Eskişehir’e bağlı Beylikova ve Sivrihisar’da krom, demir ve nikel madenlerinin işletilmesi için:
ÇED raporuna göre, "173 bin 283 ağacın" kesilmesi söz konusu.
Bilirkişi raporuna göre, "391 bin 583 ağacın" kesilmesi söz konusu.
Kaz dağlarında Halilağa Köyü yakınlarında altın ve bakır madenlerinin işletilmesi için:
ÇED raporuna göre, "347 bin 815 ağacın" kesilmesi söz konusu.
Bunun Türkçesi şu:
"Bölgede yaşayan insanların suyu kesiliyor, havası bozuluyor.
İklim değişiyor, doğa paramparça!..
İnsanların hayatları paramparça!..
Toplamında bitkilerin, hayvanların ve her türlü canlıların hayatları paramparça!.."
Karadeniz Ereğli’sinde, Artvin Cerrattepe’de, Konya Ilgın’da, ilk anda akla gelen ve kısa süre önce bu yerlerde maden işletmesine direnen halkın ortak tepkisi şu:
"Havama, suyuma, toprağıma dokunma!.."
Bunun için coplara, biber gazına, tekme tokata karşı sadece tek bir sığınakları var:
"Haklı olmaları... Vicdanları..."
Halk ne kadar "dokunma" diye çırpınsa da...
"AKP iktidarı halkın suyuna, havasına, toprağına dokunuyor da, dokunuyor..."
Hem de, öyle dokunuyor ki:
"Mart ayında 305,
Temmuz ayında 766 maden sahası için ihale açıyor ve o sahalar işletmeye açılıyor".
Sadece iki ayda toplam 1.071 maden ruhsatı!..
Tamam, maden... İşletilsin de, doğayı koruyarak...
Dünyanın her yerinde madenler işletiliyor ama dünyanın hiç bir yerinde insanlar "suyuma, havama, toprağıma dokunma" diye ayaklanmıyor.
Çünkü, o ülkelerde "doğaya saygı, insan yaşamına, canlılara saygı" var. Madenlerin işletilmesi o saygı ve titizlik çerçevesinde.
Türkiye açısından kısa süre sonra sonuç şu:
"Türkiye su kıtlığına, tarımsal üretim kıtlığına doğru hızla yol alıyor ve de elbette temiz hava kıtlığına... İnsanlarda çeşitli hastalıklara..."
Hani var ya, şu iş adamı, "milletin a... koyacağız" diyen iş adamı, AKP’nin gözdelerinden Mehmet Cengiz...
Geçen hafta Kaz dağlarında adı sık sık duyuluyor.
"Kaz dağlarında Cengiz Holdingi istemiyoruz" pankartlarıyla.
Mehmet Cengiz geçen yıl Kanadalı bir şirkete ait altın ve bakır madenini 55 milyon dolara satın alıyor. Bu yılın Ocak ayında Halilağa Köyü yakınlarında "ağaç katliamı" başlıyor.
Edremit Körfezi’nin kuzeyinden, kuzey doğu - güney batı yönünde 60 - 70 kilometre uzanan Kaz Dağları bir sıra dağlar. Bölge maden sahasına dönüştürülmek isteniyor.
Bugüne kadar altın madenini işletmek üzere on altı şirkete ruhsat verilmiş!..
Altın madenlerinin tamamı çalışmaya başladığında, 2.5 milyar ton kaya ve toprak işleniyor, yaklaşık 400 bin ton siyanür kullanılıyor.
Mehmet Cengiz’in satın aldığı alanda geçen hafta ÇED raporu için toplantı var.
Var ama, beş kez jandarma aramasından geçen köylüler toplanıyor ve raporun okunmasına izin vermiyor.
Verilmeyince, ne oluyor?..
"Jandarmanın copu, biber gazı...".
Halk buna rağmen, direnişini sürdürüyor ve ÇED raporunun okunmasını engelliyor, coplara ve biber gazına rağmen.
Cop ve biber gazı da ne!.. Halkın umurunda mı?..
"İnsanların havası, suyu, toprağı ellerinden alınıyor".
Edremit Körfezi'nde yer alan bazı yerleşim yerlerinde, örneğin Güre ve Küçükkuyu’da zaten su sıkıntısı var. Sular şu anda sık sık kesiliyor.
Madenlerin işletilmeye açılması, ağaçların kesilmesi ile sıkıntının artacağı ortada.
"Maden işletmeleri Atikhisar ile Bayramiç Barajlarını tehdit ediyor."
Kes ağaçları!.. Ormanları yok et!.. İklimi değiştir!..
Gelsin su sıkıntısı, gelsin kirli hava, gelsin hastalıklar!..
Bir zamanlar...
"Kaz Dağları demek, gürül gürül sular demek... Kaz Dağları demek, tertemiz hava demek... Sağlık demek... Bitki çeşidi demek... Bin türlü kuş cıvıltısı demek..."
Halk direniyor!..
Ankara izliyor!.. Kılını kıpırdatmadan!..
Çanakkale’den güneye doğru bütün bir bölgeyi gözden çıkarırcasına!..