- “Annemi hastaneye yatırmak istedim, hastane dört ay sonraya randevu veriyor”.
- “OHAL varken, seçim yapmak doğru mu?”
- “Esnaf olarak ham maddeyi çok pahalıya satın alıyoruz, bu nedenle bir sürü mağaza kapandı”.
- “Çocuğum dört sene TEOG’a çalıştı, siz TEOG’u kaldırdınız”.
Buna benzer, tam da “hayatın içinden” sorular, sade vatandaşlardan.
Bu sorular Tayyip Erdoğan’ın her zamanki gibi, yine tek başına katıldığı bir radyo programında yöneltiliyor. Pek çok radyonun ortak yayınında.
Ve katıldığı bir canlı yayında, belki de ilk kez ters sorularla karşılaşıyor. Hiç alışık olmadığı biçimde. Karşıda “çanak sorular” yok, doğrudan halkın kendi sorunlarını aktardığı konulardan oluşan sorular var.
Erdoğan hiç hazır olmadığı sorular karşısında bocalıyor, önünde kağıtta da bu soruların yanıtları olmayınca, nereye tutunacağını bilemiyor:
“Ciddi manada inceleme yaparak bunları söylemiyorlar”.
Ciddi manası, incelemesi mi var, insanlar doğrudan “kendi yaşadıkları örnekleri” anlatıyor. Ne ciddi manası, ne incelemesi!..
Hele de, o esnaf kişinin söylediği “ham madde pahalı, bir sürü mağaza kapandı” sözü , orta ve küçük boy işletmeler için tam dram.
Son iki yılda 500 bin mağaza kapanıyor.
Ben söylemiyorum, devletin resmi bilgileri, istatistikleri aktarıyor bu bilgiyi.
Buna karşılık, Erdoğan hala “inceleme yaparak söylemiyorlar” diyor.
Ama, asıl vurgulanması gereken nokta, Erdoğan’ın garip bir yanıtı.
Halkın şikâyetlerine yanıt vermek yerine, Erdoğan şu gülünç sözü söylüyor:
“On beş sene önce evlerde buzdolabı, çamaşır makinası bulabiliyor muyduk?”
Bir dakika... Pardon... Şöyle bir derin nefes alalım...
Bu şikâyetlere verilecek yanıt bu değil. Hiç ilgisi yok.
Ancak, çok daha vahimi, akla sığmayacak olan şu:
Ne on beş senesi? Buzdolabının evlere girişi yetmiş yılı aşıyor, çamaşır makinasının evlere girişi ise, temiz bir altmış yıl önce.
Erdoğan ne diyor?
Ya son zamanlarda çeşitli konularda fiilen gördüğümüz ciddi bir zihin karmaşası ki, olayları gerçeğinden çok farklı aktarıyor... Seçimi kaybetme telaşıyla dağınıklık kendini sık sık gösteriyor...
Ya da bilerek çarpıtıyor ki, bu da kendinisi bir kez daha yıpratıyor.
İlk kez “koalisyon”
Erdoğan neden bu halde?..
Kendisi de, ilk kez bu radyo programında dile getiriyor:
“Belki de, koalisyonlar olabilir...”
On altı yıldır her fırsatta “koalisyonlar kötüdür” tezini dilinden düşürmüyor ne var ki, şimdi Meclis’te çoğunluğu kaybedeceğine ilişkin elinde veriler olmalı ki, “koalisyona razı” görünüyor.
Koalisyon filan yok!..
Büyük olasılıkla, Meclis bugünkü muhalefetin çoğunluğuna geçiyor. Hükümeti de, o partilerin oluşturması bekleniyor.
Ne garip, bu ülkede yaklaşık yüz yıldır seçim yapılıyor, ilk kez son yıllarda ortaya yeni bir sorun çıkıyor:
“Sandık güvenliği...”
Yani, “seçime hile karıştırılabileceği...”
Ya “trafoya kedi sıkışıyor” ya elektrikler kesiliyor ya da “mühürsüz oy zarfları” aniden “geçerli” hale geliyor...
Bir örneği hiç unutmuyorum.
2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Urfa’nın Viranşehir ilçe seçim sonuçları.
Viranşehir’de 22 bin seçmen var, seçim sonuçlarına göre, 22 bin seçmenin 22 bini de oy kullanıyor, tek bir fire yok ve 22 bin oyun 22 bini de Tayyip Erdoğan’a gidiyor, tek bir fire yok.
Bu unutulmaz örneğe CHP son olarak bir katkıda bulunuyor:
“30 bin sandıkta sorun saptadık”.
Bu koşullarda adil seçimden söz etmek mümkün mü?
Buna rağmen, Erdoğan ilk kez “koalisyonlardan” söz ediyor.
Türkiye’nin yeni bir başlangıca uyanması için üç gün var.