Beethoven’in insanlığa armağan ettiği şaheserlerden “Dokuzuncu Senfoni”.
İnsan sevgisinin aşıladığı neşeyi, verdiği acıları, hasreti eşi görülmemiş bir sanat harikasına dönüştürdüğü o klasik senfoni.
Bu kez Hamburg’da, G20 zirvesi sonrasında, zirveye katılan devlet ve hükümet başkanlarına Merkel’in verdiği davette icra ediliyor.
Protokol koltuklarında iki koltuk boş, G20’nin bütün liderleri o senfoniyi izliyor, sadece iki koltuk boş.
Tayyip Erdoğan ve eşi 9. Senfoniyi dinlemeye gitmiyor, davete katılmıyor.
Otelde kalmayı tercih ediyorlar.
Erdoğan’ın otele çekildiği saatlerde, bir kaç bin kilometre uzakta, Gebze’de bir karavan.
Kemal Kılıçdaroğlu Ankara’dan başlattığı yürüyüşün artık son etabında, bir gün sonra Maltepe Meydanı’nda yapacağı konuşmayı hazırlıyor.
Bütün Türkiye’ye “hak, hukuk, adalet” çağrısı.
Sadece Türkiye tarihine değil, dünya tarihine geçen olağanüstü bir yürüyüş. Bir kaç bin kişi, belki de, daha küçük bir toplulukla başlayan, ancak Ankara - İstanbul arasında 430 kilometre boyunca çığ gibi büyüyen ve sonunda Maltepe’de bir buçuk milyondan fazla insanla kucaklaşan bir yürüyüş.
Kimseye para dağıtılmıyor, kimseye yemek dağıtılmıyor, kimseye pirinç, bulgur, kömür dağıtılmıyor ya da iş sözü verilmiyor.
Yüzbinlerce insan sadece “hak, hukuk, adalet” talebi için kendi isteği, kendi iradesi ile bir araya geliyor. Maltepe’de buluşuyor. Hiç bir çıkarları, “adalet” dışında hiç bir beklentileri yok.
Hani, Nazım diyor ya, “bu davet bizim” diye.
Maltepe Meydanında buluşanlar da, birbirinden bağımsız olarak, oraya katılmak için “bu davet bizim” diyor, hep birlikte “hak, hukuk, adalet” diye bağırırken, yine Nazım’ın dizeleriyle, “bu hasret bizim” özlemiyle, yeni bir umut ve inançla, “bir başka Yeni Türkiye’yi” müjdeliyor.
Maltepe coşkusuna Batı Basını büyük ilgi gösteriyor, haber, fotoğraf ve yorumlarla. Örneğin, Alman Die Zeit manşet atıyor:
“Öteki Türkiye gücünü gösterdi, Tayyip Erdoğan’a karşı bugüne kadar en büyük protesto”.
Alman Die Welt olayın özüne daha çok giriyor:
“Türkler ruhlarıyla haykırıyor: Adalet”.
Amerikan The New York Times:
“Yüz Binler Erdoğan’ı protesto etti”.
İngiliz The Guardian:
“Yıllar İçinde Erdoğan’a Karşı En Büyük Protesto”.
Hepsinde yürüyüş ve sonrasıyla ilgili ayrıntılı haberler, Maltepe’den röportajlar, izlenimler, fotoğraflar.
AKP ikide bir, “Yeni Türkiye” diyor ya…
Bir AKP’nin dediği “Yeni Türkiye” var. Başta reformcu, AB’den yana, “komşularla sıfır sorun, işkenceye sıfır tolerans, yolsuzlukla mücadele, daha çok özgürlük” vaadleriyle ilk altı, yedi yıl iktidarını süren AKP, bir de özellikle son iki, üç yıl içinde bu vaadlere sırtını tamamen dönen, temel hak ve özgürlükleri askıya alan, halka verdiği sözleri unutan AKP.
Bu döneme AKP yine de, “Yeni Türkiye” diyor.
Oysa, şimdi “bir başka Yeni Türkiye” ilk adımlarını atıyor.
İşte, on beş yılın ardından “Yeni Türkiye” bu.
İnsanlar artık bıkıyor, en başta ve en çok “adaletin olmadığından” çekmedikleri acı kalmıyor. Onun için Maltepe’ye sel gibi akıyor. Yürüyüş yolunda o nedenle vermedikleri destek kalmıyor.
On beş yılın ardından “bir başka Yeni Türkiye” başını kaldırıyor.
On beş yılın ardından “bir başka Yeni Türkiye” ilk adımlarını atarken, AKP’nin sözünü ettiği “Yeni Türkiye” kimsenin üzerine gitmediği, aziz medyanın işte şöyle bir “haber olarak savuşturduğu” bir skandal ile karşı karşıya kalıyor.
1920’den ve belki ve hatta Osmanlı’dan bu yana görülmeyen bir dış politika skandalı yaşanıyor.
Bir hafta içinde önce Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’e Hollanda, arkasından Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’ye Avusturya “kırmızı kart” gösteriyor, “ülkemize gelmeyin” diyor.
İnanılır gibi değil.
Eski, yeni, hangi Türkiye, hangi Osmanlı olursa olsun, yüz yıllardır böyle bir muamele ilk kez yaşanıyor. Böyle bir red, başımıza ilk kez geliyor.
“Sen benim ülkeme gelirsen, benim ülkemde kamu düzeni ve güvenliği tehlikeye giriyor.
Ben, kendi ülkemi senin iç politikan için kullandırmam”.
Resmi gerekçe bunlar. Türkiye’nin dış politika tarihinde unutulmayacak kara sayfalar.
Her ne kadar, Zeybekçi’nin makamından “biz böyle bir talepte bulunmadık” açıklaması yapılsa da, Avusturya Dışişleri Sözcüsü “kamu düzeni ve güvenliği için” izin verilmediğini söylüyor.
İzin istendi ya da istenmedi, fark etmiyor, önemli olan, her iki bakana da Avrupa’nın kapılarını kapatmış olması.
Aslında, bakanların şahsında, kapılar AKP’nin sözünü ettiği “Yeni Türkiye’ye” kapatılıyor.
İşte, muhalefetin “bir başka Yeni Türkiye’si” dış politikadan tutun da, hukukta, sosyal hayatta ve her alanda Türkiye’ye normalleşmenin, demokratikleşmenin kapılarını açmayı amaçlıyor.
“Yürüyüş” ve Maltepe o kapıların anahtarı.