Bursa, Bandırma, Avşa, Marmara Adası’dan İstanbul’a İDO seferleri iptal ediliyor. İki günlüğüne!..
Şu anda o yerlerde bulunan ve fakat “İstanbul seçmeni olan” yurttaşların, sözüm ona İstanbul’a gelmelerini önlemeye ve onların oy kullanmalarını engellemeye çalışıyorlar.
Ya da...
Yandaş gazetecilere (!) İmralı’daki Apo’nun Kürtlere çağrıda bulunması gerektiğine ilişkin yazılar yazdırıyorlar!..
Öyle birileri yazacak, Apo harekete geçecek ve Kürt yurttaşlar oylarını Binali Yıldırım’a verecek!..
Ya da...
Otellerden fotoğraf servisleri...
Ya da...
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki yolsuzluk iddialarını içeren Sayıştay Raporlarına karşı Sayıştay açıklamaları...
Ya da...
Ekrem İmamoğlu’na Pontus, olmadı, FETÖ, olmadı Sisi benzetmeleri...
İş bu ölçüde çığırından çıkıyor...
AKP’nin yarından sonra İstanbul seçimini kaybedeceği artık gün gibi ortada...
Onun için şaşkınlık ve telaş diz boyu.
Öyle ki, iki günlüğüne vapur seferlerini bile kaldırmaya kadar varıyor iş. Apo’dan İDO’ya, Sisi’den Pontus’a, Ordu Valiliği'nden Sayıştay’a kadar...
Demek ki, AKP seçimi kaybediyor.
Burada bu akıl almaz, 1920’lerden bugüne kadar, pek çok farklı iktidarlar döneminde hiç bir seçimde görülmeyen olaylar yaşanırken, dünya nerede?..
Önce dünya medyası...
Fransız, Amerikan, Alman ve İngiliz gazeteleri başta olmak üzere, Ekrem İmamoğlu ile ilgili yayınlanan haberler, seçime dönük yorumlar AKP’lileri tavana sıçratacak türde.
Sayfa sayfa İmamoğlu ile röportajlar, çok satan dergilerin kapakları, ayrıca seçimi İmamoğlu’nun kazanacağına ilişkin görüşler gırla gidiyor. AKP’ye ise olağan dışı eleştirilerin haddi hesabı yok.
Sonuçta, bu bir genel seçim değil. İstanbul ölçeğinde bir yerel seçim.
Buna rağmen, dünya medyasının ilgisi olağanüstü ve hepsi de İmamoğlu lehinde.
Neden bu ilgi?..
Artık okyanusun ötesindeki elin oğlu da, kıta Avrupa’sındaki elin oğlu da, bu seçimin sade bir İstanbul seçimi olmadığını görüyor.
AKP için sonun başlangıcı olduğunu görmeyen yok.
Zaten AKP’deki telaşın ve buna bağlı akıl almaz senaryoların, algı operasyonlarının nedeni bu.
Türkiye’de meydanlarda hakaretlerin sonu gelmezken, tam da bu sırada, Birleşmiş Milletler’den kimsenin beklemediği bir atak geliyor.
B.M. Genel Sekreteri Antonio Guterres müthiş bir plana imza atıyor.
Guterres buna “eylem planı” diyor.
Nedir o?..
Türkiye’deki medyanın bu tür özgün, seviyeli, uygar gelişmelerle pek ilgisi yok.
Guterres şunu yapıyor:
“Ülkeleri yöneten liderlerde ve herhangi düzeydeki siyasi yöneticilerde NEFRET DİLİNİN kullanılmasını önleyen, NEFRET DİLİNDEN vazgeçilmesini öngören bir eylem planı hazırlıyor.”
İsabetli, akıllı ve çok yerinde bir adım.
B.M. Genel Sekreteri Guterres bu girişiminin gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Bir ülkenin içindeki farklı gruplara ya da başka ülkelere karşı nefret dili kullanılması insanları birbirine düşürür, barışı bozar, şiddeti tahrik eder, kutuplaşmaya yol açar, toleransı yok eder.”
Guterres etraflıca düşünen, her etnik grubu, her ırkı, her dini, her siyasi görüşü saygıyla karşılayan bir lider.
Aslen elektrik mühendisi. Portekiz asıllı. 1995 ile 2002 arasında Portekiz’de Başbakanlık görevinde bulunmuş. Yani, siyasi tecrübesi zengin.
Özellikle Orta Avrupa ve Balkanlarda “nefret dilinin”, o ülkelerde neye mal olduğunu yakından bilen biri.
Akıllı bir adam Guterres...
Hazırladığı eylem planından hem ders almak, hem desteklemek her ülkenin görevi.
“Her ülkenin görevi...”
Her ülke buna uyar mı?..
Neden uymasın?..
Bir engel mi var?..