Dün 27 Ocak cuma...
“Tayyip Erdoğan’ın dün Berlin’de resmi bir ziyarette olması söz konusu iken, olamıyor!..”
Almanya’ya resmi bir ziyaret planlanmış iken...
O gezi suya düşüyor.
Durumu idare etme açısından resmi kaynaklara göre, gezinin iptal gerekçesi iki noktada toplanıyor.
Geziyi planlamak için görüşen Tayyip Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın ile Alman Cumhurbaşkanı Walter Steinmeier’in sözcüsü Jens Plötner önce görüşülecek konularda, sonra da görüşme saatinde anlaşamıyor.
Burada önemli olan görüşülecek konularda anlaşmazlığa düşmek. Ancak, o konuların ne olduğu bilinmiyor.
Gezi iptal edilince, Alman hükûmetinin sözcüsü Steffen Hebestreit gezinin iptaline ilişkin dikkat çeken bir açıklama yapıyor: “Elimizde çok net bilgi yok ancak, Tayyip Erdoğan’ın bu ziyaretini seçim propagandasına dönüştürme ihtimali olabileceğine ilişkin iddialar var”.
Asıl sorun galiba bu.
Türkiye’deki her seçim döneminde Türkiye ile Almanya arasında bir gerilim yaşanıyor. Erdoğan ve çeşitli bakanlar Almanya’da mitingler düzenlemek istiyor, Almanlar ise, bundan rahatsız oluyor.
Almanlar muhtemelen şimdi de, Erdoğan’ın gezisinde benzer bir duyum alıyor ve “görüşülecek konularda anlaşmazlık çıktığı” gerekçesiyle, gezi iptal ediliyor.
Nasıl bir rastlantı ise...
Tam da, Erdoğan’ı planlanmakta olan gezisi öncesinde...
Yani bu hafta...
Almanya’nın en çok satılan ikinci dergisi “Der Stern” kapağında boydan boya Erdoğan fotoğrafıyla çıkıyor. Bir çirkin benzetme yapıyor başlığında:
“Kundakçı Erdoğan.
Erdoğan iktidarda kalabilmek için tehlikeli çatışmalar çıkartıyor, Almanya’da da”.
AKP’nin derginin kapağına tepkisi gecikmiyor, parti sözcüsü Ömer Çelik sosyal medya hesabından:
“Bunların yaptığı ilkel bir propagandadır, basın yayın faaliyeti değildir. Bazı Batılı yayın organları sistematik bir şekilde Cumhurbaşkanımızı hedef alıyor”.
Hayır, yayın organları değil!..
Erdoğan’ın Berlin’e resmi ziyaretin planlandığı hafta, Almanya’nın en büyük ikinci dergisi böylesine provokatif bir kapakla çıkıyor!..
“Erdoğan buraya gelmesin” demeye getiriyor.
Bu derginin kendi görüşü mü?.. Pek sanmıyorum.
“Görüşülecek konularda anlaşma sağlanamayışı”, Alman tarafının ziyareti bilerek ve isteyerek, yokuşa sürmesinin nedeni olamaz mı?..
Gün geçmiyor ki, Batı basınında Türkiye’deki seçimle ilgili bir haber ve yorum çıkmasın, Batı medyası, dolayısıyla Batı hükümetleri bu seçimle yakından ilgili.
“O haber ve yorumların neredeyse tamamı Erdoğan’ın aleyhinde”.
Batı’nın Erdoğan’a bakışı, onun iktidara geldiği ilk yıllardaki gibi hiç değil, tam tersine.
Erdoğan demokrasiden uzaklaştıkça, Türkiye’de özellikle adalete erişim neredeyse imkansız hale geldikçe, akla gelebilecek her türlü çağdaş Batı değeri AKP iktidarı için anlamını kaybettikçe, Batı da Erdoğan’dan umudunu kesiyor.
Bu resmi ziyaretlerin iptaline kadar uzanıyor.
Ya İsveç’teki skandal?..
Aşırı sağcı bir kendini bilmezin Kuran -ı Kerim’i yakması ve İsveç hükûmetinin bu rezil eylemi “düşünce özgürlüğü” sayması?...
Halkının Müslüman olduğu dünyada 57 ülke var. Bu ülkelerin 27’sinde İslam resmi din niteliğinde.
57 ülkeye ve hatta 27 ülkeye rağmen...
“O kendini bilmez rezil geliyor, Kuran-ı Kerim’i Türkiye Büyükelçiliği önünde yakıyor!..”
57 ülke varken, neden bizim büyükelçilik önünde, neden?..
Bunu öğrenmek gerek.
Dışişlerinin Ankara’daki İsveç Büyükelçisi’ni Bakanlığa çağırması ya da çeşitli resmi tepkiler gösterilmesi sorunu çözmüyor.
Bu provokasyonun arkasında kim var ve hangi amaçla?..
Tek tek ülkeler bir yana...
Avrupa Birliği (AB) de, Erdoğan’la artık herhangi bir işbirliğine girmek istemiyor. İlişkileri düzenleyen görüşmeler, fasıllar zaten askıya alınmış bulunuyor.
Bu onların da işine geliyor.
AB’nin bir süre önce yayınladığı, AB’nin önümüzdeki dönemdeki planlarını içeren belgeye göre ki, “Stratejik Pusula” olarak anılıyor, orada Türkiye için düşülen not şu:
“Ne yapacağı belirsiz”.
Çok net bir güven bunalımı var. Bir anlamda Türkiye AB için “Suriyeli sığınmacılardan dolayı zoraki ortak” niteliğinde.
Türkiye Suriyelileri barındırıyor, AB ülkeleri de bundan memnun.
Sonuç olarak:
“Batı Türkiye’deki seçimleri hiç bir ülkeyi izlemediği ölçüde, yakından izliyor”.
Türkiye’nin yeniden demokrasiye döneceği umudunu onlar da, taşıyor.
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |