Rus basınında Türkiye’nin özrünü alaya alan karikatürlerde, Ruslar Türk Bayrağına gözyaşlarını silerken, İstanbul Atatürk Havalimanı'ndaki saldırı ile birlikte Türkler gözyaşlarını silecek yer arıyor.
Of... Of... Of... Bu kaçıncı terör saldırısı, bu kaçıncı kitlesel ölüm?
Her gün ölüm, her gün ölüm. Irak gibi, Suriye gibi. Ayrıca, Güneydoğu.
Türkiye öyle başıboş gidiyor ki, dört nala nereye koştuğu belli olmayan, her fırsatta “ille de Başkanlık” hevesleriyle, ölümler, özürler, yenilgiler, hepsi birbirine karışıyor. Cehenneme yolculuk.
Tam kaos. Ve ortaya çıkıp, kendi halkından özür dileyerek, koltuğunu bırakan tek bir kişi yok.
Elin oğlu futbol turnuvasından eleniyor, İngiltere teknik direktörü özür diliyor ve yenildiği maçın hemen ardından istifa ediyor. Hiç beklemeden, tereddüt etmeden.
Bizim ülkemizde özür lüks, istifa, doğru öyle bir şey vardı da, neydi, uzaklarda bir şey. Yetmiyor, koca bir ülkeyle alay edercesine, Fanatik gazetesinin haberine göre, milli takımın Avrupa Şampiyonası'ndan elenmesi şerefine, üstüne üstlük bir de prim veriliyor, futbolculara ve teknik heyete ve şürekasına. Elenmişler, eh o zaman bu onuru ödüllendirmek gerek.
Bu ülke aklını kaybediyor, değerler yerlerde sürünüyor.
Elenince, orada istifa, burada prim. Hiç sıkılmadan, o pirimleri alıyorlar, “Biz bunu hak etmedik” diyerek, geri vermek varken, paralar cumburlop cebe. Adam başına 650 bin Euro. Pes.
Ve Federasyon gözü kapalı, o paraları ödüyor. Kimsenin de sesi çıkmıyor.
Bu nasıl bir rezillik?
Nerede Spor Bakanı, nerede Başbakan, hiç sormazlar mı, “bu nasıl iş” diye. Sen kimin parasını, kime, hangi nedenle veriyorsun, diye.
MHP’de kongre yapılacak, yapılmayacak, bir tane yapıldı, tüzük değişti filan derken, mahkeme, seçim kurulları, ham hum şaralop, aaa, bir de bakıyoruz, MHP’de kongre filan yok, hepsi iptal, hepsi geçersiz.
İsrail ile anlaşma, Rusya’ya özür derken, o gürültü içinde, al sana bir ham hum şaralom daha, aniden MHP de tamam!
Ne de olsa, yarın bir gün “başkanlık” meselesi ya da bir erken seçimde, “MHP bu haliyle bize lazım.”
Meclis’te MHP bu haliyle, aslan gibi, arkamızda sıkı duruyor.
Erken seçimde, aslan gibi baraj altında, yine işimiz iş.
Ne kongresi, hangi kongre, ne genel başkan seçimi, kim demiş, nerede demiş, nasıl demiş, neden demiş, haydi muhalifler başka bahara.
Bir seçim kurulu kararı, bir fiske, tamam, MHP de tamam.
Daha önce Sultanahmet, Ankara saldırılarında olduğu gibi, Atatürk Hava Alanındaki terör öncesinde, Amerika yine uyarıyor.
Önceki saldırılarda olduğu gibi, uyarının ertesi günü yeni bir felaketi daha yaşıyoruz.
Her terör sonrasındaki gibi, Saray’da acil toplantı, acil kriz masası, derken “hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine sabır, yaralılara geçmiş olsun”...
Ne ifade ediyor?
Bu terör neden bitmiyor?
Son yıllarda neden bu kadar artış gösteriyor?
PKK’lı ya da IŞİD’li, bu adamlar nerede gizleniyor, ne yiyip, ne içiyorlar?
Kim besliyor bunları?
Havaalanına kadar nasıl geliyorlar? Üstelik silahlarla ve bombalarla.
Saldırı sonrasında Başbakan Binali Yıldırım’ın açıklamasında dikkat çeken iki cümle var, arka arkaya gelen iki cümle.
İlk cümle:
“Hava alanına gerek giriş, gerek çıkış istikametinde herhangi bir güvenlik zaafiyeti yoktur.”
Peki, yok. Başbakandır, herhalde bir şey biliyor ki, böyle konuşuyor.
Ama, bu cümlenin hemen arkasından ikinci cümlesi:
“Canlı bombaların aynı zamanda silah bulundurmaları olayın vahametini arttırmıştır.”
Eyyy, Binali Bey, madem “güvenlik zaafiyeti yok”, işte sen de söylüyorsun, “hem canlı bomba, hem silah bulunduruyorlar” diyorsun, o zaman bu nasıl “güvenlik zaafiyeti yok”?
Aslında bu sorular boş. Nasıl olsa, hiç kimse, hiç kimseden hesap sormuyor. Hesap sorma son on dört yıldır kapalı gişe.
Bir savcı olayı düzgün biçimde soruşturup, sorumluları aramaya kalksa, ertesi gün soluğu bilmem nerede alıyor.
Bir güvenlik uzmanı olayı araştırıp, güvenlikteki boşlukları ortaya çıkarmaya çalışsa, ertesi gün işinden oluyor.
Bir gazeteci gerçeğin peşine düşse, acele “hain” ilan ediliyor. “Terör örgütü üyeliği ve terör propagandasından” kodese.
Madem “Başbakan” söylüyor, “zaaf yok”, mesele yok, demek ki, yok, olsa söyler.
Ben şahsen Binali Yıldırım’a inanıyorum, bir sonraki felakette, bahse girerim, teşhisinde yine şaşmayacak, yine “güvenlik zaafı yok”, yok, çünkü yok.
Yine herkes koltuğunda. Çünkü, kimsenin sorumluluğu yok, olsa zaten anında istifa eder.
Ya hayatı kaybeden onca insan? Ya o insanların yakınları?
Offf... Offf..
Burası nasıl bir ülke oldu böyle?
Cehenneme döndü.
Terör saldırılarıyla, saçma sapan primlerle, el altında siyasi oyunlarla, yalanlarla, aldatmacalarla, o utanmaz tweetler, TV’lerde kendini bilmez sözlerle. Yetti, yetti artık.
Biz, bu dünyada cehennemi görenler…