Muhtarlar Saray'da toplanıyor...
Gaziler ve aileleri Saray'da toplanıyor...
Şehit aileleri ve yakınları Saray'da toplanıyor...
Çeşiti kabuller Saray'da yapılıyor...
Adli yılın açılışı Saray'da yapılıyor, koca koca yargı üyeleri açılış için Saray'a gidiyor...
Son olarak yeni akademik yılın açılışı yine Saray'da...
Yurt dışından gelen liderler her sefer Saray'da kabul ediliyor ancak bu kez ne hikmetse, Putin ve Ruhani ile gerçekleşen zirve Çankaya Köşkü'nde!.. Neden Çankaya Köşkü, bilinmiyor.
Resepsiyonlar, Ramazan'da farklı gruplara iftar davetleri, bazen malum sanatçılarla bir araya gelme, bazen futbol takımlarıyla... Hep Saray'da...
Ve elbette ikram da var.
Saray'daki toplantılarda, konu ne olursa olsun, Tayyip Erdoğan mutlaka bir nutuk patlatıyor. O nutuk sekiz, on TV kanalından canlı yayınlanıyor, daha sonra haber bültenlerinde belli bölümleri aktarılıyor.
Yıllar ve yıllar boyu bu tür açılışlar, törenler o kurumların kendi alanlarında gerçekleşiyor, Cumhurbaşkanları ve Başbakanlar oraya gidiyor.
"Tek adam rejimi" ile birlikte yeni adetler türüyor, herkes Saray'a gidiyor.
Birkaç gün önce yeni akademik yılın açılışı... Reis yine kürsüde:
"Eğitimde en iyi imkanları sağladık..."
Doğru, o "imkanlar" sayesinde, üniversite giriş sınavına giren iki milyondan fazla gençten bir milyonu aşkını matematik ve fen bilimlerinde tek bir soruyu bile doğru yanıtlayamıyor.
"O imkanlar" sayesinde, dünyada eğitim basamaklarında Türkiye hızla geriliyor. İşte, OECD eğitim uzmanları açıklıyor, "Türkiye ezbere dayanan, analiz yapmasını öğretmeyen sistemle sürekli geriliyor".
O gerilemeyi bizler beş, on yıl içinde çok daha net göreceğiz. Sanayide, tarımda, çeşitli hizmet alanlarında...
Öyle "imkanlar" ki, daha senin coğrafya öğretmenin, evet "öğretmenin" Burdur Gölü'nün hangi bölgemizde olduğunu bilmiyor!..
Matematik öğretmenin sıradan bir problemin içinden çıkamıyor!..
Bu vatandaşlar "öğretmen", siz bir de öğrencileri düşünün!..
Ne de olsa, "imkan"!..
Erdoğan üniversite sayısını 76'dan 207'ye çıkardıklarını, öğretim üye sayısının ise, 70 binden 168 bine yükselmiş olmasıyla övünüyor.
İyi de, hani nerede dünyadaki bilim adamlarının atıfta bulunacağı "bilimsel makaleler ve kitaplar", nerede?.. Dünya, bizden kaç bilim adamının makalesini dikkate alıyor, kaç?..
"Şeytanla mücadele edecek insanın eğitimi" konulu doktora tezleri mi, bilimsel nitelik taşıyor?..
Ayrıca...
Apartmandan bozma binalarda üniversite!..
Üç ya da beş öğretim üyesiyle üniversite!..
O zaman üniversiteyi bitiren gençlerin çoğunluğunun işsiz olması normal. Zaten Erdoğan da normal karşılıyor:
"Üniversiteyi her bitiren iş bulacak diye bir şey yok".
O zaman zaten mesele yok!..
Yeni akademik yılın açılışı nedeniyle Saray'daki tören öğretim üyeleriyle hınca hınç dolu.
Her üniversiteden mutlaka rektör, yanlarında bazı dekanlar ile hemen hemen üç, beş öğretim üyesi katılıyor.
207 üniversite olduğuna göre, katılanların sayısı bini rahatlıla geçiyor.
Ve o bini aşkın insana ikram... Hem de çok yerinde ikram...
İsrafa bakın siz!..
O kadar kişiye çay, simit versen, şu kadar tutar.
Oysa ve zaten Saray'daki her toplantı ya da davete gidenler, son toplantıda olduğu gibi, yemeği içmeği anlata anlata bitiremiyor.
Erdoğan konuşuyor, YÖK Başkanı da bir konuşma yapıyor, "brifing verir" gibi bir konuşma.
Orada bulunan bini aşkın öğretim üyesinden bir teki bile söz almıyor ya da alamıyor. Sadece oturuyorlar ve dinliyorlar!..
Eh, otururlar ve dinlerler, ne de olsa, "yeni akademik yılın" açılışı!..
* * *
Bu arada Beşiktaş... Yani, benim takımım, kongre üyesi olduğum kulübün futbol takımı...
Ne oyuncularının bir bölümünü kimse tanıyor, ne de oynadıkları oyunu anlayan var.
Geçen akşam Avrupa'nın en zayıf takımlarından biriyle oynuyor. O takım bizde değil Süper Lig, PTT 1. Lig'de bile oynayacak takım değil ama, Beşiktaş'a 4 atıyor.
Beşiktaş sözde 2 gol atıyor, onun birisi penaltıdan, ikincisini de adamlar kendi kalesine atıyor. Ne hücum, ne savunma var.
Maçın seksen dakikası onların yarı alanında, ama 4-2 galip gelen onlar. Sürekli yan paslar, arada bir ileriye atılsa da, topun kaybedilmesi sanki ana kural!..
Beşiktaş on, evet on korner kazanıyor, hiçbirinden yararlanamıyor, adamlar iki korner kazanıyor, biri gol oluyor.
Hele attıkları dördüncü gol evlere şenlik, Beşiktaş'ın beş savunma oyunucu seyrediyor, onların oyuncusu elini kolunu sallaya sallaya geliyor ve golünü atıyor.
En fecisi Lens, tek bir pası yerini bulmuyor. Diğerleri de yan pasların dışında, hep top kaybediyor. Kimin, ne oynadığı belli değil.
Beşiktaş içerde ve dışarıda üç deplasmana çıkıyor, üç maçta on gol görüyor kalesinde.
Bu saçma sapan üçüncü sınıf oyuncuları kim bulmuş, nereden getirmiş, kaça getirmiş, tam facia.
Abdullah Avcı da, yönetimle birlikte o facianın mimarlarından.
Ben koyu Beşiktaşlıyım, böyle giderse ki, düzeleceğine ilişkin şu anda hiç bir belirti yok, bu yıl Beşiktaş geçen yılki Fenerbahçe'den beter olur.