"Biz söyledik onun üzerine yaptılar gibi bir söylem geliştiren, sanki sorunları kendileri çözüyor gibi gerçeklik dışı bir algı söylemi kendileri için tercih etmiş durumdalar."
Bozuk Türkçe ile birlikte, bu cümle AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal'a ait. Aynı cümle bilinçaltını dışa vuran bir "kompleksin” ürünü.
CHP 120 imza ile tatilde olan Meclis'in olağanüstü toplanması talebinde bulunuyor. Meclis Başkanı AKP'li Mustafa Şentop bu isteğe uyarak, Meclis'i 1 Ağustos pazartesi günü olağanüstü toplantıya çağırıyor.
Çağrı sonrasında Mahir Ünal açıklama yapıyor, söze yukarıda aktardığım cümle ile başlıyor ve devam ediyor:
"CHP'nin teklifi nezaketsizliktir. Siyasi showa izin vermeyeceğiz. Toplantıya katılmayacağız."
Olağanüstü toplantı çağrısı neden ‘nezaketsizlik', orası ayrı.
Buna karşılık, AKP'nin olağanüstü toplantıya katılmayacağını açıklaması bir kaç açıdan AKP'nin baltayı taşa vurduğunun resmidir.
Önce...
CHP Meclis'i neden olağanüstü toplantıya çağırıyor?..
"Bir türlü önlenemeyen ve son zamanlarda yine artan sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti görüşmek üzere...”
AKP toplantıya katılmayacağını açıklıyor. Muhtemelen ortağı MHP de katılmaz!..
Katılmamak ne anlama geliyor?..
"-AKP sağlık çalışanlarına şiddeti görmezlikten mi geliyor?..
-Şiddeti önleyemediği, sağlık çalışanlarını koruyamadığı için şiddetin konuşulmasını mı istemiyor?..”
Böyle bir toplantıya katılmayarak, AKP bir puan daha kaybediyor.
Sonra ise...
Mahir Ünal aracılığıyla AKP'nin itirafı:
"Biz söyledik, onun üzerine yaptılar gibi bir söylem geliştiren...”
Doğru, arka arkaya örnekler ortada, CHP söylüyor AKP yapıyor. CHP'nin söyleyip, AKP'nin yaptığı her olayda AKP'nin sırları biraz daha dökülüyor.
"İktidarda ama, iktidar AKP'nin elinden giderek kayıyor."
Mahir Ünal'ın itirafında ayrıca bir başka nitelik daha var:
"Psikolojik!..”
Olayın o yönü "analitik psikolojinin” alanına giriyor:
"Bir kompleksin ifadesi."
Kompleks?..
En basit tanımıyla şöyle:
"Karar verme yetisini baskı altında tutan, dengesizliklere yol açan, karmaşaların bütünü."
Kompleks kavramının ilk kez İsviçreli psikolog Carl Gustav Jung tarafından kullanıldığı kabul ediliyor.
Jung Freud ve Alfred Adler ile birlikte psikolojinin üç büyük kurucusundan biri.
‘CHP söylüyor, AKP yapıyor' söylemi toplumda öyle bir yerleşiyor ki, AKP bundan artık kompleks duymaya başlıyor.
O rahatsızlık, CHP tarafından çağrılan Meclis'in olağanüstü toplantısına katılmamakla su yüzüne çıkıyor.
Toplantıya katılsa, yine ‘CHP'nin söylediğini yapmış' oluyor.
Katılmasa, sağlıkta şiddeti görmezden geliyor.
AKP için talihsiz bir durum.
Bir başka talihsizlik Tayyip Erdoğan'ın TRT ortak yayında söylediği sözler.
AKP'den ayrılarak, iki ayrı parti kuran Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan'ı hedef alarak:
"Onların nasıl ihanet içinde olduklarını kendileri düşünmesi lazım."
Sözünün önce bu bölümü.
‘İhanetle' suçluyor, çünkü onlar AKP'den ayrılarak, ayrı parti kuruyorlar.
Biraz geriye gidelim, 2001 yılına...
"Erdoğan 2001 yılında yıllardır bağlı olduğu Necmettin Erbakan ve o günkü Saadet Partisi'nden ayrılarak, AKP'yi kurmuyor mu?..”
Köklerinden geldiği partiden ayrılarak, yeni bir parti kurmak ‘ihanet' ise, Erdoğan aynı ‘ihanete' imza atmıyor mu?..
Yok değilse, o zaman Davutoğlu ile Babacan'ı neden ‘ihanetle' suçluyor?..
Aynı TRT yayınında Erdoğan'ın bir sonraki cümlesi şöyle:
"Onlar (Davutoğlu ve Babacan) o makamlara kendileri layık oldukları için gelmediler. O makamlara getirildiler. Eğer onlara Başbakanlık, Bakanlık verildiyse, o makamları onlara bir irade verdi, onlar bunun kıymetini bilemedi."
Erdoğan'a sormak gerekiyor:
Madem layık değillerdi...
‘Ahmet Davutoğlu' madem layık değildi:
-Beş yıl süreyle neden Dışişleri Bakanlığını teslim ettin?..
-Yaklaşık iki yıl süreyle neden AKP Genel Başkanlığını teslim ettin?..
-Yaklaşık iki yıl süreyle Başbakanlık gibi, Cumhurbaşkanından sonra gelen yürütmenin en yüksek makamını neden teslim ettin?..
-Bu ölçüde önemli makamları layık olmayan birine teslim etmek ülke açısından siyasi bir facia, siyasi bir hata değil mi?..'
Ya Ali Babacan?..
‘Ali Babacan madem layık değildi:
-Altı yıl süreyle neden Başbakan Yardımcılığını, kendi yardımcılığını neden teslim ettin?..
-Toplam on bir yıl boyunca ekonomi yönetimini, hem de kriz döneminde neden teslim ettin?..
-İki yıl boyunca Dışişleri Bakanlığını neden teslim ettin?..”
-Başbakan Yardımcılığı dahil, ekonomi ve dış politika gibi, en hayati iki Bakanlığı toplam on üç yıl boyunca layık olmayan birine teslim etmek ülke açısından siyasi bir facia, siyasi bir hata değil mi?..'
Bizim siyasi tarihimiz yıllarca birlikte çalıştığı arkadaşlarını toplum karşısında bu ölçüde ‘ihanet ve liyakatsizlikle' suçlayan acaba kaç lider görmüştür?..
Erdoğan sonunda o ‘onuru' da kimseye bırakmıyor!..
Yalçın Doğan kimdir?Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin ‘Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |