YSK kararına şaşmamak gerek. Son dokuz yıla bakarak, YSK kararına giden yolu incelemek gerek. Nedir o yol?..
AKP’nin yargıyı fiilen ele geçirmesi. YSK bunların sonuncusu.
Ele geçirmenin adımları bizim hukuk tarihimize geçecek türde:
7 Mayıs 2010 tarihinde Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısı bütünüyle değiştiriliyor, Yargıtay ve Danıştay’da daire sayıları arttırılıyor. Anayasa Mahkemesi’de üye sayısı 9’dan 17’ye yükseltiliyor. Daire ve üyelik sayılarındaki her artış sonrasında yapılan atamalar AKP damgalı.
2010 yılında, o sırada Başbakan, Tayyip Erdoğan’ın onayladığı 160 Yargıtay ve 51 Danıştay üyesi HSYK tarafından seçiliyor.
Önce HSYK ele geçiriliyor, çünkü HSYK yargıya tepeden müdahalenin en çarpıcı ve geçerli aracı, yargıda kilit konumunda. HSYK üzerinden yargı bütünüyle siyasi iktidarın eline geçiyor.
27 Şubat 2014 tarihinde HSYK’da görev yapan tüm idari kadrolar değiştiriliyor, tüm birimler Adalet Bakanına bağlanıyor.
Bu karar iç hukukta ve yurt dışında ciddi tepki görüyor. Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeyi iptal ediyor. Ancak, görevden alınan kadroların geri dönüşü kapalı kaldığı için “HSYK’da işlem tamam” vaziyeti doğuyor.
Aynı düzelemeye Venedik Komisyonu itiraz ediyor:
“Adalet Bakanı’nın HSYK’da yetkileri güçlendirilmiştir, bu kuvvetler ayrlığının sonunu getirebilecek bir adımdır ve demokratik hukuk devletinde kabul edilemez”.
Ne zaman beş yıl önce!..
Vali ve kaymakamlar mı?.. Yargı ile vali ve kaymakamların ne ilgisi var?..
Vali ve kaymakamları kim atıyor?.. İktidar, güzel.
Şimdi 21 Aralık 2013 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan karara bakalım:
“Güvenlik güçlerine yayınlanan bir emirle, savcılığın yaptığı tüm soruşturma ve operasyonların önceden vali ve kaymakamlara bildirilmesi zorunluğu getiriliyor”.
Vali ve kaymakam “yargının ne yaptığını bilsin ki”, ters bir durum varsa, bunu Ankara’ya bildirsin ki, gerektiğinde siyasi iktidar HSYK (bugün artık HSK) üzerinden duruma el koyabilsin!..
Yürütmenin yargıya müdahalesi açısından bu olağanüstü bir adım.
Ayrıca, yargı sürecine ilişkin tüm dosyalar ve belgelerin yer aldığı ‘Ulusal Yargı Ağı Projesi” (UYAP) MİT’e açılıyor. Adalet Bakanlığı ile MİT arasında bu yönde protokol imzalanıyor.
MİT atamaları da hükümetin elinde olduğuna göre, yargı her yönden kuşatılıyor.
Yargıyı ele geçirme mahkemelerdeki yargıç ve savcıları değiştirmekle başlıyor, kademe kademe yukarıya doğru çıkıyor.
2010 yılındaki atamaları 15 Aralık 2014 tarihinde yeni atamalar izliyor. Yargıtay’a 144, Danıştay’a 33 yeni üye atanıyor.
1 Temmuz 2016’da 6723 sayılı yasa ile tüm Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görevine son veriliyor.
23 Temmuz’da ise, artık yürütmenin denetimine giren HSK Yargıtay ve Danıştay’a 342 üye atıyor.
Yüksek yargıyı şekilendirmekte AKP hızını bir türlü alamıyor, 19 Temmuz 2018’de Yargıtay’a 100, Danıştay’a 12 yeni yargıç daha atanıyor.
Sekiz yılda Yargıtay’a toplam 676 üye atanıyor.
Ve yüksek yargı bu atamalar sonrasında ne yapıyor?..
Erdoğan salona girdiğinde, dünyanın hiç bir yerinde görülmeyen biçimde, hepsi ayağa kalkıyor, onların başkanları da Erdoğan ile birlikte çay toplamaya gidiyor!..
Çok sayıda yargıç ve savcı ihraç ediliyor, yeni yargıç ve savcı gerekiyor.
AKP onun da kolayını buluyor!..
Yargıçlık ve savcılık görevini yapabilmek için gerekli olan yazılı sınav puanı 70’ten 50’ye indiriliyor.
Bunun sonucunda açılan sınavda 800’den fazla yargıç ve savcı alınıyor. Bir bölümü AKP örgütlerinde çalışmış kişiler.
Bu arada yargıç ve savcı adaylarını yetiştiren “Türkiye Adalet Akademisi” kapatılıyor. Zaten yeni sistemde öyle bir akademiye gerek kalmıyor.
Yeni sistemde, herhangi bir yargıç hükümetin istemediği bir karar verdiğinde ne oluyor?.. Sürgün ve görev değişikliği geliyor.
2016 ve 17’de kış kararnamesinde 800, yaz kararnamesinde 2.224 yargıç ve savcının yeri değiştiriliyor. Buna ek olarak:
Gelsin yandaş medya, o yargıçlara linç kampanyası başlıyor.
Ayrıca, “Basın Yasası” var ki, o yasada “yargıyı etkileme suçu” yer alıyor.
Kolayı var!..
2 Temmuz 2012 tarihinde kabul edilen düzenleme ile “yargıyı etkileme suçu, suç olmaktan çıkartılıyor”.
Hoşa gitmeyecek karar veren yargıç ve savcıların hesabını yandaş medya rahatlıkla sorsun diye!..
Ayrıca, öyle karar verecek yargıçlara gözdağı olmak üzere.
Yüksek yargının durumu özetle böyle.
Yargı bağımsızlığının adım adım nasıl iğdiş edildiğinin özeti böyle.
Kuvvetler ayrılığının adım adım nasıl ortadan kalktığının özeti böyle.
Bu özetten çıkan bir başka özet var: Yüksek Seçim Kurulu (YSK).
YSK üyelerini bu adımlarla şekillenmiş Yargıtay seçiyor.
AKP elbette unutmuyor ve YSK üyelerine de güvence veriliyor, “siz hiç merak etmeyin” tarzında, beş ay önce onların görev süreleri 2023’e kadar uzatılıyor.
YSK... AKP iktidarının en büyük seçim güvencesi... İktidarda kalmanın en büyük aracı...
Şimdi, bu YSK İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını seçimlerini iptal etmesin de, ne yapsın?..
Burada çok kaba bir özetini aktardığım, değerli yargıçların katkısıyla hazırladığım bu yazı ne ki!..
2010 yılından bugüne kadar yapılan değişikliklerle yargının ele geçirilmesi doktora tezi olacak nitelikte.