“Eve polis gelip de, arkadaşlarımızı götürmesin, biz onları getirip teslim ederiz, onlar hazırlıklarını tamamlıyor.”
Bu cümle dün avukatların savcılarla yaptığı konuşmadan bir özet.
“Cumhuriyet Davasında” İstinaf Mahkemesi’nin İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği cezaları onaması üzerine yeniden hapishaneye girmek zorunda kalan arkadaşlarımızla ilgili bir girişim.
Kimi çok yaşlı annesiyle vedalaşıyor, kimi hastalığı ile uğraşıyor, kimi durumu torununa anlatmaya çalışıyor.
İster torununa, ister anasına babasına, ister eşine, ister yakınlarına, kime anlatırsa anlatsın, herhangi birinin bu olanları anlaması mümkün değil, “hukuk adına, yargı adına, adalet adına, insan hakları adına” anlaması mümkün değil.
31 Ekim 2016’da başlayan operasyonla Cumhuriyet gazetesinde çalışan on beş arkadaşımız, meslektaşımız gözaltına alınıyor.
İlk duruşma, dokuz ay sonra 24 Temmuz 2017’de yapılıyor, o sürede onlar tutuklu. 25 Nisan 2018’de açıklanan karar gereği arkadaşlarımızın üçü beraat ediyor, diğerleri iki yıl ile on yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılıyor.
Neden, hangi suçlamayla?..
İnanmak güç ama…
“Gazetenin çizgisini değiştirerek, FETÖ ve PKK’ya üye olmamakla birlikte, terör örgütlerine yardım etmekten dolayı…”
Cumhuriyet gazetesi ve FETÖ’ye yardım!...
Cumhuriyet gazetesi ve PKK’ya yardım!..
Ve bu yardımdan dolayı, “gazetenin çizgisini, yani yayın politikasını değiştirmiş olmak!..”
İnsanın aklını kaçırması işten değil!..
Arkadaşlarımız arasında beş yıldan fazla ceza alanlar Yargıtay’a başvuruyor. Onların öyle bir hakkı var.
Ama, beş yıldan az ceza alanlar başvuramıyor. Onların öyle bir hakkı yok. Onlarla ilgili son kararı “İstinaf Mahkemesi” veriyor.
Beş yıldan daha az cezalarda son ve kesin söz İstinaf Mahkemesi’ne ait.
Neden?..
2014 yılında kabul edilen bir yasa gereği.
“Hukuk burada nerede?..”
Böyle bir yasa Meclis’te nasıl kabul ediliyor?.. Nasıl geçiyor Meclis’ten?..
Beş yılın ölçüsü ne?..
Beş yılın altı ve üstünün tartısı ne, neye göre?.. Neden iki değil, üç değil, dört değil de, beş?.. Mantığı ne?..
Öyle ki, sanki daha fazla ceza almak daha iyi, çünkü yargılananlara Yargıtay’a gitmek gibi bir hak getiriyor!..
Bu “hukuk” anlayışı karşısında, insanın aklını kaçırması işten değil!..
Bu açık hukuksuzluk karşısında, birileri Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyor.
Anayasa Mahkemesi bu yasanın bazı maddelerini iptal ediyor. Ancak, “beş yıldan az ceza alanlar ve İstinaf Mahkemesi” bölümü ile ilgili başvuru olmadığı için Anayasa Mahkemesi o maddeye bakmıyor ve dolayısıyla iptal söz konusu değil.
İşte, bugün o madde nedeniyle Cumhuriyet çalışanlarından Musa Kart, Mustafa Kemal Güngör, Emre İper, Hakan Kara, Önder Çelik, Güray Öz ve Bülent Utku 7 ay 14 gün ile 1 yıl 7 ay 20 gün arasında değişen sürelerle yeniden cezaevine giriyor.
Bavul hazırlamalar, vedalaşmalar, savcıyla konuşmalar o nedenle.
Bugüne gelirken, daha en başta gözaltına alma, tutuklama, hapis cezasına uğramanın “kritik başlangıcı” var.
Nedir o?..
“Gazetenin çizgisini değiştirmek” iddiası. O iddiaya dayanarak Cumhuriyet Vakfı’na el koymak.
2014 yılında Cumhuriyet Vakfı’nın yaptığı genel kurulun “usulsüz” olduğunu iddia ederek, o genel kurulu yeniden toplatıp, elbette iktidarın yardımı ve katkısıyla, vakfa ve onun üzerinden Cumhuriyet Yönetimine hakim olmak.
Başta Alev Coşkun ve Mustafa Balbay olmak üzere… Hani, şu hırsları akıllarını geride bırakmış iki “sosyal demokrat” vatandaş!..
Evet, aynen böyle oluyor.
Bunlar şimdi Cumhuriyet’in yönetiminde ve kendilerine destek olanlarla birlikte orada hiç sıkılmadan yazı yazıyorlar. Onların yüzünden bu acıları çeken arkadaşları ise, yeniden cezaevinde…
TV’lerde büyük büyük lafları kimseye bırakmıyorlar, ama sebep oldukları gerçek işte bu.
Merak bu ya, “vicdanınız rahat mı?..”