışı yerleşiklerin net hisse senedi ve DİBS (Devlet İç Borçlanma Senetleri) bonoları kaynaklı net hareketlerini haftalık olarak cuma günleri yayınlıyor. 27 Ocak Pazartesi olduğuna göre, Başbakan yardımcısının bahsettiği dönemde döviz hareketlerinin 31 Ocak, 7 Şubat, ve 14 Şubat verilerinde yansıması gerekiyor. Söz konusu 3 tarihte, net hisse senedi hareketleri, sırasıyla (eksi rakamlar satışları, yani döviz çıkışlarını milyon dolar olarak, artı veriler ise döviz girişlerini temsil ediyor), -465, -57, 151 olmuş Yani, bu kaynakta toplam $371 milyon dolarlık net döviz çıkışı yaşanmış. Net DİBS hareketleri ise aynı tarihlerde -662, -1,183, 230 olarak gerçekleşmiş. Yani, DİBS kaynaklı olarak, 1.615 milyarlık döviz çıkışı, toplam olarak ise 1.986 milyar dolarlık döviz çıkışları yaşanmış.
Ülke dış finansman ihtiyacının yüzde 80’ini başta portföy yatırımları olmak üzere, kısa vadeli kaynaklardan sağlarken, Başbakan’ın devamlı olarak kimliği belirsiz bir “faiz lobisi” retoriğini tekrarlamakta olması, zaten DNA’sı ürkek olan portföy yatırımları kaynaklı döviz girişlerini teşvik ediyor olamaz.
31 Mayıs – 14 Şubat dönemi
Ekonomide yaşanan net döviz hareketleri 31 Mayıs – 14 Şubat’ı kapsayan dönem için incelendiğinde, 361 milyon doları net hisse senedi kaynaklı, 6,283 milyon doları net DİBS kaynaklı döviz çıkışları olarak toplam 6.644 milyar dolarlık döviz çıkışları yaşanmış olduğu görülüyor.
Bir önceki ekonomi bakanı doğrudan yatırımlardan bahsederken bir kurnazlık yapardı: doğrudan yatırım çıkışlarını da hesaba katarak, net doğrudan yatırım rakamlarını vermek yerine, sadece doğrudan yatırım girişleri rakamlarından bahsederdi. Acaba, Sayın Babacan da eski bakanı örnek alıp, net döviz girişleri yerine, sadece döviz girişlerinden mi bahsediyor?
Son olarak da “Yolsuzluk soruşturmaları başlayalı net döviz çıkışları yaşanmadı” iddiasını değerlendirmek için soruşturma dönemindeki döviz hareketlerini inceledim. 17 Aralık sonrası ilk tarih 20 Aralık oluyor. Dolayısıyla, yolsuzluk soruşturmalarının etkisini ölçmek için bu tarih ile 14 Şubat arasındaki net döviz hareketlerine bakmak gerekiyor. Bu sürede 395 milyon doları net hisse senedi satışları olarak, 2.097 milyar doları DİBS satışları kanalıyla, toplam olarak 2.492 milyar dolarlık döviz çıkışı gerçekleştiği görülüyor.
Bazen, döviz çıkışları yaşansa bile miktarın önemsiz olduğu görüşü savunuluyor. Açıkçası, Financial Times gibi saygı gösterilen bir gazetenin 8 Ocak’ta “Türkiye’den Döviz çıkışları: Kriz? Ne krizi?” (“Turkey and flows: crisis? What crisis”) başlıklı bir yazıyla “önemli miktarda döviz çıkışlarının yaşanmıyor” korosuna katılmasına şaşırdım.
Gerçekleşen döviz giriş/çıkışları ve ekonomik anlamda döviz hareketleri
Döviz giriş/çıkışları tabii bir dönem süresinde gerçekleşen rakamları yansıtır. Ancak, “ekonomik anlamda” döviz hareketlerinin bir geçmişe, bir de geleceğe yönelik boyutları da olur. Bundan ne demek istediğimi şu 2 soruya vereceğim cevaplarla açıklamaya çalışacağım:
Türkiye’de Mayıs sonu 14 Şubat tarihleri arasında 6.644 milyar dolarlık sıcak para kaynaklı döviz çıkışının yaşandığı yukarda belirtilmişti.
Ekonomik anlamdaki döviz çıkışlarının geçmişe yönelik boyutu
1. Eğer Türkiye’de Gezi Parkı, yolsuzluk soruşturmaları vs. politik riski artırıcı olaylar nedeniyle 2013’ün ikinci yarısında döviz çıkışları yerine büyük, bir ihtimalle döviz girişleri yaşanmayacak mıydı? Sanırım, bu sonunun cevabı “Evet” oluyor.
Örneğin ödemeler dengesinin 2012 Haziran – 2012 Aralık döneminde (2014 Ocak ayı ve Şubatın ilk 2 hafta verileri henüz yayınlanmamış olduğu için bu dönemi seçtim) incelenip, 2013’un aynı ayları ile ilgili verilerle karşılaştırılması, döviz hareketlerinin ekonomik anlamda” geçmişe yönelik boyutunu anlamak açısından faydalı bir egsersiz oluyor. Ödemeler dengesi istatikleri 2013 Haziran - 2013 Aralık döneminde ‘sıcak para’ kaynaklı dış finansman miktarının 5.395 milyar dolar olarak gerçekleştiğini gösteriyor. Bu rakamın ne kadar düşük olduğu, 2012’nin aynı dönemine ait istatistikleri gösteriyor: 2012’nin ikinci yarısında portföy yatırımları kaynaklı olarak döviz girişleri 35.6 milyar dolar olmuştu.
2013 ikinci yarısi – 2012 ikinci yarısı döviz hareketleri
Eğer, Gezi Parkı vs. olayları olmasaydı ‘sıcak para’nın 2013’un ikinci yarısında 2012’nin aynı döneminde olduğu gibi 35.6 milyar dolarlık bir finansman kaynağı oluşturacağını iddia etmiyorum (her şeyden önce 2012’nin ikinci yarısında tüm gelişen ülkelerde, meşhur “Draghi etkisininin” olumlu sonuçları hissedilmişti). Benim çok daha mütevazı olan iddiam şu: eğer, Türkiye’de ülkeyi sarsan politik olaylar yaşanmamış olsaydı, 2013’un ikinci yarısında, bu kaynağın dış finansmana katkısı 5.395 milyar dolardan daha fazla olacaktı. Tabii kesin rakamı kimse bilemez.
Yine de sanırım, 2013’un ikinci yarısında portföy yatırımları kaynaklı döviz girişlerinin 5.395 milyar doların üstünde olacağı varsayımının muhafazakar olduğu konusunda bir görüş ayrılığı olamaz/olmamalı. Bu argümandan neyi kastettiğimi açıklamak için, çok muhafazakâr bir varsayım yapıp, eğer ülkenin politik riskini yükselten sarsıntılar yaşanmamış olsaydı, 2013’ün ikinci yarısında 5 milyar daha fazla döviz girişi yaşanacağını olacağını farz edelim (yani 5.595 yerine 10.595 milyar dolarlık bir döviz girişi). Birinci soruya verdiğimiz cevabın ışığında, Türkiye’de 2013’un ikinci yarısındaki “ekonomik anlamdaki döviz çıkışı”, 6.644 milyar + 5 milyar = 11.644 milyar dolar olmuş oluyor. Yani, döviz çıkışları bu birinci soruya verilen cevaba bağlı olarak şu şekilde tanımlanmalı: 2013’ün ikinci yarısında gerçekleşen döviz çıkışları (6.644 milyar dolar) + politik olaylar yaşanmasaydı ekonomiye girecek olan, ancak, yaşanan politik olaylar nedeniyle gerçekleşmeyen ek döviz girişleri (varsayım olarak, 5 milyar dolar).
Ekonomik anlamdaki döviz çıkışlarının geleceğe yönelik boyutu
Şimdi ikinci soruyu sorabiliriz. Bu soruya verilecek cevap, yukardaki tanımı daha da genişletmemizi mümkün kılacak.
2. Gezi olayları, yolsuzluk soruşturması, yani ülkenin geçmişte çekicilik faktörlerinden birisi olan politik istikrarının bozulmuş olması, ve ayrıca, Başbakan’ın faiz lobisi retoriği nedenleriyle sadece 2013 yılı ikinci yarısındaki muhtemel döviz girişleri etkilenmekle kalmıyor, bu olayların 2013 sonrasında gelecek olan muhtemel döviz girişlerine de olumsuz etkisi olacağı muhakak. Yani, yatırımcıların Türkiyenin politik istikrarı konusundaki algılarının olumsuz yönde değişmesi, yüksek bir ihtimalle ilerde ülkeye getirmeyi planladıkları döviz miktarını da, en azından bir müddet için, aşağı yönlü olarak revize etmelerini tetikliyor. Tabii, ilerisi için planlanan döviz girişlerinin aşağı yönlü revizyonun ne miktarda olacağı bilinemez, ama bu konuda muhafazakâr ve kaba bir tahminde bulunabilir.
Politik risk artışının ilerdeki döviz girişlerini ne kadar azaltacagı varsayımı
Yine sırf örnek olsun diye şu varsayımı kullanacağım: politik istikrar algısının bozulmuş olması gelecek 3 yıl için geçerli olarak yapılan aşağı yönlü revizyon bu defa yıllık olarak yine 5 milyar dolar olsun. Bu miktar ilerisi için geçerli olacağı için 3 yıl vadeli bu 5 milyar dolarlık annuity’nin (yıllık ödenek) bu günkü değeri için diyelim yüzde 10 iskonto haddi kullanmak gerçekçi olur. Bu şartlar altında gelecekteki 3 yıllık senede 5 milyar dolarlık annuity’nin bu günkü değeri 12.4 milyar dolar oluyor.
Tüm bu verilerin ışığında 2013’un ikinci yarı döviz çıkışları “ekonomik anlamda” = bu dönemde yaşanmış olan gerçek döviz çıkışları + 2013’un ikinci yarısında getirilmekten vazgeçilen ek dövizler + 2013 ikinci yarısındaki politik olayların ilerdeki 3 senede yarattığı ek döviz girişlerindeki düşüşün bu günkü değeri.
Rakamsal olarak bu miktar = 6.644 + 5 + 12.4 = 24 milyar dolar civarında oluyor.
Politik riskteki artış bu günkü değer olarak ne kadar döviz çıkışına tekabül ediyor?
Her şeyden önce yukardaki sadece örnek niteliğinde olan kullanılan verilerin “muhafazakar varsayımları” yansıttığını vurgulamak isterim. İkinci olarak da 6.644 milyar dolarlık gerçekleşen döviz çıkışlarının önemsiz bir miktar olmadığının altını çizmek isterim. Yani, 2013 olaylarının tetiklediği gerçekleşen döviz çıkışları 6.644 milyar dolar olmasına rağmen, konu “ekonomik anlamda” incelendiğinde, döviz “çıkışlarının” çok muhafazakâr olarak en azından 24 milyar doları bulduğu kabul edilmeli. Gerçek “ekonomik rakam” bence bundan çok daha yüksek.
Son olarak, yukardaki ekonomik/finasal analizin ışığında finansal konularda birikmiş insan sermayelerinin çok yüksek olması gereken Financial Times gazetesinde çalışan bir şahsın “Türkiye’de önemli döviz çıkışlarının yaşanmadığı” gibi ekonomi ve finans dallarının temel prensiplerini çiğneyen bir sonuca varmasını ‘hayal kırıklığı yaratıcı’ olarak görüyorum.