Solda bir çizgi, sağda üç çizgi. Tahtaya çizilmiş üç çizgi değişik boylarda.
Tahtanın karşısında bir masada yedi genç oturuyor.
Soldaki tek çizginin boyu ile sağdaki üç çizgiden sadece birinin boyu aynı, diğer ikisi farklı boylarda.
Gençler soldaki tek çizginin boyu ile sağdaki çizgilerden hangisinin boyu aynı, onu bulacak, göz kararı ile. Çizgilerin boyları birbirine yakın.
Yedi gençten altısı hangisinin boyunun tuttuğunu biliyor, biri bilmiyor, onu teste tabi tutuyorlar.
Şimdi test başlıyor.
Altı gencin hepsi de, yanlış olan çizgiyi gösteriyor, bile bile.
Teste tabi olan ise, doğru çizgiyi gösteriyor:
“Soldaki çizgi sağdaki şu ikinci çizginin boyu ile aynı.”
Doğru çizgiyi gösteriyor, başlarındaki kişi testi tekrarlıyor, teste giren gence doğruyu bildiğini söylemiyor.
Diğer altı genç yeniden yanlış çizgilerden birini gösteriyor.
Teste tabi olan, çizgileri yeniden dikkatle inceliyor ve ikinci kez doğru çizgiyi gösteriyor.
Yine doğruyu bildiği söylenmeden, test üçüncü kez tekrarlanıyor.
Diğerleri hep yanış çizgiyi gösterirken...
Teste tabi olan genç, bu kez belki göz göre göre, diğer altı kişinin gösterdiği yanlış çizgiyi işaret ediyor ve yanılıyor.
Tipik sürü psikolojisi.
Doğruyu bildiği halde, sürüden ayrılmak istemiyor, bile bile yanlışı söylüyor.
Grup bir yanlışta buluşuyor, sürü psikolojisi, o da diğerlerine uymak gereğini hissediyor.
Buna bilimsel olarak, “Grup Uyum Testi” ya da psikolojideki adıyla “Asch Testi” deniyor.
Çok popüler ve toplumsal psikolojide çok kullanılan bir test.
Bile bile yanlış yapmak.
Gerçeği bildiği halde, çoğunluğa uymak ve çoğunluğun söylediğine katılmak. Grubu bozan kişi olmaktan kaçınmak.
Gerçek hayattaki gibi, yanlışı hep birlikte tekrar etmek.
Bu test günümüzde Türkiye’ye uyarlanıyor.
Ve tam deneylere denk düşen sonuçlar elde ediliyor.
Tayyip Erdoğan toplumun karşısına çıkıyor, örneğin şunu söylüyor:
“Hollanda ve Almanya, bunlar Nazi.”
Cümle alem biliyor ki, günümüzde ne Hollanda’nın, ne Almanya’nın Nazilikle filan uzak yakın ilgisi yok.
Buna rağmen, başta “yandaş medya” ve devamındakiler hep bir ağızdan tekrarlıyor:
“Hollanda ve Almanya, bunlar Nazi.”
Sokakta sıradan bir kişiye soruluyor, o kişi önce “hayır, Almanya ve Hollanda’nın günümüzde Nazi olmakla ilgisi yok” diyor.
Bir, üç, beş aynı soru tekrarlanıyor, sonunda, önce “ilgisi yok” diyen kişi de, koroya katılıyor ve “evet onlar Nazidir” diyor.
Ya da ekonomide işler tersine gittiği zaman, hiç ilgisi yokken, Erdoğan “bunu yapan faiz lobisidir” diyor.
Yandaş medyanın TV ve gazetelerinde başlıyor bir kampanyaya, “bir faiz lobisidir” gidiyor.
Sokaktaki kişi önce “ekonomik krizin faiz lobisi ile ilgisi yok” diyor.
Medya bombardımanı devam ediyor, iki, üç, beş, aynı soru, o kişi de, “evet faiz lobisi” diyerek, yanlış olduğunu bile bile, yanlışın yanında yer alıyor.
Gruptan ayrılmak istemiyor.
Ya da Erdoğan bir ara “paralel yapı” diyor, toplumun önce belli bir kesimi, bir süre sonra büyük çoğunluk “paralel yapı” diye yatıp kalkıyor.
On beş yılda o kadar çok örneği var ki...
Doğruyu bildiği halde, yanlışta buluşan bir topluma dönüşüyor Türkiye. Ve bu bize çok pahalıya patlıyor.
“Asch Testinin” son örneğini günümüzde yaşıyoruz:
“Başkanlık provası.”
Toplumun çok büyük çoğunluğu parlamenter sistemden vazgeçmek istemiyor. Başkanlık sisteminin, hele de önümüze getirilen “bu haliyle Başkanlık sisteminin Türkiye’yi otoriter bir rejime sürükleyeceği” çok bilinirken, Erdoğan sabahtan akşama kadar “Başkanlık” diyor, yandaşı filan artık yok, medya koro halinde “Başkanlık” şırıngası veriyor, bunun yanlış olduğunu söyleyenlerin imkanları kısıtlanıyor.
Erdoğan “Başkanlığa karşı çıkan teröristtir” diyor, bu söz manşetlerde ve TV’lerde döndükçe, “ya yoksa Başkanlık o kadar da kötü değil mi” diye, insanların kafası karışıyor.
Buna rağmen, Asch testi bu sefer çok önemli bir istisna olmak üzere, toplumda ters tepecek, toplumsal psikolojinin ters örneği olarak kayıtlara geçecek.
Neden?
İnsanlar “Asch Testinin” farkında.
“HAYIR” gün geçtikçe güçleniyor.