Önceki gün, akşam saatleri, Dışişleri Bakanlığı.
Bakanlıkta aniden bir talimat:
“Herkes odasına, masasının başına...”
Bakanlıkta bütün çalışanlar odalarına gidiyor ve bekliyor, biraz sonra “bazılarına tebligatta” bulunuluyor:
“Bakanlıktaki görevinizden el çektirildiniz, göreviniz son bulmuştur.”
Daha sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu TV’lerden sesleniyor:
“Bu hainler benim Bakanlığıma bile sızmışlar.”
“Benim Bakanlığım” dediği, Dışişleri Bakanlığı, neyse, onu geçelim ve asıl soruya gelelim:
“Bu hainler” Dışişleri Bakanlığı'na nasıl sızmış? Ne zaman “sızmış”? Bakanlığa girerken, el bebek, gül bebek vaziyeti mi, ne zaman “hain” olmuşlar?
Altı yıl geriye gitmek gerek.
Kabul tarihi 7 Temmuz 2010, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiği tarih 13 Temmuz 2010, “Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Yasası.” Bakanlık personel yasası bu tarihte değişiyor ve Dışişleri yeni bir teşkilat yasası ile yönetilmeye başlanıyor.
O sırada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Müsteşarı, seçim döneminde bir ara “dışarıdan” Bakanlık da yapan, şimdi Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği'ne atanan Feridun Sinirlioğlu.
15 Temmuz darbe girişiminden bu yana, devlette müthiş bir “temizlik” yaşanıyor. “FETÖ temizliği.” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'ndan Kültür Bakanlığı'na, İçişleri'nden Milli Eğitim'e, bütün bakanlıklar, üniversiteler, yüksek yargı dahil, yargı kurumları, hemen bütün kamu kuruluşları, ordu, emniyet, her yerde aynı temizlik. Binlerce kişi.
Özel kalem müdürleri, yaverler, yani en yakındaki kişiler dahil. Müdürlük ve yaverlik yaptıkları makam sahiplerinin “özel yaşamlarını bile bilen” insanlar.
Ordu içinde en kritik komutanlıklar, en kritik yaverlikler, hepsinden önemlisi bazı kamu kurumlarında “personel daire başkanlıkları” yine “onların” emrinde, “onlara” bağlı.
“Personel”, kimin ne yaptığını, kimin kim olduğunu bilen ve ona göre belli görevlere getirilen ya da getirilmesine ön ayak olan daireler.
Örgütlenme için ideal konumlar.
Ve her gözaltı ve tutuklama, görevden uzaklaştırma sonrasında aynı soru:
“Peki, bunları buralara kim yerleştirdi? Bu kurumlarda, bu kadar özel ve önemli görevlere bunlar nasıl geldi?”
Bugünkü iktidar sahiplerinin geçmişte Fethullah Gülen ile ilişkileri malum. Ziyaretler, davetler, görüşmeler, yardımlar, vs. Hiç biri bilinmeyen değil.
15 Temmuz sonrasında binlerce kamu görevlisi aynı nedenle, “FETÖ üyeliği” gerekçesiyle ya görevden alınıyor ya gözaltı ya da gözaltı sonrasında önemli bölümü tutuklanıyor.
Binlerce atama ne zaman ve kimler tarafından yapılıyor? İşte, bunun tipik örneklerinden biri Dışişleri Bakanlığı.
Dün Davutoğlu’nun ve Gül’ün danışmanlarından, bir zamanların “gözde ismi” Gürcan Balık ile eski Kanada Büyükelçisi Tuncay Babalı ve başkalarının da görevlerine son veriliyor. Babalı bir ara Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Müdürlüğü yapıyor.
Büyükelçiler hariç, görevlerine son verilen Dışişleri mensupları bakanlığa genellikle ne zaman giriyor? 2010’da kabul edilen yeni Dışişleri Teşkilat Yasası ile birlikte.
2010’da kabul edilen yasa ile birlikte:
Dil bilmeyen, en az yüz kişi alınıyor, sonra dil kurslarına gönderiliyor.
Yasa ile birlikte, başkatiplikten doğrudan büyükelçiliğe atlayanlar oluyor.
Ya da meslekten gelmeyenler, dışarıdan Büyükelçi atanıyor. Varşova, Mali, Vatikan Büyükelçileri bunun örnekleri.
Görevleri sona erince, Ankara’ya döndüklerinde, onlara Bakanlıkta görev imkanı tanınıyor.
2010’dan sonra, bu gelenek de, hasır altı ediliyor.
Kısaca, bakanlık "Bakanlık" olmaktan çıkıyor.
Liyakat, işin ehli olma geride kalırken, yandaş basında alkışlar yükseliyor. “Daha Dinci Dışişleri” başlıklarla yazılan yazılarda AKP iktidarı göklere çıkartılıyor.
O sırada Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül.
Yasa “Başbakanlık'ta” hazırlanıyor, Dışişleri'nde gözden geçiriliyor.
Sınavda memurluğu hak eden gençlere kapı gösterilirken, bunlar baş tacı ediliyor.
Arada başka şeyler oluyor.
Bir süre sonra bakılıyor ki, “bunlardan” ne köy olur, ne kasaba, devlet memuru oldukları için atsan atılamıyor, satsan satılamıyor, çoğu Başbakanlığa gönderiliyor.
Büyük fiyasko.
Böyle böyle, adım adım, her kurumda örgütlenme ve başta ordu, 15 Temmuz darbe yolu açılıyor. Şimdi...
Ayıkla pirincin taşını.
Hepimiz son anda direkten dönüyoruz, darbeclerin göz kırpmadan halka ateş açmalarından, insanları öldürmelerinden, Meclis'i bombalarından belli, korkunç bir felaketten son anda kurtuluyoruz.
Onlar şimdi yargı önünde hesap veriyor, devlet onlardan temizleniyor.
Peki, bu işin “siyasi sorumluları” ne yapıyor? “Onlara” bol bol lanet yağdırmakla meşgul.