Türkiye’nin dördüncü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel (1961 - 1966) Ayasofya konusu ne zaman açılsa, aynı cümleyi tekrarlıyor:
"Ben Ayasofya Mütevelli Heyeti Başkanı'yım."
Doğru söylüyor. Medeni Kanun’a göre, Fatih Vakfiyesi’nin Mütevelli Heyeti Başkanı Cumhurbaşkanı. 1934 yılında Ayasofya müzeye dönüştürüldüğünde, Mütevelli Heyeti Başkanı Atatürk. 1934’te yasa değişikliği ve Atatürk’ün iradesiyle Ayasofya müzeye dönüştürülüyor.
Üç gün önce Danıştay 10. Dairesi 1934 tarihli yasayı iptal ediyor. "Şimdiki vakıf başkanı Tayyip Erdoğan" da yasa değişikliği üzerinden Mütevelli Başkanı olarak Ayasofya’yı cami haline getiriyor. Böylelikle "Atatürk’ün iradesini iptal ediyor".
Muhafazakâr kesimin zil takıp oynadığı "Ayasofya davulu" Ayasofya’nın sadece cami haline getirildiği için çalınmıyor ama, bir de "Atatürk’ün iradesinin iptal edilmiş olması" aynı kesimi bir kez daha aşka getiriyor!..
AKP’nin Diyanet İşleri Başkanı'nın "86 yıllık parantez kapandı" sözü bunu vurguluyor.
1950’lerden sonra çeşitli zamanlarda Ayasofya için şiirler, gösteriler muhafazakâr kesime gaz verme operasyonu... Ayasofya o kesim için bir simge. Onları ateşleyecek başta gelen konulardan biri. Onun için zaman zaman o ocak körükleniyor.
Örneğin, nisan 1994’te Refah Partisi durup dururken Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi için Meclis’e yasa önerisi getiriyor, o öneri genel kurulda reddediliyor.
Refah Partisi ya da onun ardılları olan diğer siyasal partilerin ötesinde, o kesim bu işi "Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere Çevreye Hizmet Derneği’ne" havale ediyor.
2005 yılında, yani AKP döneminde bu dernek Danıştay’a dava açıyor, Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi için, 1934 tarihli yasanın iptali amacıyla. 2005 yılında Danıştay 10. Dairesi davayı reddediyor.
Aynı dernek 2018 yılında bu kez Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyor, AYM "yetkisizlik" kararı vererek, derneği geri gönderiyor.
Aynı dernek vaziyeti kolluyor, muhtemelen siyasilerin işareti üzerine Danıştay’a yeniden dava açıyor. 10. Daire daha önce geri çevirdiği başvuruyu bu kez yerinde buluyor ve yasayı iptal ediyor. Hiç sürpriz değil!..
Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın, 2005 ve 2018’de, yani yine AKP iktidarında "Ayasofya müze olarak kalsın" kararlarının arkasında, o tarihte Tayyip Erdoğan’ın olaya farklı yaklaşımı yatıyor. Mart 2019’da gençlerle buluştuğu bir TV programında Ayasofya sorusu üzerine Erdoğan:
"Ayasofya’nın belli bir bölümünde şu anda namaz kılınıyor. Bunları aşmak bizim için sorun değil. Aşarız. Ama, getirisi götürüsü nedir?.."
Şimdi dikkat, Erdoğan kendi muhafazakâr kesime sesleniyor:
"Bunun götürüsü var, faturası biçim için çok daha ağır. Şu anda dünyanın çeşitli ülkelerinde bizim binlerce camimiz var. Acaba o camilerin başına ne gelir, onu düşünüyorlar mı?.. Bunları düşünmeden, bunların hesabını yapmadan konuşuyorlar. Bunlar dünyayı tanımıyorlar, muhataplarını bilmiyorlar."
Şimdi bir kez daha dikkat, aynı konuşmanın devamında:
"Ben siyasi bir lider olarak, bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim."
Bu ölçüde hassas olan Erdoğan, bir yıl sonra ne oluyor da, "bu oyuna geliyor, istikametini kaybediyor" ve Ayasofya’yı camiye dönüştürüyor?..
Çünkü, işler çok kötü gidiyor, pandemi ile birlikte derinleşen ekonomik kriz, olağanüstü döviz ihtiyacı ve fakat bulunamayan döviz, gözle görünen işsizlik artışı, geçim sıkıntısının hızla artması, dış dünya ile ilişkilerin gerilmesi Erdoğan’ı başka çarelere yöneltiyor.
Ayasofya, sözde bu çözümlerden biri!..
Ayasofya’da ilk namaz kılınacağı 24 Temmuz’a kadar belki lay lay lom, bayram havası, sonra yine acı gerçekler!.. Ne AKP’yi kurtarır, ne AKP - MHP ortaklığını.
Ayasofya’nın camiye dönüşmesini alkışlayan belli bir kitleyi gaza getirenlerin önümüzdeki dönemde acı acı düşünmeleri gereken çok çarpıcı bir gerçek var.
Ayasofya’nın müze hali "evrensel ve insancıl bir kültürün ürünü". Tıpkı batıda yüzlerce tarihsel eser, köprü, kilise, şato, müze, kule, resim, heykel, meydan ve hatta merdivenler gibi, Roma’daki "İspanyol Merdivenleri" gibi.
O nedenledir ki, UNESCO yıllarca Ayasofya’ya özen gösteriyor, "mimarisi bozulmadan, çatısının kaplanması, yapının güçlendirilmesi, mozaiklerin restorasyonu" gibi teknik hizmet vermeye hazır olduğunu bildiriyor.
Şimdi cami kararıyla birlikte, hiç kuşkunuz olmasın, Ayasofya Batı’da gündemin ilk sırasına çıkacak, Türkiye’yi zaten adım adım dışlamış olan bu ülkeler, Ankara’ya karşı iyice tavır alacak.
Erdoğan’ın "fatura" dediği, acı acı düşünülmesi gereken gerçek şimdi beklenebilir, o ülkelerin arayıp da, bulamadıkları fırsat:
"Yardımda zaten ayak sürçen Batı, şimdi ne dolar, ne Avro, kesenin ağzını iyice kapatacak. Siyaseten araya mesafe koyacak, pek çok siyasi olayda yokuşa sürecek."
Birkaç gündür ortalık "Ayasofya’yı cami yapmak bizim egemenlik hakkımızdır" diye inliyor.
Bütünüyle yanlış, bütünüyle içeriye siyasi mesajdan öteye gitmeyen bir masal!..
Tamam, bizim topraklarımızda...
Ama, o bir dünya mirası...
Dünya mirası evrensel bir değer, kimin toprağında olursa olsun, bu gibi eserler insanlığın ortak değerleri arasında yer alıyor. Orada "egemenlik" ikinci planda.
Fransızlar Eyfel Kulesi’ni luna parka dönüştürebilir mi?..
İtalyanlar Roma İmparatorluğu’ndan kalma Colosseum’u (hipodromu) imara açabilir mi?..
İngilizler Trafalgar Meydanına AVM dikebilir mi?..
Almanlar Brandenburg Kapısı önünde pazar yeri kurabilir mi?..
Yunanılar Apollon Tapınağına kilise yapabilir mi?..
Yüzlerce örneği var. Onların da "egemenlik hakkı" değil mi?.. Hayır değil. Çünkü, insanlığın ortak kültür mirası. "Evrensel kültürün" anlamı bu!..
Ayasofya’yı cami olarak ibadete açmak, o biçimde kullanmak pek kolay değil. Örneğin:
- Ezan okumak tehlikeli, ezanın yol açacağı titreşimlerin mozaiklere zarar verme ihtimali var.
- Namaz sırasında mozaikler, freskler günde beş kez nasıl kapatılacak, sonra nasıl ziyarete açılacak?.. Çeşitli alanlarda yaşanan ihmal ve özensizlik ve cehalet nedeniyle her gün yaşanan patlamalar, kazalar göz önünde tutulursa, olağanüstü ve de her gün özen gerektiren teknik işlemlerin üstesinden nasıl gelinecek?..
- Her yönüyle Ayasofya nasıl korunacak?..
Günün birinde o mozaiklerin, o fresklerin, o resimlerin, o kubbenin şu ya da bu biçimde, şu ya da bu nedenle zarar gördüğüne ilişkin haberler çıkarsa, hiç şaşmam!..
Türkiye’deki otoriter rejim Batı ile ipleri iyice kopartıyor.
Muhalefet partileri de, bu fener alayına katılmakta pek zorlanmıyor!..