Hukuk üzerinden giderek Can Dündar ile Erdem Gül’ün tutuklanmalarını izah etmeye kalkmak anlamsız. Çünkü, bu ülkede artık hukuk filan yok.
Sonradan kepazeliği çıkan Ergenekon tiyatrosundan tutuklu olan, şimdi CHP milletvekili Tuncay Özkan’ı Silivri’de ziyaret ettiğimde, bir sözünü hiç unutmuyorum:
“Ben hukuk filan aramıyorum, hukuk yok, ben vicdan arıyorum”.
Aradan üç yıl geçmiş, biz aynı yerdeyiz.
Bu tutuklama hukuk adına tam bir skandal. Usul ve içerik açısından dünyanın hiçbir demokratik hukuk ülkesinde böyle bir tutuklama yok.
Öyle ki, Can Dündar ile Erdem Gül’ün ifadeye çağrılmasına ilişkin soruya Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in yanıtı her şeyi izaha yetiyor:
“Şimdi anormal süreçlerden geçiyor ülke. Bunun normalleşmesi için elimizden geleni yapıyoruz”.
Cirit’e sormak isterim:
-Anormal süreçte, yargıda en sorumlu kişilerden biri olarak sen ne yapıyorsun? Ne? Sen elinden geleni yapıyorsan, bu davaları, bu tutuklamaları hukukla nasıl bağdaştırıyorsun? Senin ve meslektaşlarının vicdanları bu kararlar karşısında ne kadar rahat?
Daha fazla üzerinde durmak gereksiz.
Can Dündar ile Erdem Gül’ün suçu ne? Sadece ve sadece gazetecilik. Ne hırsızlık yapmışlar, ne yolsuzluğa adları karışmış, ne ihaleye fesat karıştırmışlar, ne onu bunu kayırmışlar, ne filan kişileri düşman ilan etmişler, ne ayakkabı kutularından paraları çıkmış, hiç biri değil, sadece gazetecilik.
Ama, o gazetecilik düzenin sahiplerinin işine gelmiyormuş, olabilir. İki Amerikalı gazeteci de, vaktiyle ABD Başkanı Nikson’un işine hiç gelmeyen haberi yakaladığında, Başkan köpürüyor da köpürüyor, ancak sonunda istifa etmek zorunda kalıyor.
MİT TIR’ları haberi dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde basın ödülünü kazanır. Günümüz Türkiye’sinde o ödül Silivri Cezaevi.
Burada o ödül askeri casusluk, terör örgütüne yardım, gizli kalması gereken bilgileri açıklamak suçu. Üstelik, ortada henüz iddianame yok. Skandal üstüne skandal.
Basın özgürlüğü, halkın haber alma hakkı, düşünceyi açıklamak gibi kavramlar bu ülkede çoktan beri lüks. Can Dündar ile Erdem Gül’ün tutuklanmaları bu lüksün son kanıtı.
Dün Cumhuriyet döneminin basın tarihine bir kez daha bakıyorum.
Gazetecilerin bu ölçüde hedef alındığı, tutuklandığı, işsiz bırakıldığı, gazetelere baskınlar düzenlendiği, Başbakan ve Cumhurbaşkanlarının gazeteci kovaladığı, onların ceza görmeleri için girişimde bulunmalarının, altını çiziyorum, bu ölçüde, bir başka örneği yok. Belki Uganda’da, Sudan’da var.
AKP iktidarının en büyük hedefi gazeteciler. Gazeteci kılıklı birilerini yaratıp, onların atışlarıyla hedef gösterilen gerçek gazeteciler hedefte.
1923’ten bu yana gazetecilik tarihinin en kara günlerini yaşıyoruz.
Can ve Erdem’in tutuklanmaları gazetecilikte olağanüstü bir durum, haber nedeniyle tutuklanıyorlar. Tutuklamada çarpıcı iki nokta var:
Ne ifadelerini alan savcı, ne tutuklama kararı veren yargıç, iki meslektaşımızın yazdığı habere “yanlış ya da yalan” demiyor.
“Neden bu haberi yazdınız” diye soruyor. Doğru bir haber nedeniyle tutuklanıyorlar. Bu basın özgürlüğüne, kişi temel hak ve özgürlüklerine doğrudan darbe.
Gazeteciler, iktidarın neredeyse düşman ilan edeceği ölçüde, neden bu kadar hedefte?
İktidar demek ki, bir şeylerin araştırılmasını önlemeye çalışıyor, bir şeylerin açığa çıkmasından çok korkuyor. O korkuyla gazetecileri sindirmeye çalışıyor. “Gerçek gazetecilerin” sinmeyeceğini bilmiyor.
İkinci çarpıcı nokta şu: Yine basın tarihine bakıldığında, Can Dündar yazdığı bir haber nedeniyle tutuklanan ilk genel yayın yönetmeni. Kendisinin dediği gibi, “bu onun şeref madalyası”.
Vurgulamak zamanı geldi de, çoktan geçiyor artık, şu Milliyet’i.
Dün gazetelere bakıyorum, tutuklama haberini nasıl vermişler, diye. Yandaş basın kendine göre yorumlayıp vermiş, hatta haberi kendi meşrebinde, biraz büyük gösteren bile var.
Ya Milliyet? Bir zamanlar demokrasiye sahip çıkan, iktidarlar karşısında dik duran, benim genel yayın yönetmenliğini yaptığım Milliyet? Tutuklamayı birinci sayfanın sol alt köşesinde, tek sütun, küçük bir haber olarak veriyor.
Milliyet çoktan beri “yandaş basın” künyesinde yer alıyor. Ama, doğrusu bu kadarını beklemiyordum.
Ah Milliyet, zavallı Fikret Bila. Aynaya bak Fikret, kendini tanıyabiliyor musun? Yazıklar olsun.
Can boş ver, Erdem aldırma, hepimiz tutukluyuz. Bu zinciri biz kırarız, hep birlikte. Biraz sancılı da olsa.