Şu hale bakar mısınız?..
Bir meczup, bir kendini bilmez, bir hain ülkenin en tartıştığı adamlardan biri oluyor.
Pek çok yazar o herifi haklı olarak yerle bir ederken, birileri de ona utanmadan sahip çıkmaya çalışıyor.
Adına “Fesli bilmem ne” denilen o herifi bu hale getiren kim?..
Onu hesaplı bir günde, 9 Kasım’da ziyaret eden ve yine hesaplı bir günde, 10 Kasım günü o ziyareti bilinçli bir biçimde hiç çekinmeden kamu oyuna duyuran Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş.
Başkan eksik olmasın, bir de “Profesör” unvanına sahip!..
Herif zaten malum.
Atatürk düşmanlığı bir yana, bu ülkenin de düşmanı.
“Savaşı keşke Yunan kazansaydı” diyecek kadar hain biri.
Kurtuluş Savaşı sırasındaki hainler gibi.
O zaman da, “Amerikan mandasını, İngiliz mandasını” savunanlar az değil. Yani, “Bağımsızlık Savaşına” karşı çıkanlar, Amerika ya da İngilizlerin himayesine girmek isteyenler.
Onlar bile, o zaman “savaşı Yunanlılar kazansaydı” demiyor, Mustafa Kemal’e karşı çıkmakla birlikte, onlar bile “Yunanlıları istemiyor”.
Bu herifin daha başka hakaretleri de var.
Ve bu herifi Diyanet İşleri Başkanı ziyaret ediyor.
Ziyarete dönük eleştiriler karşısında, Erbaş önce “insani duygularla ziyaret” diyerek, kendine göre, bir açıklama yapıyor.
Bu ülkede “insani duygularla ziyaret” edilecek kimse kalmıyor da, o meczup herifi mi ziyaret ediyor?..
Üstelik, o herife hak verircesine, 9 Kasım’da ziyaret, 10 Kasım’da ziyareti duyurma.
Bir de “kamuoyuna duyuruyor”!..
Eleştiriler sürünce, bu kez hiç bir anlam ifade etmeyen ikinci savunma geliyor:
“Kişisel ihtirasla bireylerin ve toplumun geleceğine zarar vermek, kul hakkını ihlal etmektir.
(...) Dünya nüfusunun neredeyse yarısı açlıkla mücadele etmektedir”.
Ne demek bu?.. Ne “kişisel ihtirası”, hangi “gelecek”, hangi “kul hakkı”?..
Nasıl bir açıklama?..
Ne alaka?..
Ne diyor bu Başkan?..
Bence haklı!..
Mantardan şamandıra makara ipliğinden de halat olmaz!..
O herif de, hala “Şeyhülislam beni ziyaret etti” demekle meşgul.
Ziyaret siyasetin gündemine oturuyor.
AKP’den henüz çıt yok.
Buna karşılık, dün CHP, MHP ve İYİ Parti Erbaş’ı istifaya davet ediyor.
Ayrıca, “Halkın Kurtuluş Partisi” Erbaş hakkında suç duyurusunda bulunuyor. “O ziyaretle, biz de böyle düşünüyoruz, demiş oluyor” gerekçesiyle.
Suç duyurusunun, CHP ve İYİ Parti’nin tepkileri normal.
MHP’nin tepkisi de normal, ama bir fark var.
MHP, AKP ile Cumhuriyet İttifakı’nda ortak.
Her ne kadar, o ittifak çatırdıyorsa da, ne kadar çatırdadığı, nereye kadar çatırdadığı ayrı, kağıt üstünde yine de bir “ittifak” var.
Şimdi AKP’nin bu istifa çağrılarına nasıl tepki vereceği önemli.
MHP’nin çağrısını dikkate alarak, Erbaş’ı görevden alırsa, “ittifak” yeniden hayata dönüş belirtileri gösterebilir.
Yok, hiç aldırmaz ise, çatlağın derinleşeceğine kuşku yok.
Bu arada 2019 yılı bütçesinde, 2018’e göre, en yüksek artışı alan kurum Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi.
Artış oranı yüzde 36.
MİT bütçesi ile yatırım bakanlıkları bütçelerinden daha yüksek bir artış oranı.
Bu bütçe şimdi Başkan Ali Erbaş’a emanet edilecek.
Bunca eleştiri, bunca istifa çağrısı ve suç duyurusundan sonra Ali Erbaş’ın artık o koltukta oturması imkansız. Başkanlığı sırtındaki bu yükle yürütmesi mümkün değil.
O mümkün değil de, bir başka manzara da aynı ölçüde hazin.
Koskoca bir ülkenin tartıştığı konuya bakın siz!..
Türkiye’nin geldiği yer ve nasıl yönetildiğinin aynası.