Uluslararası bir şirketin Türkiye Genel Müdürü. Ana dili Türkçe dışında, iki yabancı dili su gibi konuşuyor, hali vakti yerinde, iki küçük oğlu var, mutlu bir aile çevresi.
Taa ki, bir cumartesi gününe kadar.
O tatil günü genel müdür, yani baba, bahçede güneşlenirken, iki oğlu oyun oynuyor. Birinin belinde karton kutular bağlı, oradan oraya koşturuyorlar. Arada sırada, “booom” diye ses çıkartıyorlar.
Baba soruyor:
“Nedir o kutular oğlum, ne yapıyorsunuz?”
On bir, on iki yaşındaki çocuğun yanıtı:
“Canlı bombacılık oynuyoruz babacığım”.
Adamın başından aşağı kaynar sular dökülüyor. Eşiyle anında konuşarak, çalıştığı firmanın merkezini arıyor, “Türkiye dışında bir başka ülkeye atanmasını” istiyor.
Çocukların canlı bombacılık oynamadıkları bir ülkeye.
Gerçek olan bu olayı dün öğreniyorum.
Hem de, ne zaman, tam Binali Yıldırım’ın hükümetinin yüz günlük icraatını anlattığı sırada. Güneydoğu ile ilgili olarak, PKK terörüne karşı söylediği söz sırasında:
“Çözüm mözüm yok kardeşim, fırsatı kaçırdılar.”
Aynı gün, yani dün, bir terör saldırısında şehit düşen Yüzbaşı Ali Alkan’ın kardeşi Jandarma Yarbay Mehmet Alkan askerlikten ihraç ediliyor, yaklaşık kırk bin kişinin kamudaki görevlerine son verilen OHAL kararnamesi ile birlikte.
FETÖ bağlantısı var mı, yok mu, bilemem, ama herkesin bildiği bir sahne var. Yarbay Mehmet Alkan kardeşinin cenazesinde, üzerinde resmi kıyafet olduğu halde, haykırıyor:
“Düne kadar çözüm isteyenler, ne oldu da, sonuna kadar savaş, diyor”.
Yarbayın bu isyanı Jandarma Genel Komutanlığı tarafından kayda geçiyor ve ona “uyarı” cezası veriliyor.
Dün ise, OHAL kararnamesinde “ihraç edilenler arasında” ismi var.
Çözüm için bir zamanlar ve uzun süre İmralı ile Kandilli arasında mekik dokumaya izin verenler, o görüşmeleri en ince noktasına kadar izleyenler, hatta görüşmelerin küçük bir bölümü basına yansıdığında, “batsın sizin gazeteciliğiniz” diyerek, görüşmelerin tehlikeye düşebileceği zehabıyla, yeri göğü inletenler, şimdi çözümü ağızlarına bile almıyor. Çözüm de, ne demek?
Savaş, sonuna kadar savaş.
Yine aynı gün, yani dün, bu kez Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı Hatip Dicle çok kötü bir sinyal veriyor:
“Bir kanlı dönemin başlayacağını, şiddetin artacağını...”
Daha ne kadar “kanlı” dönem? Daha ne kadar “artacak şiddet”? Daha ne, işte savaşın ortasındayız.
Siyasi iktidar “çözüm yok” derken, karşı taraf bunu çoktan kabullenmiş, “daha çok kan akıtmaktan” söz ediyor.
Kanla çözülecek olsaydı, otuz yıldır çözülürdü.
Çözülmediğinin, tam tersine “barışla” çözüldüğünün pek çok örnekleri var. En son Kolombiya. Ayrıntılarını Rıza Türmen dün T24’te “Barışın Zaferi” yazısında çok iyi anlatıyor. Kolombiya Hükümeti ile terör örgütü Kolombiya Devrimci Silahlı Kuvvetleri (FARC) arasında elli yıl süren, 220 bin Kolombiyalı’nın ölümüne mal olan çatışmalar sonunda yine de, “barışla” çözülüyor.
Kolombiya’da daha bir hafta önce “barışla” çözülen terör, burada fark edilmiyor bile. Kaydı bile yok. Burada “çözüm mözüm yok”, savaş var, savaş.
Burada “canlı bombacılık oynayan çocuklar” var. İnsana dehşet veren oyunlar.
Gaziantep’te bir düğüne yapılan terör saldırısında 51 insan hayatını kaybediyor. 51 insan, düğünde. Sonra en yüksek makamdan insanın kanını donduran bir açıklama geliyor:
“Canlı bomba on iki yaşında bir çocuk”.
Bu korkunç gerçek hiç mi bir şey ifade etmiyor? Hala, “çözüm mözüm yok” demenin ne alemi var?
Bugün “canlı bombacılık” oynayan çocuklar, yarın gerçekten canlı bomba olurlarsa, bunun hesabını kim verecek?
“Rabbim sizi affedecek mi?”
FETÖ örgütlenmesine yıllardır göz yuman, göz yummak bir yana, onları devletin tüm kurumlarına, makamlarına yerleştirenler, bugün yaptıklarını temizlemeye uğraşıyor. Ne kadar temizliyorlar, orası ayrı.
Daha kısa süre öncesine kadar öve öve bitiremedikleri FETÖ örgütlenmesinde rol alanlar, bugün tam ters açıklamalarda bulunuyor. Açıklama ne işe yarar, o örgütlemeye katkıda bulunduktan sonra. Bu işe bulaşan o kadar çok AKP’li var ki, bir bölümü hala milletvekili ve eskiden bakan.
FETÖ bağlamında bugün “Rabbim ve milletim bizi affetsin” derken, yarın bir gün PKK ile barış için masaya oturulduğunda, birileri yine çıkıp, geride dökülen kanlar için “Rabbim ve milletim bizi affetsin” der mi?
Binali Yıldırım’ın “çözüm mözüm yok” sözü ile Hatip Dicle’nin “‘kanlı dönemin başlayacağını” söylemesi bir araya geldiğinde, bizleri nelerin beklediği ortada.
Daha çok kan, daha çok gözyaşı.
Bu mu “ülke yönetmek”?