Adli Tıp raporu, 16 Eylül tarihli, çok net:
“Sanık asli kusurludur.”
Acaba trafik kazasında hayatını kaybeden polis memurunda bir kusur var mı, yok mu, diye tartışmak abes.
Polis memuru Fatih Alagöz’e alkollü araba kullanırken çarpan Rüzgar Çetin suçlu.
Zaten savcı da, bu nedenle 22.5 yıl hapsini istiyor. Ama, mahkeme 6 yıl üç ay ceza veriyor, Rüzgar Çetin sekiz ay yatıyor, ardından tahliye ediliyor.
Ve toplum ayağa kalkıyor. Toplum vicdanı çok ender biçimde bu ölçüde harekete geçiyor.
Hukuka ve karara isyan ediyor.
Tahliye süreci de hayli ilginç.
Kazada hayatını kaybeden polis memurunun ailesi şikâyetini geri çekiyor.
Oysa, daha bir kaç ay önce Alagöz’ün eşi:
“Davanın arkasındayız, şikayetimizi geri çekmeyeceğiz.”
Bu ifadeye rağmen, geri çektikleri gibi, son duruşmaya aileden kimse katılmıyor.
Aynı kazada yaralanan polis memuru Emre Tetik’in de ne kendisi, ne yakınları, hatta avukataları bile duruşmada yok. Orası ayrıca ilginç.
Derken Akşam gazetesi bir iddia ortaya atıyor:
“Alagöz’ün ailesine bir buçuk milyon lira verildi.”
Şikâyeti geri çekmek için aileye bir buçuk milyon lira verildiği iddiası.
“Parayı veren, paçayı kurtarır” hesabı.
Ancak, iş orada kalmıyor.
Toplum vicdanı öyle harekete geçiyor ki, bu kez Rüzgar Çetin’in tahliyesine karar veren iki yargıç hakkında tazminat davası açılıyor.
Açan, daha önce bir trafik kazasında yakınını kaybeden birisi.
Böyle bir tazminat talebi ender rastlanan bir girişim.
Tooplumdaki isyana bakın siz.
Daha önce 28 kez trafik cezası almış biri var karşımızda.
Ehliyetine iki kez el konulmuş.
Bunlara rağmen, akıllanmıyor. Ne demek 28 trafik cezası?
Babası Sinan Çetin oğluna hiç sormuyor mu, “Sen ne yapıyorsun” diye.
Sonunda alkollü vaziyette iken, bir polise çarpıp öldürüyor.
Son zamanlarda bir tahliye kararına toplumun her kesiminden gelen böyle bir tepkiyi hatırlamıyorum, bazı cinsel istismar rezaletleri hariç.
Hukukçular yasaları işaret ediyor. Katılmıyorum.
“Toplum vicdanı” denilen bir kavram var, hepimizin içinde yaşadığı canlı bir kavram.
Son yıllarda en çok dile gelen konu hukuk. Sadece yargı bağımsızlığı değil, ama mahkemlerin verdiği bazı kararlara karşı duyulan tepki de, adalete olan güveni sarsıyor.
Siyasi davalardan, başta düşünce özgürlüğü olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerden tutun da, bu gibi davalara kadar, toplum tatmin olmuyor.
Herkes aynı soruyu soruyor:
“Adaletin bu mu dünya?”
Güveni, değil hukuk mahkemeleri, en yüksek mahkeme, Anayasa Mahkemesi (AYM) bile sarsıyor.
Türkiye’de cinsel tacizden, istismardan, tecavüzden geçilmiyor. Sapıklık tavan yapmış durumda, kız ve erkek çocuklara dışarıda ve cezaevlerinde.
Her yıl ortalama yedi bin çocuk cinsel istismara maruz kalıyor.
İstismara kalkışan sapıklar ne ceza alıyor?
Onları da Anayasa Mahkemesi kurtarıyor.
Geçenlerde AYM aldığı bir kararla, ilgili yasanın ilgili maddesini iptal ederek, cinsel istismarda cezayı üç yıla indiriyor.
Akıl alır gibi değil. Her alanda yaşadığımız akıl tutulmasının en yüksek mahkemedeki örneği.
Yasaların dar kalıplarına sıkışıp, bu tip ceza indirimlerinin pratikte nasıl sonuçlanacağını hesap edemeyen bir “yüksek mahkeme”.
Bu ceza indirimi sapıklara cesaret vermez de, ne yapar?
Bunların Rüzgar Çetin hukuk faciası ile ilgisi yok.
Ama, çeşitli alanlarda toplumdaki adalet duygusunun nasıl zedelendiğini çok açık gösteriyor.
Orada trafik suçu, burada cinsel istismar suçu, beride kadına şiddet suçu, ötede dolandırıcılık suçu, şurada çevre suçu, işte daha dün Cerrattepe kararı, say sayabildiğin kadar, çoğunda işleyenlerin yanına kar kalıyor.
Burası Türkiye, adi suçlardan paçayı kurtarmak kolay.
Ya hukuk öyle işliyor ya araya başka ilişkiler giriyor, para pul, yandaşlık vs.
Buna karşılık, üç satır yazdın mı, düşünceni açıkladın mı, gelsin gözaltı, gelsin hapishane, terör örgütü üyeliği, kimse seni serbest bırakmıyor.
Arka arkaya kapatılan TV’ler, radyolar, bir mahkemeden ötekine koşan gazeteciler, akademisyenler, toplumun düşünce insanları.
Son örnek dün. İki meslektaşımızın, Ayşe Yıldırım ile Celal Başlangıç’ın pasaportlarına el konuyor.
Adam öldürselerdi, ellerini kollarını sallaya sallaya yurt dışına çıkarlardı.
Eh, böyle bir hukuk sisteminde ve ilişkiler ağında Rüzgar Çetin tahliye edilmeyecek de, içerde mi yatacak?
Onu da savunan “gazeteciler” elbette eksik değil. Kim bilir, hangi ilişkiler zincirinin bir halkası olarak.