14 Mayıs bizde Almanya'da kutsal bir gündür. 14 Mayıs baharın müjdecisidir".
Derin bir nefes alıyor ve devam ediyor:
"Umalım ki, 14 Mayıs Türkiye'de de bir seçim müjdesine sahne olur, halka özgürlük ve insan hakları müjdesi getiren bir gün olarak tarihe geçer. Türkiye'de halk yeniden temel hak ve özgürlüklerine kavuşur".
Özellikle Tayyip Erdoğan'ın muhtemelen yine "dış güçler" fantezisine vurgu yapmasına yol açacak bu sözlerin sahibi kim?..
Alman Hükümetinin kültür ve medyadan sorumlu Devlet Bakanı, Yeşiller Partisi Eş Başkanı Claudia Roth.
Roth şu anda Türkiye'de. Önceki gün Bodrum'da Türk ve Alman konukların kısıtlı katılımıyla gerçekleşen bir kokteylde konuşma yapıyor.
Aynı konuşmada önemli sözlere imza atıyor.
Ama, önce Claudia Roth kim?..
Avrupa'da, hele de Almanya'da Türkiye'yi en iyi tanıyan, Türkiye ile yıllardır çok yakından ilgilenen Claudia Roth bizim kamuoyu açısından yabancı değil.
Parti eş başkanlığının ötesinde, Avrupa Parlamentosu ve Alman Parlamentosu milletvekili.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) tam üyeliği konusunda en çok çalışanlardan biri. Türkiye - Almanya Parlamentolar arası Dostluk Gurubu Başkanı sıfatıyla, AB'nin Türkiye'yi tam üyelikten uzak tutma politikasına en çok karşı çıkanlardan biri.
Bununla birlikte, değişik olaylarda Türkiye'yi eleştirmekten çekinmeyen bir politikacı.
Roth 2013'te Taksim'de, Gezi direnişinde polisin biber gazından etkilenenlerden biri.
2014 yılında Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesini "Türkiyede demokratik sistemin erozyonu" olarak nitelemesiyle ünlü.
Türkiye'ye çok sık gelen Roth 1995 yılında yine bir İstanbul ziyaretinde, eleştirilerini eksik etmiyor.
Dönemin DYP'li Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir her türlü nezaketi aşarak, kendisine "fahişe" diye hakaret ediyor.
Roth Gökdemir'e tazminat davası açıyor. 2001 yılında davadan kazandığı 15 bin Alman Markını Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfına bağışlıyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele eden vakfa.
Claudia Roth'un Türkiye'ye bakışını aktarmak için üç konudaki düşüncesini birer cümleyle özetlersem...
Eleştirmekle beraber, Türkiye'ye en çok destek veren bir politikacı olarak, Roth:
"Avrupa Türkiye'ye karşı ukala ve burnu büyük davranıyor. Avrupada Türkiye aleyhine konuşanlar önce kendilerine baksın".
Bu sözleri çeşitli nedenlerle eleştirdiği Erdoğan'ın iktidarı döneminde söylüyor.
PKK terörüyle ilgili olarak:
"PKK derhal ateşkese geri dönmeli ve silahları koşulsuz bırakmalıdır".
İstanbul Sözleşmesi'ne destek amacıyla Almanya'da düzenlenen protestolara katılıyor. Kadın hakları savunucularının yanında dururken, taşıdığı pankartı kendi sosyal medya hesabından paylaşıyor:
"İstanbul Convention Saves Lives", yani, İstanbul Sözleşmesi Hayat Kurtarır.
Bugüne dönersek...
Claudia Roth Bodrum'a gelmeden önce deprem bölgesine gidiyor. Adıyaman, Gaziantep ve Hatay'da dolaşıyor, gördüklerinden çok etkileniyor:
"Gördüğüm sefalet korkunç, insanlık adına utanç duyuyorum. Şimdi herkesin, hepimizin bölgede yaşayan insanlara yardım etmesi şarttır".
Devlet Bakanı olarak Roth'un sözleri depremden hemen sonra, çeşitli ülkelerden gelen arama ve kurtarma ekipleriyle sınırlı kalmayacağını gösteriyor. Muhtemelen bundan sonra değişik yol ve yöntemle, farklı araçlarla yardım edileceğinin işaretlerini taşıyor.
Roth onuruna verilen Bodrum'daki kokteyle Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras da katılıyor. Roth onu görünce:
"Bodrum'un yolları berbat".
Haklı!..
Daha geçen yıldan biliyorum, bu yıl da henüz düzelmediği söyleniyor. Klasik deyimle, Bodrum'da yollar köstebek yuvası gibi!.. Şikayet çok.
Türkiye'ye ilişkin tahminlerin açıklarken Roth doğrudan seçimlere giriyor:
"Son bir yıl içinde Almanya Çin'e yaklaşık on milyar Avroluk yatırım yaptı. Ancak, şimdi Türkiye'ye dönmeye karar verdik.
14 Mayıs'ta seçim sonucu belli olunca, Almanya'dan Türkiye'ye ciddi bir yardım ve sermaye akışı olacağını söyleyebilirim".
Bunun vazgeçilmez koşulu var.
Seçimi bugünkü muhalefetin kazanması, yirmi bir yıllık iktidarın sona ermesi.
Bugünkü iktidar sahipleri kızabilir.
Alman Devlet Bakanı temel hak ve özgürlükler konusunda günümüz uygulamalarına dönük gözlemini aktarıyor:
"Üzgünüm ancak, bizim bir ülkeye bakarken, önem verdiğimiz asıl konular o ülkede hukukun üstünlüğü, adaletin yerine getirilmesi, insan haklarına saygı duyulmasıdır.
Ne var ki, bugün Türkiye'de hukuk ve özgürlük yok. Hukuka aykırı olarak, insanlar hapiste tutuluyor, özgürlükleri ellerinden alınıyor, bunlar demokratik bir ülkede kabul edilebilecek uygulamalar değil".
Bu sözler seçim sonrasında iktidar değiştiği takdirde, Türk - Alman ilişkilerinin nasıl bir seyir izleyeceğine ilişkin somut görüşleri içeriyor, bir Bakanın ağzından.
Bugünkü iktidarın Almanya'dan bakınca nasıl göründüğünü de anlatıyor.
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |