Partisinin grup toplantısında "ekonomiden her gün iyi haberler geliyor" dediği anda Tayyip Erdoğan dinleyicilerden biri ayağa kalkıyor, "açım" diye bağırıyor.
Ekonomiden sorumlu Bakan Berat Albayrak her zamanki gibi, kendine özgü garip gülüşüyle, "devletin kasası tarihinde olmadığı kadar güçlüdür" derken, yardımcısı Nurettin Nebati Plan Bütçe Komisyonunda "ekonomi o kadar iyi ki, yüzde 5.45 ile borçlandık, on bankadan kredi aldık" diye açıklama yapıyor.
Madem "devlet kasası tarihinde olmadığı kadar güçlü" neden piyasaya çıkıp para toplamak ihtiyacı hissediyorsunuz? Madem "ekonomiden iyi haberler geliyor", neden borçlanmak ihtiyacındasız?
Çünkü, devletin kasası tamtakır, para yok!..
"Ekonomiden iyi haberler geliyor, devlet kasası güçlü" filan gibi sözler, baştan sona algı yaratmak üzerine kurulu, toplumu aldatmaktan öteye geçmiyor. Gerçek o insanın "açım" diye bağırmasında yatıyor. Açlıktan ve geçim derdinden intiharların artmasında yatıyor.
Bakan Yardımcısı "yüzde 5.45, yani düşük faizle" övünürken ya bilmiyor ya o da algı operasyonu kervanına katılıyor. Zaten katılmasa, orada oturamaz!..
Ne var ki otururken, ağzından "on bankadan borçlandık" diye bir laf kaçırıyor. Bakalım:
1- Hazinenin bankalardan borçlanması... Yeni değil, eskiden de zaman zaman Hazine bankalardan borç almak üzere piyasaya çıkıyor. Ne zaman. Kriz zamanında, kasada para kalmadığında... Geçmiş dönemlerde, ta 1958 devalüasyonundan bu yana, 60’larda, 70’lerde, 80’lerde, 90’larda, 2000’lerde ne zaman ekonomik krizin içine düşsek, Hazine para bulmak için bankalara gidiyor.
Dolayısıyla, piyasadan para bulmak için bankalara başvurmak, krizin itirafı!.. Adamcağız, yani o yardımcı, kaş yapayım derken, göz çıkartıyor, ekonomiyi öveceğim derken, krizi itiraf ediyor, farkında değil.
2- Kaldı ki, yüzde 5.45, tek başına yüzde 5.45 değil hiç bir zaman. Böyle bir borç aramaya, teknik deyimle, "sendikasyona" gittiğin zaman:
Faiz dışında, borçlanırken o kadar çok kalem var ki, o faiz en az yüzde 7, 8’e geliyor. Komisyon ve çeşitli harcamalar görünen faizi yukarı çekiyor.
Bu işin teknik yönü. Bilmedikleri ya da algı operasyonu nedeniyle saptırdıkları belli.
Saptırılamayacak kadar açık, o kadar net durum ise, zamlar. Şöyle bir döküm yapıldığında, hemen ilk kalemde akla gelenler
Süte yüzde 17, şekere yüzde 16, çaya yüzde 32, doğalgaza yüzde 54, elektriğe yüzde 50, ete yüzde 20, köprüye yüzde 47, Avrasya Tüneline yüzde 56, sigaraya yüzde 50, yurt dışına çıkış harcına yüzde 300, vergi harç ve cezalarına yüzde 22.58 zam yapılıyor.
Buna karşılık:
Asgari ücrete yüzde 10, işçi, memur ve emekli aylıklarına yüzde 5 zam yapılıyor.
Son bir yılda 790 bin kişi daha işini kaybediyor.
İnsanlar "açım" diye bağırıyor, bazıları çözümü intiharda buluyor.
Bu mu "ekonomiden iyi haberler gelmesi"?
Ta Roma'dan bu yana, Anayasa Hukuku açısından ta 1215 Magna Carta’dan bu yana temel bir soru var:
"Yasalar kimler için çıkıyor? Çıkan yasalar kimlerin yararına?"
Bin yılın sorusu... Bu soru neden önemli? "Ülkeleri yönetenlerin kimler için çalıştıklarını belirlemek adına önemli".
İki gün önce CHP Antalya milletvekili Feridun Bahşi bu soruya günümüz açısından Meclis kürsüsünden yanıt veriyor:
"Tek adam rejimine geçtiğimiz günden bugüne Meclis’ten çıkan yasalar, vatandaşların üzerinden birilerinin cebini doldurmak üzere çıktı. Vatandaşın lehine bu Meclis’ten tek bir yasa çıkmadı". (TBMM 13 Şubat 2020 tarihli Tutanak, s.100).
Sıradan gibi gelebilir ancak, tarihe not düşülecek bir gözlem.
Daha ne?