Almanya Cumhurbaşkanı Gauck:
“Türkiye’nin hukuk devleti olup olmadığı uzun süredir büyük kaygı yaratıyor. Türkiye’de basın özgürlüğü kısıtlamalarını bizim anlamamız mümkün değil. Almanya’da her Cumhurbaşkanı ve her hükümet basın özgürlüğünün avukatıdır.”
Almanya Başbakanı Merkel geçen hafta Münih’te Başbakan Binali Yıldırım’a:
“Bu tutuklama feci bir olay, bizde büyük hayal kırıklığı yaratmıştır.”
Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel:
“Yazdığı bir haber nedeniyle, bir gazetecinin tutuklanması hukuk devleti ile asla bağdaşmıyor. Türk - Alman ilişkileri zorlu bir dönemden geçerken, bu tutuklama ilişkilerimize yeni bir darbe vurmuştur.”
Alman Adalet Bakanı Heiko Maas:
“Gazeteciler susturulur, hapse atılırsa, sessiz kalma dönemi sona erer. Eleştirel gazetecilik olmadan, demokrasiden söz edilemez. Ve bağımsız yargıçlar olmadan hukuk devleti çalışamaz. Deniz Yücel’in tutuklanması tamamen orantısızdır, haberlerinden dolayı gazetecilerin tutuklanması hukuk devleti ve basın özgürlüğü ile bağdaşmaz. Basın özgürlüğünü yok etmek, gerçekte toplumu yok etmektir.”
Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) önümüzdeki seçimlerde Başbakan adayı Martin Schulz:
“Deniz Yücel ve diğer gazeteciler derhal serbest bırakılmalıdır. Bu tutuklama basın özgürlüğünün Türkiye’de bir kez daha ihlal edilmekte olduğunun kanıtıdır.”
Yeşiller Eş Başkanı Cem Özdemir:
“Deniz Yücel ve diğer tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması için Alman Hükümetini Türkiye’de girişimde bulunmaya davet ediyorum. Ayrıca, Almanya’da referandumda oy kullanacak Türkleri 'HAYIR' oyu vermeye davet ediyorum.”
Almanya’da yayınlanan günlük Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Deniz Yücel on üç gün gözaltında tutulduktan sonra “terör örgütü propagandası ile halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla tutuklanıyor.
Tutuklanması ile birlikte başta Almanya, Avrupa Birliği ve bazı Avrupa ülkeleri ayağa kalkıyor. Avrupa, Türkiye’yi son yılarda basın ve ifade özgürlüğü kısıtlamaları nedeniyle pek çok kez uyarıyor.
Ancak, tepkiler ilk kez bu kadar yoğun, ısrarlı ve resmi açıklamalara paralel, kitlesel protestolara dönüşüyor. Alman Basını ortaklaşa tepki gösteriyor, baş makale, yorum ve haberlerle.
Avrupa Birliği de açıklama yapıyor:
“Avrupa Birliği Türkiye’de çok sayıda gazetecinini tutuklu olmasından dolayı son derece kaygılıdır. Deniz Yücel’in tutuklanması kaygılarımızı daha da pekiştirmektedir. Türkiye Avrupa değerlerinden uzaklaştıkça, AB ile yakınlaşması imkansızdır.”
Fransa Dışişleri Bakanlığı:
“Basın özgürlüğü her demokrasinin temel ögelerindenden biridir. Türk Hükümetini bu yönde göreve çağırıyoruz”.
Deniz Yücel’in tutuklanmasına Alman basını büyük yer veriyor. O kadar ki, örneğin dün haftalık tirajı bir milyonu bulan en büyük dergi Der Spiegel’in Internet sayfasında bir haber göze çarpıyor.
“Bugün saat 18’de Türk Büyükelçiliği önünde protesto gösterisi yapılacaktır.”
Bütün gazeteler aynı manşetle çıkıyor:
“Hepimiz Deniz’iz, Deniz’e özgürlük, ±Free Deniz.”
“İfade ve basın özgürlüğü adına Deniz Yücel ve diğer tutuklu gazeteciler için hepimiz biriz.”
Ayrıca, Der Spiegel ve Die Welt başmakale yayınlıyor:
“Otoriter bir rejim altında Türkiye’de basın özgürlüğü daha da kısıtlanmaktadır. Oysa, ifade ve basın özgürlüğü her demokraside en temel haktır. Deniz Yücel ve diğer tutuklu gazeteciler serbest bırakılmalıdır.”
Alman basınında böylesine bir tepki ve tutuklu gazetecilerle dayanışma ender görülen bir örnek. Deniz Yücel’in tutuklanması bardağı taşırıyor.
Öyle taşırıyor ki, sanırsınız ki Türkiye’desiniz, Almanya’nın pek çok kentinde protesto mitingleri düzenleniyor. Mitingleri Almanlar düzenliyor.
Mitinglerde ortak slogan “±Free Deniz.”
Alman TV’leri sokaklarda Türk ve Almanlarla röportajlar yayınlıyor, Türkiye’de basın özgürlüğü ve gazeteci tutuklamalarıyla ilgili olarak halkın görüşü soruluyor.
Bir ülkede başka bir ülkedeki basın özgürlüğü ihlallerine karşı miting düzenlemek, yine öyle sık rastlanan olay değil. Sanırsınız ki, Türkiye’desiniz.
Deniz Yücel’in çifte vatandaşlığı var, hem Türk, hem Alman vatandaşı, bu da protestoları tırmandıran bir başka unsur.
Protestolar birbirini izlerken, ağır bir açıklama da Başbakan Merkel’in partisinden CDU milletvekili, aynı zamanda Alman Meclisi İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Michael Brand’dan geliyor:
“Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya gezisine izin verilmesin.”
Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde referandum için Almanya’da düzenlenecek mitinge katılmasının söz konusu olduğunu belirten Brand hükümetin bu ziyareti engellemesini istiyor.
Buna karşılık Der Spiegel internet sayfasında dün şöyle bir haber dikkat çekiyor:
“Güvenilir kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Alman Hükümeti şu sırada Erdoğan’ın gezisine engel olmak niyetinde değildir. Böyle bir tavrın, zaten epey gergin olan Alman -Türk ilişkilerini daha da ağırlaştıracağı düşünülmektedir. Özel olarak Deniz Yücel ve diğer gazetecilerin tutukluluğu, genel olarak basın özgürlüğü ihlalleriyle ilgili olarak Ankara ile diplomatik yollardan diyalog kurmanın, çözüm için daha doğru olduğu görüşü ağır basmaktadır.”
Durumumuz budur.
Sadece Alman hükümeti ve siyasetçileri değil, artık Alman halkı ve medyası da otoriter rejime karşı ayaklanıyor.
Neden?
Acı, hem de çok acı bir tecrübeyi vaktiyle yaşamış oldukları için. O nedenle Almanya’daki protestolar çok değerli ve anlamlı.