HIV, toplumda konuşulmayan, tabulaşmış ve bilgi boşluklarının yerini önyargıların doldurduğu bir konu. Son yıllarda Türkiye’de HIV enfeksiyonunun yayılımında görülen artış ve UNAIDS (Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı) tarafından belirlenen küresel hedefler kapsamında, Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Dairesi Başkanlığı tarafından “Türkiye HIV/AIDS Kontrol Programı, 2019-2024” hazırlandı. Bu programın gerçekleştirilmesinde kamu ve özel kuruluşlara ek olarak tüm bireylerin de sorumluluk sahibi olduğu belirtildi.[1] Bu yazının temel amacı programda belirtildiği üzere, bireyler olarak bu konudaki sorumluluğumuzu hatırlatmak ve HIV’in yalnızca bir enfeksiyon değil bir insan hakları meselesi olduğunu vurgulamak.
Biz insanlar eşit haklara sahip olarak doğuyor, hepimiz aynı onurlu ve iyi yaşamı hak ediyoruz. Doğduğumuz andan itibaren kimliğimiz ve tabiiyetlerimiz şekillenirken, içinde olduğumuz toplumun normlarıyla kuşatılıyoruz: Aslında eşit olduğumuz halde, koşullara erişimimizin aynı olmadığını görüyoruz. HIV enfeksiyonunun insan haklarıyla olan ilişkisine bakacak olursak; HIV sadece tıbbi bir durumu ifade etmesi gerekirken, birçok hak ihlalinin yolunu açan ve insanların sağlığını fizikselden ziyade zihinsel ve sosyal açıdan yaralayan bir “durum” olarak yaşanıyor. Türkiye’de de toplumsal normlar HIV ile yaşayan kişileri “canavarlaştırarak” ötekileştiriyor ve sağlık hizmetlerine erişimden barınma hakkına, çalışma hakkından özel hayatın gizliliğini ihlale dek vararak, hayatın her yanına sirayet ediyor.
HIV tanısı aldığı anda, kişinin zihninde onlarca soru ve çoğunlukla ölümcül bir hastalıkla karşı karşıya olduğu düşüncesi ile birlikte hayatın olağan akışına bir kesik atılmış oluyor. HIV ve AIDS’in 2020 senesinde hala aynı şey sanılması, ölümcül bir hastalık olduğunun düşünülmesi, HIV konusunda sahip olduğumuz bilgilerin eksik veya yanlış olması sadece toplum için geçerli değil. Sağlık çalışanlarının da HIV alanındaki bilgisinin yetersiz olduğunu hem yapılan araştırmalar[2] hem de HIV ile yaşayan kişilerin deneyimlerine dayanarak söylemek mümkün. Bu durumun sebepleri ve neden olduğu şeyler derinlemesine konuşulması gereken, başka yazılara başlı başına konu olacak bir mesele. Bu sebeple, hep flu bir alanda kalan HIV ile ilgili bilgilerin, çoğunlukla eksik veya yanlış olmasına geri dönelim. Bu durumun birçok nedeni var: toplumsal bellekte yer etmiş önyargılar, dolaşımda olan bilgilerin bilimsellikten uzak olması, alanda üretilen Türkçe kaynakların yetersizliği ve ana akım medyada konunun ele alınış biçimi gibi.
HIV tanısı aldıktan sonra insanlar doğrudan kendileri ile ilgili bir konu haline geldiğinden HIV ile ilgili birçok bilgi ediniyorlar. HIV ile yaşayan kişilerin yakınları, arkadaşları, partnerleri de HIV ile ilgili bilgi sahibi oluyor; fakat bunun tüm HIV ile yaşayan kişiler için genellenemeyeceğini söylemeliyim. Yıllar boyunca HIV aktivistleri bilimsel araştırmaların artması ve etkili tedavi yöntemlerine erişebilmek için mücadele etti. HIV aktivizmi tarihi gösterdi ki bilimsel çalışmalar ve bu çalışmaların toplumsal yansımaları insanların hayatını kurtardı. HIV çok değişti, 10 yılı aşkın süredir tıpkı şeker ve tansiyon gibi kronik bir durum ama toplumun bunu anlaması için hala yapılacak çok şey var.[3]
HIV 90’lı yıllardan beri Dünya Sağlık Örgütü’nün kronik hastalıklar listesinde yer alan ve düzenli ve uygun tedaviye devam edildiği sürece vücuttaki virüs yükünün belirlenemeyen düzeye indiği, kişinin HIV enfeksiyonuna bağlı herhangi bir sağlık sorunu yaşamadan hayatını sürdürdüğü bir enfeksiyon. 10 yılı aşkın süre geçmesine rağmen bugün bu bilgi toplumda oldukça az insan tarafından biliniyor. Daha da az bilinir ve şaşırtıcı olan bilgi ise B=B (U=U).
B=B yani Belirlenemeyen = Bulaştırmayan (Undetectable = Untransmittable), bugüne kadar belirlenemeyen düzeyde viral yükü olan bir HIV pozitif bireyden cinsel ilişki yoluyla HIV bulaşma vakasının hiç görülmediği anlamına geliyor. HIV ilaçlarını düzenli kullanan ve viral yükü baskılanmış HIV ile yaşayan kişilerin, virüsü cinsel ilişki yoluyla hiç kimseye bulaştıramayacakları 2016 yılında bilimsel olarak onaylandı.[4] Dünya Sağlık Örgütü ve dünya çapında yüzlerce kuruluş viral yükü istikrarlı bir şekilde 6 ay süreyle baskılanmış HIV ile yaşayan bireylerden korunmasız cinsel ilişki yoluyla HIV aktarımı olamayacağı konusunda hemfikir. B=B ise bu bilgiyi yaygınlaştırmaya çalışan bir aktivizm hareketinin parolası. Bu parolanın etkisinin ve gücünün ardında üç ayrı bilimsel araştırma var: Opposites Attract Study, Partner, Partner 2.[5]
Peki, belirlenemeyen düzeyde viral yük ne demek? HIV’in vücuttan tamamen arındırılmasını sağlayan bir kesin tedavi henüz bulunmadı. Fakat 1990’lı yıllardan beri, antiretroviral (ART) tedavi adı verilen ilaç tedavisiyle HIV’in insan vücudunda kendini kopyalaması durdurularak bağışıklık sisteminin zarar görmesi engelleniyor ve bireyler sağlıklı yaşamlarına devam ediyor. Tedaviye düzenli devam edildiğinde vücuttaki virüs miktarı, viral yük testlerinin ölçemeyeceği seviyeye düşüyor ve bu da HIV ile yaşayan kişinin “belirlenemeyen” düzeyde viral yüke sahip olması anlamına geliyor. Eğer en az altı ay süredir belirlenemeyen seviye korunuyorsa ve HIV ilaçları düzenli kullanılıyorsa B=B geçerli oluyor.
HIV tedavisinde ve yeni vakaları önleme çalışmalarında çok önemli bir bilimsel aşama olan B=B’nin, sosyal açıdan da anlamı çok büyük. Yıllar boyu HIV ile yaşayan kişiler, “bulaş korkusu” nedeniyle toplumda damgalama ve ayrımcılığa maruz bırakıldılar, kriminalize edildiler. Bugün hala HIV’e ilişkin yasaların yürürlükte olduğu, sınır dışı edilme vakalarının yaşandığı çok sayıda ülke var.[6] Koronavirüs salgını çoğumuza, sevdiklerimize bir hastalık bulaştırmanın endişesini hissettirmiştir. Oysaki HIV ile yaşayan kişiler açısından “hastalık bulaştıran insan” olma ihtimalinin sorumluluğuna mecbur bırakılmak ve damgalamayı hissetmek yeni bir şey değil. Bu hissin HIV ile yaşayan kişilerin evlenemeyeceklerini, çocuk sahibi olamayacaklarını düşünmeleri, cinselliği hayatlarından çıkartmaya karar vermeleri gibi pek çok yansıması var. B=B, HIV ile yaşayan kişilerin HIV geçişine sebep olma endişesini ortadan kaldırıyor ve HIV ile yaşayan kişilerin yıllardır maruz bırakıldığı ayrımcılığın önüne geçilmesi için bir imkân sağlıyor. Bunun yanı sıra uzun senelerdir sperm yıkama, aşılama gibi yöntemler ile HIV negatif bebek sahibi olan HIV ile yaşayan bireyler, bugün doğal yollarla ve basit önlemlerle HIV negatif çocuk sahibi olabiliyorlar.[7]
B=B’nin HIV pozitif kişiler açısından önemine ek olarak toplum sağlığına yansımaları da çok güçlü. Yapılan çalışmalar, HIV geçişlerinin çoğunun henüz HIV tanısı almamış bireylerin virüsü farkında olmadan başka kişilere aktarmaları ile gerçekleştiğini gösteriyor.[8] Dolayısıyla önleme açısından bakıldığında, kişilerin tanı alıp tedaviye başlaması aynı zamanda HIV yayılımının durdurulması anlamına geliyor. İşte bu nedenle teste erişim, erken tanı ve düzenli HIV tedavisi, yeni HIV vakalarının önlenmesinde çok kritik. Bu yaklaşıma “Korunma Amaçlı HIV Tedavisi” adı veriliyor. Düzenli tedaviye uyum ile HIV geçişinin engellendiğini ortaya koyan B=B bilgisinin, yalnızca HIV için geçerli olduğunu ve başarılı HIV tedavisinin diğer cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların geçişinde önleyici olmadığını belirtmekte fayda var.
Peki bu mesele HIV ile yaşamayan, HIV ile yaşayan bir yakını olmayan kişileri, yani aslında tüm toplumu neden ilgilendiriyor? İçinde bulunduğumuz Koronavirüs salgınının bir kez daha hatırlattığı gibi, hepimiz birbirimize bağlıyız. Bir kişinin herhangi bir konu hakkında bilgi sahibi olması yalnızca kişinin kendisiyle ilgili değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümü önceleyen bir şey. Kent veya kırsal, Türkiye ya da dünya fark etmeksizin mekândan bağımsız biçimde, gündelik yaşamın rutinlerinde ne yöne baksak örneğini görebiliriz. Trafikte, hukuk sisteminde, mültecilerin yaşadığı koşullarda, okulda, gıdanın üretimi aşamasında tarlada, atıkların geri dönüşümünde, ev içi şiddet konusunda, trans cinayetlerinde: “Bilmek” ya da “bilmemek” hayatın bütününe nasıl tezahür ediyor?
Sağlık, yalnızca hastalık ve rahatsızlıkların yokluğu değil, fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan genel iyilik hali.[9] Hepimiz sağlıkla ve güvende hissederek yaşamayı hak ediyoruz. Herkesin temel hak ve hizmetlere eşit erişim sağlayabildiği bir toplum, bilimsel verilere ve kanıtlara sırtımızı dayayarak mümkün olabilir. Aksi halde toplumsal gerçeklik, önyargı ve söylentilerin üzerine inşa edilir. HIV ile yaşayan kişilerin önyargılar temelinde ötekileştirilmesi, insanların test, erken tanı ve uygun tedaviye erişiminin önündeki en büyük engel. HIV ile yaşayan kişilerin saklaması, utanç duyması gereken hiçbir şey yok; toplumun ise öğrenmesi ve saygı duyması gereken oldukça fazla şey var. Yalnızca fiziksel olarak değil, zihinsel ve sosyal açıdan sağlıklı olduğumuz bir yaşam için birbirimizi duymaya ve anlamaya daha hevesli olmalıyız diye düşünüyorum.
[1] Türkiye HIV/AIDS Kontrol Programı (2019-2024), Sağlık Bakanlığı Yayın No: 1131, Ankara, 2019.
[2] The Level of Knowledge of Healthcare Workers, Excluding Physicians, Regarding HIV, and Their Approach to People Living with HIV, Yurttaşer, E., Çaçur, O., Atakul, O., Görgülü, Y., Şirin, A., Yasin Y., Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2019. Son Erişim Tarihi: 09.06.2020.
[3] HIV: from a devastating epidemic to a manageable chronic disease, Son Erişim Tarihi: 09.06.2020. https://www.who.int/publications/10-year-review/hiv/en/
[4] B eşittir B, Son Erişim Tarihi: 09.06.2020. https://www.kirmizikurdele.org/besittirb
[5] U=U Resources, Son Erişim Tarihi: 09.06.2020. https://www.preventionaccess.org/resources
[6]Advancing HIV Justice 3: Growing the global movement against HIV criminalization, Son Erişim Tarihi: 09.06.2020.
[7] Temel Bilgiler: Bebek Sahibi Olmak, Son Erişim Tarihi: 09.06.2020.
[8] Belirlenemeyen = Bulaştırmayan (B eşittir B) hakkında en çok sorulan 9 soru, 9 cevap, Son Erişim Tarihi: 09.06.2020.
[9] Constitution, Son Erişim Tarihi: 09.06.2020. https://www.who.int/about/who-we-are/constitution