Rusya Devlet Başkanı Putin, kendisini yönetime getiren Yeltsin'den sonra Rusya'yı toparlayarak ülkesini yeniden global güç konumuna getirmeyi başarmıştı. Rus halkı da bir yandan kavuştuğu iç istikrar, diğer yandan Sovyetler Birliği'nin dağılmasından duyduğu yenilgi havasını dağıtması nedeni ile Putin'e bağlılığını ve desteğini esirgememişti.Putin'in Ukrayna'ya ilişkin politikası da Rus halkı tarafından haklı bulunmakta ve desteklenmekteydi. İki ülke arasında gerçekten Slav olmaktan ve Ortodoks inancından kaynaklanan, bunun ötesinde Rusya'nın oluşumunda Ukrayna'nın katkısından doğan tarihi birliktelik özel bir yakınlığı hak ediyordu. Kaldı ki, özellikle Ukrayna'nın doğu bölgelerinde ve özellikle Donbas'da Rusça konuşan ve Rus kökenli insanlardan oluşan bir varlığın, Ukrayna milliyetçiliği yüzünden dışlanması ve kültürel haklarından mahrum bırakılması Rus toplumunda ciddi bir kaygı yaratmıştı.Böyle bir iklimde Ukrayna'nın, Gürcistan ile birlikte NATO'ya katılma girişimi, örgütün bugün 30 üyeye çıkan ve genişlemenin hepsi ya Sovyetler Birliği'nin başını çektiği Varşova Paktı'ndan ya da Sovyetler Birliği ardılı yeni cumhuriyetlerden oluşan ülkelerden oluşması, Rusya'nın kuşatılmışlık psikolojisini beslemiş ve bir güvenlik sorunu yaratmıştı.
Şunu hemen belirtmek gerekir ki, NATO'nun genişlemesi ittifakın tek taraflı bir politikası olmaktan çok, yeni üyelerin kendi güvenlikleri için bir şemsiye aramaları ihtiyacından doğmuştur. NATO'nun bu ülkelere kapılarını kapatma şansı bulunmamaktaydı. Böyle bir tutum demokratik değerleri benimseyen ve bir savunma örgütü niteliği taşıyan NATO'nun kendi değer sisteminin inkârı anlamına gelirdi. Buna rağmen NATO'nun Ukrayna ve Gürcistan'ın üyelik taleplerine karşılık verememiş olması Rusya'nın endişelerini gidermeye yönelikti.
Şimdi Rusya'nın Ukrayna'ya topyekûn saldırısının ikinci haftasındayız. Bu süreç içinde Rusya Ukrayna topraklarının önemli bir kısmını işgal etmiş, Donbas'ın ötesine geçerek Ukrayna'nın Karadeniz ile bağlantısını tamamen kesmek için askeri harekâtına hız vermiş, başkent Kiev'i kuşatmış, bir milyonu aşkın Ukraynalının ve bu ülkede yaşayan yabancıların komşu ülkelere sığınmasına yol açmış, pek çok şehir merkezini bombalamış, çok sayıda sivilin ölümüne yol açmıştır. Rusya ile Ukrayna temsilcileri arasında yapılan iki tur müzakerede ciddi bir ilerleme olmamış ve ateşkes sağlanamamıştır. Taraflar henüz bir uzlaşıya varmaktan uzaktır. Rusya'nın silah gücü ile dikte etmeye çalıştığı şartlardan ne ölçüde vazgeçeceği bilinmemektedir. Buna karşılık Ukrayna tüm zorluklara rağmen direnişini sürdürmektedir.Bu durumun ortaya çıkmasının bir muhasebesi yapıldığında, sorumluluğun Rusya'ya ait olduğu kuşkusuzdur. Hiç kuşkusuz Ukrayna'nın ve Batı'nın hatalarından da bahsedilebilir. Ancak Rusya, meşru ve haklı sayılabilecek endişelerini müzakere yöntemi ile giderebilme şansına sahipken, Devlet Başkanı Putin, "Ulusa Sesleniş" konuşmasında dile getirdiği, Ukrayna'nın varlığını ve değil bağımsızlığını, bir devlet olma vasfını bile inkâr etmesiyle ihtilafı sıcak bir çatışmaya dönüştürmüştür. Bu tutum, gerek AB gerek NATO'nun, diğer batılı ülkelerin de katılımı ile Rusya'ya karşı çok ağır yaptırımlarına yol açmıştır.
Gelinen bu noktada birkaç senaryodan bahsetmek mümkündür:Birinci senaryo, savaşın devam etmesi ve Rusya'nın büyük askeri varlığı ile Ukrayna'yı teslim olma noktasına getirmesi, kurduracağı Rusya'ya yakın bir yönetimle isteklerini kabul ettirmesidir. Böyle bir durumda dahi Ukrayna direnişinin tamamen söndürülmesi mümkün görünmemektedir. Rusya ve birkaç ülke dışında tanınmayacak bir Ukrayna'nın Batı'nın yaptırımları ile karşılaşması kaçınılmaz olacaktır.İkinci senaryo, yapılacak yeni müzakereler sonucunda Rusya'nın savaş halini dondurması, kısmi bir askeri çekilmeye izin vermesi ve ihtilaflı konuların zamana yayılarak çözümlenmesine çalışılmasıdır. Böyle bir durumda Batı'nın uyguladığı yaptırımların devam edip etmeyeceği kritik bir soru işaretidir.Üçüncü senaryo ise daha az yoğunluklu bir savaş halinin belirsiz bir süre devam etmesidir.Bu senaryolardan hangisinin veya bunlardan birkaçının aynı anda gerçekleşebileceğini kestirebilmek için bazı noktaların açığa kavuşması gerekmektedir. Bunların başında iki kritik husus vardır:Birincisi, Rusya ekonomisinin yaptırımlar karşısındaki direniş yeteneğidir.İkincisi ise Rusya'nın askeri harekâtı nedeniyle yükselen Ukrayna aidiyetinin ve varlığını koruma iradesinin gücüdür.Ancak ne olursa olsun, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali uluslararası sistemde yeni bir "Demir Perde" olgusu yaratmaya adaydır. Artık batılı sisteme en azından ekonomik açıdan entegre olmuş bir Rusya'dan bahsetmek kolay olmayacaktır. Batı ülkeleri, başta enerji arzı güvenliği olmak üzere Rusya'ya olan bağımlılıklarını orta vadede asgariye indirecek tedbirleri almak zorunluluğunu duyacaklardır.Bütün bunların sonucu olarak Putin'in kendi ülkesinde giderek sorgulandığı ve Rus halkının çıkarlarını koruyacak yeni bir yönetim arayışının hızlanacağı bir döneme girmemiz mümkün görünmektedir. Rusya'nın "devlet aklı" bir aşamada devreye girebilir. Yeni dönemin adı herhalde "Putin'siz Rusya" olarak tarihe geçmeye adaydır.
* Volkan Vural, 1988-1993 yılları arasında önce Sovyetler Birliği, daha sonra Rusya nezdinde Türkiye Büyükelçisi olarak görev yaptı.