Alman TV’leri dün akşam anket düzenleyerek, iki soruya yanıt arıyor.
1-Alman hükümeti, Türk politikacılara mitingleri yasaklamalı mı?
2-Alman hükümeti, basın özgürlüğü için üzerine düşeni gereği gibi yapıyor mu?
Dün gece ben bu satırları yazarken, TV’lerde anketler devam ediyor, onun için sonucu bilmiyorum. Ancak, bildiğim şu:
Die Welt muhabiri Deniz Yücel’in yazdığı bir haber nedeniyle, İstanbul’da tutuklanması üzerine, Almanya’da pek çok kentte protestolar birbirini izliyor.
Bu bir ilk.
Almanya uzun süredir Türkiye’de otoriter rejimin varlığını eleştiriyor, hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığını, bu arada en ağır darbenin ifade ve basın özgürlüğü üzerine vurulduğunu, yargı bağımsızlığının sona erdiğini her fırsatta dile getiriyor.
Öyle arkadan filan değil, yüz yüze yapılan görüşmelerde, hem de en yüksek makamlardan, örneğin Almanya Cumhurbaşkanı Gauck, Başbakan Merkel ve Alman bakanlar, çeşitli partilerin sözcüleri düzeyinde.
Hatta, Deniz Yücel’in tutuklanması sonrasında, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, Türk politikacılarının Almanya’da referandum için miting düzenlemelerine karşı ciddi bir kampanya başlıyor.
“Türk politikacılara miting izni verilmesin” kampanyası.
Bu da bir ilk.
Alman hükümeti, “izin verilmemesi yanlış olur” tezinde iken, dün beklenmedik biçimde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin iki ayrı kentteki mitingleri ilgili belediyeler tarafından iptal ediliyor.
Bu da bir ilk.
“Güvenlik ve otopark yetersizliği” gerekçesiyle.
Her iki kentin belediye başkanı şu açıklamayı yapıyor:
“Bu bizim kararımızdır, bu kararı alırken, hükümete danışmış değiliz. Fiili zorunluktan alınan bir karardır.”
Bu uygulama üzerine, Alman TV kanalları yukarıda aktardığım anket sorularını yayınlıyor. Zaten o kanalların ve gazetelerin Internet sayfalarının ilk haberi, Bozdağ ile Zeybekci’ye konulan ambargo.
Aylardır sözlü uyarılar işe yaramıyor, fiili durum doğuyor.
Mitingine izin verilmeyişi karşısında Bekir Bozdağ müthiş tepkili:
“Başka yerde toplantı yapabilir miyiz, diye çalışma yaptılar, bu sefer polis engel çıkardı.
"Her defasında demokrasi, ifade özgürlüğü üzerine konuşmalar yapan ve kendileri dışında herkesi bu konudaki eksikleriyle suçlayan Alman makamlarının Türk toplumunun toplantı yapmasına izin vermemesi kabul edilebilir değil. Bu demokrasi ile izah edilemez. Bir bakanın kendisini ifade etmesine izin vermeyen bir demokrasi olabilir mi? Maalesef bugün bunu yaşadık ve gördük.”
Bozdağ bu sözlerinden sonra Alman Adalet Bakanı ile öngörülen görüşmeyi iptal ederek, Türkiye’ye dönüyor.
Bekir Bozdağ haklı bir soru soruyor:
“Bir Bakanın kendisini ifade etmesine izin vermeyen bir demokrasi olabilir mi?”
Olmaz, doğru bir soru. İfade özgürlüğü yoksa, demokrasi olmaz, Bozdağ bunu söylüyor.
Peki...
Doğru, olmaz.
Hele de, “Adalet Bakanı” olarak, hiç olmaz değil mi, Bekir Bey?
Hayat insana doğruları işte böyle yaşayarak öğretiyor.
Bekir Bey, ifade özgürlüğünün ne olduğunu şimdi öğrenmiş mi oluyor?
Hiç sanmıyorum.