Japonya’dayım, Tokyo’da otuz katlı binanın 19. katında Türk ve Japon gazeteciler ile iş insanlarının katıldığı bir toplantı, aniden sallanmaya başlıyoruz. Bina bir gidiyor, bir geliyor, biz telaşlı, Japonlar hiç oralı değil, hemen açıklanıyor, deprem 6.1 şiddetinde.
Hiç kimsenin burnu kanamadığı gibi, bizim bulunduğumuz bina dahil, o büyüklükteki depremde yıkılan tek bir bina yok. Duvarları çatlayan, sıvaları dökülen, kiremitleri uçan tek bir bina yok.
Sallanırken, hiçbir cana ve mala zarar vermeyen deprem sırasında o ünlü ve de çok doğru bir sözü hatırlıyorum:
"Deprem öldürmez, bina öldürür."
Vazgeçiyorum Japonya’dan.
Kars’tayım, Sarıkamış’a doğru giderken depreme yakalanıyoruz. 5.3 şiddetinde, yani öyle o kadar büyük bir deprem değil.
Kars’ta ve Sarıkamış’ta yüz yirmi yıl önce Rusların yaptıkları evlerin tek bir duvarı çatlamaz, sıvası bile dökülmezken, aynı yerlerde bizim yaptığımız evlerin çoğu yıkılıyor.
Japonlardan Ruslara kadar, bu insanlar doğanın en büyük felaketlerinden biri olan depreme meydan okurken, bizde birileri kendini "dua okuyarak" korumaya çalışıyor. İnanmazsanız, dolaşın Internette "dualı çözüme" kendiniz ulaşın! Hayatınız kurtulur! Eviniz size kalır!
Elazığ - Malatya - Kahramanmaraş hattındaki Doğu Anadolu fayının kırılmasıyla başlayan 6.8 şiddetindeki depremle ilgili uyarılar dört yıl öncesinde başlıyor, bir ay öncesine kadar devam ediyor.
- Dört yıl önce CHP Elazığ milletvekili Ali Özcan, evet dört yıl önce 2016’da, Meclis kürsüsünde:
"Malaya ve Elazığ’da yüksek şiddette deprem riski vardır. Doğu Anadolu Fay Hattı üzerindeki kentler ve köyler bu depreme hazırlıklı değildir, buna önlem almak gerekir. Meclis araştırması açılsın ve nelerin yapılması gerektiği belirlensin."
Kim dinler muhalefeti? Bu her ölçüde "insani" olsa bile! Önerge AKP ve MHP oylarıyla reddediliyor.
- Üç ay önce CHP Meclis’te bir önerge veriyor, "depreme hazırlık durumunun araştırılmasını" istiyor. Önerge AKP ve MHP oylarıyla reddediliyor. Sürpriz değil.
- 6 Ekim 2019’da jeoloji profesörü Naci Görür TV’de bas bas ilan ediyor:
"Elazığ - Bingöl, özellikle Sivrice, kesinlikle çok riskli bölge. Buradan geçen Doğu Anadolu Fay Hattı uzun süredir suskun, çok fazla enerji birikmiş durumda. İTÜ’deki arkadaşlar bunu tespit etti ve yayımladı, hiçbir şey yapılmadı."
Bilim mi? Bilim insanlarının uyarısı mı? Kim dinler bilim insanlarını?
- Bir ay önce bir başka jeoloji profesörü Şener Üşümezsoy TV’de:
"Sivrice’den başlayıp Malatya üzerinde devam eden fay hattı çok riskli hale geldi."
Bilim insanları depremin yerini birebir belirliyor ve deprem tam Sivrice merkezli olarak gerçekleşiyor.
Bu uyarılar orada dururken, deprem sonrasında Tayyip Erdoğan çıkıyor, "depremi önleme şansımız var mı" diye soruyor. Doğru yok, ama insanların hayatlarını kurtaran, evlerin yıkılmasını önleyen yeteri kadar bilimsel veri var. Örnekleri ortada.
Her yıl defalarca yurt dışına gidiyor, kim bilir kaç kez Japonya’ya, kaç kez Rusya’ya gidiyor. O gezilerinin herhangi birinde depreme karşı korunma önlemleri çerçevesinde acaba tek bir kez bilgi istiyor mu, tek bir kez? Japonlar nasıl korunuyor, Ruslar o evleri nasıl yapıyor, tek bir kez soruyor mu?
Ya da bizim bilim insanlarını tek bir kez dinliyor mu? Onların uyarılarını ciddiye alıyor mu, verdikleri raporları tek bir kez okuyor mu? Ya da yüksek ücretli, sayısız danışmanlarından birileri o raporlarla ilgilenip, kendisine bilgi veriyor mu?
Ciddiye alsın almasın, dinlesin dinlemesin, Elazığ Valisi'nin dediği gibi, nasıl olsa "algı yerinde!" Halk iktidarın deprem sonrasındaki faaliyetlerini olumlu karşılıyor, anlamında. O zaman mesele yok.
TV kanalları ile gazetelerin çoğu elinde, emre amade; istediği haberi, istediği gibi yayınlıyor, istediği yorumları patlatıyor, "algı yerinde", mesele yok. Bu arada 41 insan hayatını kaybetmiş yüzlerce ev yıkılmış, on yedi yıllık iktidar boyunca depremle ilgili tek bir adım atılmamış, olsun, "algı yerinde", sen ona bak.
Bu söz sadece bir valinin bakış açısı değil, temelde AKP’nin özü, aynası.
Yok, depreme karşı bir şey yapmadı, değil, yaptı.
17 Ağustos 1999 Yalova depremi sonrasında, o zamanki DSP - ANAP - MHP koalisyonu iki ciddi adım atıyor.
Biri, deprem vergisi.
Diğeri, ülkenin her yerinde depreme karşı neler yapılması gerektiğine ilişkin çalışmalar yürütmekle görevli, "Ulusal Deprem Konseyi" kuruyor.
AKP 6 Ocak 2007’de bu konseyi lağvediyor, ortadan kaldırıyor. Yerine hiç bir kurum oluşturmuyor.
Ya deprem vergisi? Onu o tarihten bu yana şakır şakır topluyor. Telefonlardan, banka işlemlerinden, vergi beyannamelerinden, uçak biletlerinden, talih oyunlarından, çeşitli alanlardan toplamayı sürdürüyor.
Nerede o paralar?
Bu soruyu sorunlara Erdoğan "ahlaksızlık etme" diyerek, kızıyor.
Kızdırmayalım, depreme karşı duamızı okumaya devam edelim.