'Venceremos' karşılıyor tiyatrodan içeri girince, Şili’nin dünyaya yayılan devrimci türküsü, "Kazanacağız, zincirlerimizi kıralım..."
Venceremos, "El pueblo unido jamas será vencido", birleşmiş halk asla yenilmez...
Venceremos...
Geçen cumartesi akşamı, Kenter Tiyatrosu... Davetiyelerle izlenmesi mümkün olan bir oyun...
Hapiste yattığı sürece ve hâlâ hapiste yatarken ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen, hâlâ serbest bırakılmayan Selahattin Demirtaş iki öykü kitabı yazıyor. Her ikisini de okuduğum için biliyorum, insanın tüylerini diken diken, etmekle kalmayan, insanını gözyaşlarına hakim olamadığı her öykü sonunda insanı uzun uzun düşündüren iki kitap, 'Seher' ve 'Devran'.
Kenter Tiyatrosu'nda 'Devran' var.
Jülide Kural Devran’dan üç öykü, Ömer Şahin iki öykü okuyor, okurken oynuyorlar. Sahnede iki sanatçı daha, Talat Yeşil ve Cemal Özkan okumalara saz ve gitarla eşlik ediyor, ağıtlar söylüyor ve çalıyorlar.
Üç öykü okuyan Jülide Kural muhteşem bir performans sergiliyor. Giydiği kırmızı elbise kendisine pek yakışıyor.
Ya oyunu? Asıl oyunu ona çok yakışıyor. Öyküyü okurken, izleyenlere oyunu yaşatıyor.
İzleyenler? Elit bir topluluk. Selvi Kılıçdaroğlu, Başak Demirtaş, Dilek İmamoğlu, Canan Kaftancıoğlu, Pervin Buldan, Garo Paylan, Kadir İnanır, Sırrı Süreyya Önder, Mithat Sancar’ın katıldığı gösteriyi izleyenler, kendiliğinden ortak paydada birleşiyor:
Okuma başlamadan önce Selahattin Demirtaş’ın ekrana yansıyan bir mesajı var, demokrasiden, barıştan söz ediyor, okumayı izlemeye gelenlere teşekkür ediyor ve sonunda:
"Türküz, Kürtüz ama, hepsinden önce insanız."
"İnsanız"... Sıradan gibi gelen ve fakat günümüzde ne kadar da ihtiyaç duyduğumuz bir kavram... "İnsanız..."
Elit bir topluluk, yine de oyun sırasında "ayrı ayrı iki kez çalan cep telefonları..." Yapma kardeşim ya, yapma bu saygısızlığı işte, telefonunu kapatır ya da sessize alırsan, ölür müsün? Ne zaman öğreneceksin bunu be kardeşim?
Ya da yine oyun sırasında fotoğraf çekmek için patlayan flaşlar... Hem oyuncuyu rahatsız ediyor, hem izleyenleri... Ne zaman öğreneceksin be kardeşim, bir de öyle elit bir yere geliyorsun...
Okumalar bittikten sonra, gecenin yıldızı Jülide Kural kısa bir konuşma yapıyor:
"Hepimiz barışı ve demokrasiyi istiyoruz ama, yan yana gelemiyoruz. Bu beraberliği ve demokrasiyi kadınlar başaracak."
Alkışlar kopuyor bu sözler üzerine. Jülide Kural haklı, işte o devrimci türküde söylendiği gibi, "El pueblo unido jamas sara vencido"...
Sonra sahnenin arkasında yer alan Selahattin Demirtaş’ın fotoğrafına dönüyor:
"Bir umudum var sende, anlıyor musun?"
O sözlerle birilikte sahneye Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş çıkıyor, kısa sözlerle, orada bulunanlara teşekkür ediyor, Demirtaş’ın portresine dönüyor, Demirtaş yine mesaj gönderiyor kendi sesinden, hapisaneden teşekkür ediyor kendisine gösterilen ilgiye, umudunu hiç yitirmişe benzemiyor.
Oyun bitiyor, gösteri sona eriyor, bir müzik yeniden hayat veriyor:
"Ciao Bella..."
İtalya’da Po Ovası'ndaki işçilerin sefaletinden yola çıkarak, faşizme karşı direnişin simgelerinden birine dönüşen devrimci marş, salondan Türkiye’ye yayılıyor:
"Hepimiz özgürlük için çalışacağız..."
* * *
Gandi’nin hayata dair sorulara yanıtları
Mahatma Gandi, Hindistan’ın özgürlüğü için savaşan, bağımsızlığın lideri... Siyasetin dışında, ona soruluyor, o da yanıtlıyor. Şöyle:
- En güzel gün: Bugün.
- En kolay şey: Yanılmak.
- En büyük engel: Korku.
- En büyük yanlış: Vazgeçmek.
- Bütün kötülüklerin temeli: Bencillik.
- En güzel oyalanmak şekli: Çalışmak.
- En büyük çöküş: Ümitsizlik.
- En iyi eğitmenler: Çocuklar.
- Temel olan şey: İletişim.
- Seni en mutlu eden şey: Başkalarına yararlı olmak.
- En büyük kusur: Huysuzluk.
- En güzel armağan: Bağışlamak.
- En güçlü duygu: İç huzur.
- Hayattaki en güzel şey: Sevmek.
Aslında hayatın akışı içinde buna benzer pek çok motto var, anlayana!