"CHP PM üyelerine soruyor ve hatırlatıyorum. 16 Nisan 2017 Referandumuyla ilgili AİHM başvurusundan, AİHM aşamasında neden feragat edildi?” CHP’nin yıllarca hukuk işlerini takip eden CHP eski milletvekili ve hukukçu Atilla Kart’ın dün attığı tweet aynen böyle. CHP’yi ve CHP Parti Meclisi (PM) üyelerini sorguluyor ve göreve çağırıyor. CHP PM ne yapıyor? Havanda su dövüyor. Seçimin üzerinden iki buçuk aya yakın süre geçmiş, CHP seçim sonuçlarını kendi içinde henüz tartışıyor. Lütfettiniz, bu saatten sonra tartışmasanız da, olur. Biz Atilla Kart’ın sorusuna dönelim. “AİHM aşamasında neden feragat edildi?” Bu soru aslında CHP’nin nasıl kötürüm bir parti haline geldiğinin aynası.
16 Nisan 2017 Referandumu, anayasa değişikliği öngörüyor, Başkanlık sistemine geçişin temel köprüsü. O seçim günü saat 16.10’da Yüksek Seçim Kurulu bir bildiri yayınlıyor ve bütün seçim sandıklarına gönderiyor. Hani şu ünlü karar: “Mühürsüz zarflar da geçerlidir”. Çok tartışma yaratan ve sırası geldiğinde hala vurgulanan hukuk dışı bu karardan yarım saat sonra CHP Hukuk İşleri Bürosu, o tarihte başında Bülent Tezcan var, sandık başındaki CHP üyelerine mesaj gönderiyor: “Yüksek Seçim Kurulu (YSK) mühürsüz zarfları geçerli saydı, bilgilerinize...” Ne demek bu? Konuyla bağlantılı ilk skandal demek. CHP bu mesajıyla YSK’nın kararını dolaylı yoldan onaylıyor!.. Zaten sandıklar kapandıktan kısa süre sonra CHP ayılıyor ama, Tayyip Erdoğan çoktan ayılmış durumda: “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyor.
Atilla Kart Kılıçdaroğlu ile görüşüyor. Mühürsüz zarfların geçersiz olması gerektiği yönündeki anayasal ve seçim yasalarına aykırı durumu tespit edip, CHP adına dava açmak yetkisini alıyor. Kart önce YSK’ya başvuruyor, mühürsüz zarfların geçerliğinin iptal edilmesi için. YSK 1’e karşı 10 oyla red ediyor. Kart bu kez Danıştay’a gidiyor. Danıştay da, iptal istemini 1’e karşı 4 oyla geri çeviriyor. Kart bu kez İdari Dava Daireleri Genel Kuruluna götürüyor, Oradan da dönüyor. Bütün bu süreç Kart’ın hızlı takibiyle 45 günde sona eriyor. Haziran 2017’de. İç hukuk yolları tükendiği için sıra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmaya geliyor.
Haziran 2017’de, yaklaşık on dört ay önce Kılıçdaroğlu ünlü “Adalet Yürüyüşünü” başlatıyor. “Hak, hukuk, adalet” sloganıyla Ankara’dan İstanbul’a yürüyüşü. “Hak, hukuk, adalet”!.. Al sana “hukuk”!.. İşte, tam sırası. Kart o kapıyı açıyor. Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünün üçüncü gününde, Kızılcahamam’da Kılıçdaroğlu ile görüşüyor. Kart hukuki süreci özetliyor, AİHM’e gidilmesi gerektiğini belirtiyor. Kart “AİHM’e parti adına gitmeliyiz, bugüne kadar iç hukuk yollarını parti adına denedik” diyor ve bunun gerekçelerini anlatıyor. Kılıçdaroğlu tam destek veriyor: “Tamam, ne gerekiyorsa, yapın, parti adına AİHM’de dava açın”. Güzel, bir sorun yok. Hayır, var.
Kılıçdaroğlu’nun bu açık ve net onayına rağmen, iki gün sonra CHP yetkilileri, Kılıçdaroğlu değil, Kart’ı arıyor: “Genel Başkan, sizin parti adına değil, AİHM’e kendi adınıza başvuru yapmanızı istedi”. E, daha iki gün önce verilen onay nerede? Neden “kendi adına”?.. Neden “parti adına” değil?.. Kart pek bir şey anlamıyor, kendisini arayanlara izah ediyor, hatta onay verilen görüşmeyi çok iyi bilen Bülent Tezcan “Nereden çıktı bu” diye sorduğunda, Kart: “Sen de orada değil miydin?” İpler kopuyor. Skandal iki. Kart, konuyu görüşmek, nedenleri anlamak üzere Kılıçdaroğlu’nu arıyor ama, Kılıçdaroğlu geri dönmüyor. Kart yine de AİHM’e başvuruyu kendi adına yapmak üzere harekete geçiyor. Ama, çok geç. Çünkü...
Burada iki kritik nokta var, Atilla Kart da zaten onun için “parti adına” başvuruda bulunuyor. İlki şu: AİHM referandumla ilgili kişisel başvuruları geri çeviriyor. Parti adına yapıyan başvuruları dikkate alıyor, inceliyor ve bir karara varıyor. İkinci kritik nokta şu: “İç hukuk yollarında başvuru parti adına yapılmış, kişisel başvuru değil”. Şekil açısından, usül hukuku açısından Kart bu iki nedene takılıyor ve AİHM, o saatten sonra “kişisel başvuruyu” geri çeviriyor. Böylelikle...
Türkiye’nin son dört, beş yıldır en büyük eksiği olan “adalete erişmek” sorunu CHP’nin kayıtsızlığı nedeniyle bir kez daha ağır yara alıyor. Ve mühürsüz seçmen zarfları kendiliğinden geçerli hale geliyor. Atilla Kart attığı tweet ile işte “bunun neden sorgulanmadığını” PM üyelerine hatırlatıyor. Hatırlatıyor da, ne oluyor, hiç. CHP, bu kötürüm haliyle hiç bir işe yaramayan, ne olduğu belli olmayan saçmalıklarla uğraşıyor görünüyor, gerçekte “işin özüne hiç bir biçimde inmiyor”. Özetlediğim olay, bunun tipik örneklerinden biri. Skandal bir, skandal iki, olayın bütün zaten başlı başına skandal. Hepimizin en büyük talihsizliği, işte bu CHP.