Gecenin erken saatlerinden başlayarak, drone'lar havada çeşitli şekiller çiziyor.
Şekillerden birinde iki kişi karşılıklı, "maske takıyor", aynı zamanda birbirini maske için uyarıyor.
Bir sonraki şekilde yine iki kişi, "aralarındaki mesafeyi koruyarak" sohbet ediyor.
Drone'lar şekil çizmeyi sürdürüyor, bu kez çizimde "elleri yıkama" gösteriliyor.
Bu çizimler her gece, geç saatlere kadar sürüyor. İnsanlar sürekli uyarılıyor.
"Ve çizimler kentin her yerinden görülüyor".
İnsanların dikkatini çekmek üzere, yerli ve coşkulu bir müzik eşliğinde, o müziği duyan herkes ister istemez başını havaya kaldırıyor ve uyarıcı çizimleri görüyor. Yaklaşık on dakika süren her seansta müzikle birlikte koronaya önlem çizimleri sürekli tekrarlanıyor.
"Havada üç yüz drone dolaşıyor".
Nerede?..
Seul'de, Güney Kore'nin başkentinde.
İnsanları koronaya karşı uyarmak amacıyla her türlü yol deneniyor.
Bizde uyarılar asıl TV haberlerinde ve yetkililerin attıkları tweetlerde yer alıyor. O tweetlerin haberlere yansımasında.
Ancak, o uyarılar bizim insanlarımıza pek işlemiyor. Kıyılardan ormanlık alanlara, kentlerin ortasından pazar yerlerine, alışveriş merkezlerine kadar, uyarıları yerine getirenlerin oranı oldukça düşük.
"Kimsenin önleme, mönleme filan aldırdığı yok".
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri son Kurban Bayramı sırasında Türkiye'nin her yerinde yaşanıyor.
Kurban Bayramının etkisini henüz bilmiyoruz, o etki bir hafta, on gün sonra belli olur. Bununla birlikte, son günlerdeki gerçek ürpertici.
"-Vak'a sayısı hızla artıyor,
-İyileşen sayısı azalıyor".
-Türk Tabipler Birliği'nin açıklamalarıyla Sağlık Bakanlığının açıklamaları birbirini tutmuyor,
-Halk arasında yaygınlaşan görüşe göre, "Sağlık Bakanlığı verileri gerçeği yansıtmıyor",
-Önlemleri hatırlatan uyarılar pek işe yaramıyor".
Bu durumda devreye ülkeyi yönetenlerin girmesi gerekiyor ancak, oradan da "uyarıcı sözlerin" ötesinde bir hareket yok.
Oysa, ciddi kararlar şart, ciddi kararlar!..
Madem, ülkeyi yönetenler halkın sağlığından sorumlu...
İstanbul... Adalar...
Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül ile dün konuşurken, o çarpıcı bilgiler veriyor.
"-Bayram sırasında, dört günde Adalar'a akın eden insan sayısı 700 bin!.. Yedi yüz bin!.. Günde ortalama 175 bin kişi!..
-O kadar kişi dört gün boyunca Adalar'a nasıl gelip dönüyor?.. Eminönü, Beşiktaş ve Kadıköy'den her yarım saatte kalkan motorlarla. Her bir motor ağzına kadar insan dolu, değil oturacak, nefes alacak bir yer bile yok.
-Ayrıca, yollar ve köprüler gibi, vapurlar da bayram sırasında bedava ya... Motorlar gibi, vapurlar da yine tepeleme insan dolu".
O gidiş gelişlerde ne sosyal mesafe var, ne düzgün maske takan... Bulaş için çok uygun alanlar!..
Gelenlerin çoğu Özbek, Afgan, Suriyeli, Türkmen... Elbette Türkler de var.
Büyükada'da faytonlar kalktıktan ve elektrikli araçlara geçildikten sonra, adalar nispeten daha temiz, çünkü en azından sokaklarda artık at pisliği yok. Dolayısıyla, sinek yok ya da çok az.
Gelenler ne yapıyor?...
Deniz kenarlarında dolmalar, domatesler, kuru köfte paketlerini açıyor.
Sonra?..
Su şişeleri, artan çöpler her tarafa saçılıyor.
Ya da ormanlık alanlarda mangal yakmalar... Onların çöpleri ayrı...
Ve de orman yangınları...
Bazıları kasıtlı, bazıları aşırı dikkatsizlik nedeniyle.
Erdem Gül dün "üç gündür çöpleri toplamak, deniz kıyılarını ve ormanlık alanların temizlemekle uğraşıyoruz" diyor.
Çoğu kişi saçtığı pisliği ve çöpü temizlemeden çekip gidiyor.
O çöplerin ortalığa saçıldığını gören Adalılar, onu yapana "neden temizlemeden gidiyorsun" diye birine sorduklarında, adamın verdiği yanıt:
"Sizler burada rahat rahat oturuyor, keyif yapıyorsunuz, ben de burayı onun için kirletiyorum".
Geldiğimiz noktayı anlatan küçük bir anektod, ders çıkarmak için üzerine gidilirse, çok büyük bir sorun!.. İster sosyolojik, ister ekonomik, ister kültürel... Nasıl isterseniz, öyle bir analize tabi tutabilirsiniz.
Maskesiz, sosyal mesafesiz, üst üste yığılan insanların geride bıraktığı ilk fatura, ilk belirti Adalar'da ortaya çıkıyor:
"Şimdilik on altı kişinin koronaya yakalandığı tesbit ediliyor".
Daha bu ilk tesbit.
Bayramda insanları bu ölçüde başı boş bırakırsan, sonuç sürpriz değil.
Seul'deki gibi, aslında insanlara uyarılar dünyanın her yerinde var. Bize göre tek fark:
"O ülkelerde insanlar uyarılara dikkat ediyor, bizde umursamıyor, eğitim farkı!.."
Londra'da bir alışveriş merkezi ilginç bir uyarı ilanı asıyor vitrinine, aynen şöyle:
"Bizim alışveriş merkezine geldiğinizde, maske takmıyorsanız, biz sizin ateşinizi ölçeceğiz".
İyi ölçün, sorun yok.
Hayır var. İlanın altında bir not var:
"Ateşi ölçmek için bizde sadece rectal termometre var!.."
Yani:
"Ateş kıçtan ölçülüyor!.."
Maske yoksa, elbette!..
O alışveriş merkezine gittiğinde, sıkıysa maske takma!.. Keşke genel bir uygulama olsa!..
Ya Adalar?..
Ah Adalar, vah Adalar!..