Daha fazla dayanamıyor, “o kadar anlatıyoruz ama olmuyor” diyerek, görevinden istifa ediyor Fransız temsilci.
Avrupa Konseyi’nin Ankara’daki temsilcisi.
İstifa yeni değil, bundan bir kaç ay önce. Ancak, o istifa sarsıcı bir etki yaratıyor Avrupa Konseyi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİMH).
Haydi, Avrupa Konseyi’ndeki etkiyi anlamak mümkün, çünkü o kurumun temsilcisi. Ya AİHM?
Türkiye’deki yargıçlar ve savcılar yıllardır AİHM’den ve Avrupa Konseyi’nden gelen hukukçular tarafından, bir anlamda “Avrupa Hukuku üzerine eğitime” tabi tutuluyor.
“O hukuk eğitimlerinden” istenen sonuç elde edilmiyor.
Fransız temsilcinin istifa nedeni bu.
Türkiye AB ile ilişkiler çerçevesinde Avrupa Hukukunu da kabul ediyor. Mühürlü, imzalı anlaşmalarla, anlı şanlı törenler ve nutuklarla.
Ancak, ondan önce daha 1992, 93’lerde başlıyor bu eğitim. Tanık dinlemeler, yargı süreci, karar mekanizması gibi konularda.
O tarihlerde askeri mahkemeler ve DGM’ler var. Avrupa’dan eğitime gelen hukukçular o kurumlarda görevli yargıç ve savcıları da seminerlerine davet ediyor.
Bir seminer bir, iki hafta sürüyor.
Bu gelip gitmeler devam ederken, Avrupa Konseyi yine o yıllarda Ankara’da kalıcı bir ofis açıyor. Bu arada hukuk seminerleri aralıksız sürüyor. Sadece Ankara’da değil, Türkiye’nin değişik kentlerinde.
Bu seminerlerin temelinde yatan mantık şu:
1-AİHM’e daha az dosya gelmesini sağlamak. AİHM’in yükünü azaltmak.
2-Avrupa Hukuku ile Türk Hukuku arasında uyum sağlamak.
Anılan hukuk eğitimleri sadece Türkiye için değil, AB’nin kapısını çalan diğer ülkeler, AB müzakerelerine başlamış ve hatta ufak ufak AB kapısını aralamış ülkeler için de geçerli.
Türkiye’de zamanla İnsan Hakları Hukuku, Medeni Hukuk, Çevre Hukuku gibi ayrıntılara giriliyor. Yargıç ve savcılara bu yönlerde Avrupa Hukuku anlatılıyor. Avrupa Hukuku ile Türk Hukuk sistemi arasında bağlantılar kuruluyor.
Bu seminler halen devam ediyor. Sadece Avrupalı değil ve fakat Avrupa’da uzmanlaşmış, orada görev yapan Türk hukukçular da seminelerde Avrupa hukukunu anlatıyor Türkiye’de görev yapan meslektaşlarına.
Sayısını tam bilmiyorum ama, görev yapan savcı ve yargıçların büyük bölümü bu seminerlerden geçiyor.
Ne var ki, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında OHAL çerçevesinde bir kaç bin yargıç ve savcının görevine son verilince, bu kez yeni yargıç ve savcılar için aynı seminerler başlıyor. Şu anda yine var.
Avrupalılar Türk meslektaşlarına şu anda en çok hangi konuyu anlatıyor?
Verilen kararlara gerekçe yazmak.
AİHM’in bir gözlemi var.
AİHM’e gelen dosyalarda “gerekçeler ya eksik ya tam anlamıyla anlaşılamıyor”.
Bu da AİHM’in işini güçleştiriyor.
Gerekçe tam anlamıyla anlaşılamadığı için dosyalar geri dönüyor ve o dava için sil baştan.
Gerekçe yazmanın yanı sıra, son aylarda en çok hangi konular üzerinde duruluyor, döne dolaşa hangi üç konu vurgulanıyor?
1-Yargı bağımsızlığı.
2-Yargı tarafsızlığı.
3-Kuvvetler ayrılığı.
Son bir kaç yıl içinde, hele de OHAL ile birlikte olağanüstü yoğunlaşan hukuk bunalımının temelinde bu üç konu yatıyor.
Batılı hukukçuların inancı şöyle:
“Türkiye’de yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını kaybetmiştir. Hukukun olmazsa olmaz kuralı, kuvvetler ayrılığı ortadan kalkmış, hukuk iktidara bağımlı hale gelmiştir.
Bu durum evrensel hukukla asla bağdaşmamakta, bunun sonucu olarak, insan hakları ihlalleri artmaktadır”.
Bunların ardından anlatılan kocaman bir başlık geliyor:
İnsan hakları.
Seminerler devam ediyor ancak, kararlarda anlatılan konulara paralel henüz bir değişliklik yok.
Alınan kararlara, tutukluluk sürelerine, zanlıların suçlu olup olmadıkları tam belli değilken hemen tutuklanmalarına ve aylardır mahkemeye çıkmadan hapis yatanların sayısına bakın, değişiklik olmadığı gün gibi aşikar.
Avrupa’da Türkiye’deki “hukuk” uygulamalarıyla ilgili tam isyan var.