Sahne önce çok kalabalık, insanlar birbirinin üstünde, bağrış, çağrış, hatta kavga... Ekranda yaklaşık üç yüz bin kişiden söz ediliyor. Bu dekor olanca ağırlığını gösterirken...
Sahne I:
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hafta sonunda alınan sokağa çıkma kararını açıklarken, "Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla..." demek hatasına düşüyor.
Sahne II:
Araya seyircilerin duyamadığı diyaloglar giriyor. Belli ki, iki kişi arasında diyalog, birinin sesi yüksek ve sinirli, diğeri daha sakin, konuşulanları anlamak mümkün değil. Seyirciler de şaşırıyor zaten.
Sahne III:
Aynı İçişleri Bakanı bu kez yine yazılı bir açıklama yaparak, "karar Bakanlığımıza aittir" diyerek, ilk söylediğini unutuyor, vazgeçiyor ya da geri almak zorunda kalıyor.
Sahnede ve ekranda yeniden insanlar bağrış, çağrış, hatta kavga...
Sahne IV:
İçişleri Bakanı Soylu "bütün suç bende" diyerek, istifa ettiğini açıklıyor.
Sahne V:
Yine pek anlaşılamayan, duyulamayan telefon görüşmesi, biraz önceki aynı sesler, biraz önce sinirli olan ses bu kez çok yumuşak, sadece "aferin, bravo, istifanı kabul etmiyorum" cümlesi duyuluyor.
Seyirciler salondan ayrılırken, o iki sesi de alkışlayanlar göze çarpıyor, gülümseyenler de...
Bu senaryonun yönetmeni Tayyip Erdoğan, başrolde İçişleri Bakanı Soylu.
Yemezler!..
Virüsle mücadele sırasında Erdoğan her zamanki gibi, "algı yaratmak" peşinde, "ben bu işten nasıl sıyrılırım" düşüncesinde.
O kadar ki, halka gönderilen kolonya paketinin üstüne "Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hediyesidir" yazıyor.
O kadar ki, yurt dışına gönderilen yardım kolilerinde "Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı" yazıyor.
Cuma akşam, feci yanlış bir adımla, günün bitmesine iki saat kala sokağa çıkma yasağı ilan ederek, yaklaşık üç yüz bin kişinin birbirini yemesine, virüsle mücadelenin göz göre "heba olması" gibi olağanüstü bir skandal için "Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla" demenin alemi var mı?
O zaman acele bir senaryo... Önce istifa, istifa yoluyla "Erdoğan’ı sorumluluktan kurtarmak", ardından da, o istifanın ödülü olarak, istifayı kabul etmemek!..
Bu senaryoyu kimse yemiyor!..
Ama, yiyenler var!..
Erdoğan’ın sadık bendelerinden, yandaşlığın zirvelerinde dolaşan Sabah Grubu'nun İngilizce Gazetesi "Daily Sabah" Soylu’nun istifa haberini duyar duymaz, Erdoğan’ın kurtarmak adına, bir tweet atıyor:
"Beceriksizce, acemice ilan ettiği sokağa çıkma yasağının ardından Süleyman Soylu istifa etti."
AKP içinde bazı manevralarda parmağı olan "Pelikanlar" da istifayı davul, zurna çalarak kutluyor.
Derken... Aaaa, o da ne?..
Erdoğan’ın istifayı kabul etmediği açıklanınca... Aynı Daily Sabah "Saray ayarlarına" dönüyor, yeni bir tweet atıyor. Bir kaç saat önce yerin dibine batırdığı Soylu için:
"Türk Halkı Soylu’ya destek beyan etmek için sosyal medyaya akın etti."
Dün ise, aynı "gazetenin", evet "gazetenin" internet sayfasında Soylu’ya övgüler düzen satırlardan geçilmiyor!..
İleride okullarda okutulacak gazetecilik derslerine ibretlik örneklerden biri olarak.
Sokağa fırlayan insanlara "ayı, zeka özürlü" söz ve sıfatlarını yakıştıran, aynı grubun ana gazetesinde yazan iki "yazarla" birlikte, ibretlik örneklere ek olarak.
Sokağa çıkma hatasına düşenleri elbetti kimse alkışlamıyor, bir panikle dışarıya fırlıyorlar ve kim bilir hangi ihtiyaçla...
Halka "ayı" diyor ve hâlâ orada yazmaya devam edebiliyor!.. Kaldı ki, bu ilk macerası da değil!..
Bu hakaretlere maruz kalanlar, acaba o iki "yazar" için ne diyor, ne düşünüyor?
Soylu’nun istifası birkaç olayı kanıtlıyor:
- Pek çok olayı olduğu gibi, AKP virüsle mücadele sürecini kötü yönetiyor.
- İstifa sonrasında AKP içinden gelen birbirine zıt tepkiler, AKP’de içten içe oluşan rahatsızlığı ortaya çıkartıyor.
- Bilim Kurulu ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yaşananlardan dolayı duydukları rahatsızlık dillerde dolaşıyor.
- Geçen yıl 31 Mart yerel seçimlerinden sonra AKP en büyük ve en kalıcı darbeyi bu dönemde alıyor.
- Erdoğan ayrıca ve bir de bu süreci, kendine göre, frenlemek adına Soylu’nun istifasını geri çeviriyor.
- "Tek adam rejimi" ile bu ülkenin yönetilemeyeceği çok net anlaşılıyor.
Önceki gün Türkiye Soylu’nun istifasına ve Erdoğan’ın istifayı kabul etmeyişine odaklandığı saatlerde...
Af tasarısını görüşmekte olan Meclis’te CHP, İyi Parti ve HDP tutuklu gazetecilerin serbest kalması için bir kaç saat boyunca büyük çaba gösteriyor, onların da af kapsamına alınmaları için önergeler veriliyor, konuşmalar yapılıyor. Ama, ne yazık ki...
AKP sözcüsü Meclis’te 22 gazetecinin tutuklu, 79 gazetecinin hükmen tutuklu, 100 gazetecinin de hükümlü olduğunu, "toplam 200 gazetecinin hapis yattığını" söyleyerek, gazetecilerin serbest kalmasına itiraz ediyor:
"Bu gazetecilerin suçlarının yüzde 70’i PKK ve FETÖ. Elbette her zaman suç örgütünün üyesi olmadan da, suç örgütüne yardım etmek mümkündür. Bu kanun terör örgütüne karşı mutlak bir koruma sağlıyor".
Yani, o gazeteciler "terörist"!..
Gazetecileri içeride tutmak amacıyla AKP çeşitli yolları deniyor.
Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hülya Kılıçlar, Hatice Kılıç ve üç gazeteci için daha "MİT Yasası'nda "MİT görevlilerinin kimliklerini ifşa etmek suçtur" maddesine dayanarak, o meslektaşlarımızı af dışında bırakıyor.
200 gazeteci!..
Gazeteciler bütün Cumhuriyet dönemin boyunca en ağır koşulları, işsizlik, hapislik, tazminatı ödenmeden kapı dışına bırakılmak gibi faciaları AKP döneminde yaşıyor.
Türkiye virüsle mücadelenin yanı sıra, yaklaşık iki haftadır af tasarıyla ilgileniyor. "Af" yani, "adaletle" bağlantılı bir olay.
Günlerdir adaletle ilgili bu tasarı konuşulurken, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ü gören, duyan var mı?
Kendisini görenlerin insaniyet namına tam şu numaraya haber versin diyecek iken, Gül Hazretleri dün aniden zuhur ediyor. Cezaevlerinde virüse yakalananlarla ilgili açıklama yapıyor.
Af mı?.. Af adaletle ilgili, "Adalet Bakanı ile değil!.."