“Sizdeki Terörle Mücadele Yasası ilk bakışta, terörü önleyecek araçlardan biri gibi görünüyor ama, gerçek onun ötesinde. O yasa Türkiye’de herkesin iktidar sahiplerine dönük eleştirilerini engelleyen bir ceza makinası. Ayrıca, Tayyip Erdoğan o yasayı Türkiye’de kurmak istediği egemenliğinin aracı olarak kullanıyor. Demokrasiye aykırı, hukuk devleti ile bağdaşmıyor. Bizim demokratik değerlerimiz ile taban tabana zıt, bunu kabul etmemiz mümkün değil.”
Dün Brüksel’den AB yetkilileri ile görüşüyorum, bu sözler onlara ait. AB’nin neden ille de, “Terörle Mücadele Yasası'nda değişiklik yapın” diye ısrarını pekiştiren kilit sözler. Avrupa Parlamentosu’nun vize serbestiyetine neden yeşil ışık yakmadığını açıklayan bakışı. AB’nin döne dolaşa neden bu yasanın değişmesi gerektiğini anlatan mantığı.
Buna karşılık, Tayyip Erdoğan bir kaç gün önce, “Değiştirmiyoruz, siz yolunuza, biz yolumuza” diyor. AB’ye rest çekiyor. Avrupa Parlamentosu da, Ankara’nın ummadığı biçimde, bu resti görüyor.
Aslında sadece Terörle Mücadele Yasası değil, AB’ye göre, onun ötesinde, “İhale Yasası” ile “Kişisel Verilerin Kullanılması Yasası” da, demokrasinin gerektirdiği şeffaflık ve güvenirliği sağlamıyor ve değiştirilmesi isteniyor.
Vize serbestiyeti için AB’nin öngördüğü 72 kriterin, AB’ye göre, Türkiye 67’sini yerine getirmiş bulunuyor. Onlar, “72’nin 72’si de yerine gelecek” ilkesinden geri adım atmıyor.
Siyasetin nasıl oynandığını anlatan müthiş anlar, Brüksel’de...
Önceki gün Strasbourg’da Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’ye vizenin kaldırılması görüşmelerinden bir kaç saat öncesi...
İstanbul’da Tayyip Erdoğan Balkan ülkeleri Genelkurmay Başkanları toplantısında konuşurken, IŞİD, onun deyimiyle, “DAEŞ ile en çok biz mücadele ettik” diyor ve batılı ülkeleri ağır sözlerle suçluyor.
Brüksel’de, Erdoğan’ın konuştuğu hemen hemen aynı saatlerde...
Rusların AB’deki Büyükelçisi Vladimir Çişov Türkiye’yi hedef aldığı açıklamasında, “Ankara’yı IŞİD’e yardım etmekle” suçluyor. Rusların bu iddiaları yeni değil.
Ancak, zamanlama müthiş. Avrupa Parlamentosu vize serbestiyeti için toplanmadan birkaç saat önce, Ruslar bu açıklamayı yapıyor. Avrupalı parlamenterlerin kafalarını karıştırmak amacıyla.
Aynı saatlerde, sanki Erdoğan’ın eleştirilerine yanıt gibi.
Avrupa Parlamentosu’ndaki vize görüşmeleri sonrasında, Strasbourg’da koridorlar, “vizeyi önlemekte Rusların ciddi payı oldu” görüşlerine sahne oluyor.
Hiç hesapta olmayan Rus intikamı gibi.
Vizenin ekime ve belki daha da sonraya sarkması, Avrupa Parlamentosu’nun demokratik değerlere sahip çıkması dün Batı medyasında güller açtırıyor, “Batı Türkiye karşısında nihayet geri adım atmadı, sığınmacı pazarlığı karşılığında, nihayet kendi demokratik geleneklerine sahip çıktı” yorumlarıyla birlikte.
Bunlar arasında en sert yorum Alman Die Welt gazetesinde yayınlanıyor:
“Avrupa Parlamentosu’nu kutlamak gerek. Boğaziçi’ndeki diktatörü nihayet uyardı. AB’nin her şeyin pazarlığa tabi olduğu bir pazar olmadığını ona gösterdi. Vize sorunu, ancak Türkiye’nin bütün kriterleri yerine getirmesiyle çözülebilir.” (12 Mayıs 2016, Die Welt, Internet sayfası manşeti)
Batı medyası ile Brüksel ve Strasbourg koridorlarına bakılırsa, Erdoğan’ın son haftalarda sığınmacıları AB’ye karşı sürekli koz olarak ileri sürmesi, AB’de bardağı taşırıyor.
O ileri sürdükçe, AB geri adım atıyor, o bu kozu vurguladıkça, AB geri çekiliyor ve önceki gün aniden bu restlere karşı kendi değerlerini hatırlıyor, kırmızı çizgilerine dönüyor. Rusların unutulmaz katkısıyla.
Peki sığınmacılar ne olacak? Yanıt anında geliyor:
“Sığınmacı sorunu alternatifsiz değildir.”
Şimdi (B) planından söz ediliyor. Buna göre, AB her şeyi göze almaya kararlı. Hatta:
“AB ülkelerinin sınırlarını sığınmacılara karşı askeri anlamda korumak.”
Artık ne ile ve nasıl ise, sığınmacıları ülkelerine almamak için akla gelebilecek her araçla sınırları korumak ve onları ülkelerinin dışında bırakmak.
Bu Türkiye açısından çok zor bir durum. İki buçuk milyon sığınmacı var, Ankara şimdi ne yapacak?
Sığınmacılara karşı vize serbestiyeti aslında iyi bir kozdu, ama şimdilik o koz değerini yitirmekle karşı karşıya. Olur olmaz ileri sürüp, hatta tehdide dönüştürünce, koz sihrini yitiriyor, daha da kötüsü elde kalıyor.
Bunun bir adım ötesi var. AB ile ilişkiler genel olarak daha da gergin hale gelebilir.
Komşularla arka arkaya kavga ederek onları hallettik, çevremizde kavga etmediğimiz kimse kalmıyor, şimdi de AB ile pamuk ipliğine bağlı ilişkiler.
Kim bilir, belki de birilerinin arzusu böyle, komşulardan kopmak, Türkiye’yi Batı’dan iyice koparmak. Kendi içine kapanan ve yalnız kalan bir Türkiye’yi yönetmek arzusu, belki de birilerinin hayali.