"Altın saat..."
1959 yılından 1960 yılına girerken, bir bankanın genel müdürü altın saat bastırıyor, siyasilere ve dönemin yüksek bürokratlarına "yılbaşı armağanı" olarak gönderiyor. Gönderdiği yetkililer arasında o sırada Hazine Genel Müdürü olan Ziya Müezzinoğlu da var.
Müezzinoğlu ne yapıyor?
"Altın saati Hazine’nin kasasına koyuyor, görevde iken yanına almıyor, görevden ayrıldıktan sonra yanında götürmüyor, devletin envanterine kaydettiriyor."
Neden? Ziya Bey:
"Çünkü, o altın saat bana o görevde bulunduğum için gönderilmiş, almadım, Hazine’ye bıraktım." (Şenol Çark, 25 Ocak 2017, ODA TV).
Yıllar sonra Hazine Müsteşarlığı görevine atanan, Müezzinoğlu’nun Maliye Bakanı olduğu dönemde kendisiyle çalışan, parlak yöneticiler arasında yer alanlardan Tevfik Altınok "armağanlar" konusunda Ziya Bey için:
"Gelen armağanların hemen hiç biri ile tanışmadığını, tamamını özel kalem eliyle müzeye gönderdiğini belirtmem gerekir."
80’li yılların değerli bürokratları arasında yer alan bir başka isim, Maliye Müsteşarlığı, KKTC Büyükelçiliği görevlerinde bulunan, sonradan milletvekili seçilen Ertuğrul Kumcuoğlu Cenevre’den maliye temsilciliğinden döndüğünde, Ziya Bey Maliye Bakanı.
Kumcuoğlu’nu çağırıyor, ona Maliye Bakanlığı'nda görev verecek, soruyor:
"Senin için Adalet Partili diyorlar, doğru mu?"
Ziya Bey o sırada CHP Kayseri senatörü, Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu hükümette Maliye Bakanı, üstelik ezelden beri CHP’li, Atatürk ve İsmet Paşa hayranı. Karşısında ise, "Adalet Partisi’ne sempati duyduğu söylenen" bir bürokrat.
Kumcuoğlu’nun yanıtını beklemeden, "Seni Bütçe Genel Müdür Yardımcılığına getiriyorum" diyor.
Neden?..
Ziya Bey için partili, partisiz önemli değil, onun için önem taşıyan "liyakat". Kumcuoğlu’nun liyakat sahibi olduğunu biliyor ve gözünü kırpmadan ona o görevi veriyor.
Günümüzde ve son yıllarda "bizden - sizden" ayrımcılığını ön planda tutanların kulakları çınlasın!..
Ekonomi bürokrasinin parlak isimlerinden biri de, maliye müfettiş kökenli, bir ara Hazine Müsteşarı, ülkemizin yetkin iktisatçılardan Mahfi Eğilmez.
Eğilmez 1978’de Balıkesir’de teftişte. Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu, kendisine gelen ihbarlar üzerine, Gönen Vergi Dairesi Müdürü’nün teftiş edilmesini istiyor.
Müezzinoğlu CHP’li Bakan, müdürü ihbar edenler Gönen’deki CHP yöneticileri...
Mahfi Eğilmez her türlü araştırmayı yapıyor, usulsüzlük görmüyor, bu yönde rapor yazıyor. Ankara’ya dönüşte, Ziya Bey Mahfi Eğilmez’i çağırıyor, onun elini sıkıyor ve:
"Gönen raporunuzu okudum. Bir insanın liyakat sahibi ve dürüst olması devlet makamları için en önemli vasıftır."
Ekliyor, bugün en çok aradığımız, artık hiç olmayan özelliği vurguluyor, 1978’de:
"Devlet bir siyasi parti değildir!.."
Vergi müdürünün görevden alınmasını isteyen Gönen’deki CHP’lileri, kendi partisinden insanları kızdırmak, küstürmek pahasına!..
Çünkü, Ziya Bey bir devlet adamı!..
Devletin işleyişi partililerin isteklerinden önde geliyor.
Ziya Müezzinoğlu 1919 doğumlu, Kayseri’nin bir köyünde dünyaya geliyor. Son yıllarında yazdığı kitabında da belirtiği gibi, köyünden okula yürüyerek gidiyor, parasız yatılı okuyor, Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanıyor.
Maliye müfettişi oluyor, Demokrat Parti döneminde Hazine Genel Müdürü, sonradan Maliye Bakanı, Bonn ve Avrupa Birliği, o yıllarda Ortak Pazar Büyükelçiliği, CHP Kayseri senatörü, yeniden Maliye Bakanlığı görevlerinde bulunuyor. Almanca, İngilizce ve Fransızca öğreniyor.
Cumhuriyet’in ilk kuşak temsilcisi. Cumhuriyet’in, nerede doğarsa doğsun, hangi koşullarda olursa olsun, yetenekli insanlara kapıların sonuna kadar açık olduğu yıllar.
Amcası, dayısı olmadan, kendi yetenekleri, becerileri, zekaları ve çalışkanlıklarıyla insanların çok önemli makamlara yükselebileceklerini kanıtlayan örneklerden biri.
Hem kendi yaşamından, hem de "maliyeci" yönüyle Ziya Bey "tasarrufa" çok önem veriyor.
Örneğin, Maliye Bakanı iken, "Mercedes makam arabasını sattırıyor, yerine çok daha mütevazı siyah bir Renault 12’ye biniyor".
Aynı şekilde, ülkenin yıllık bütçesini hazırlarken, "devlette tasarrufu" hep ön planda tutuyor. Devletin gelirlerini harcamak, onun döneminde "aslanın ağzında". Diğer Bakanlıkların istediği tek kuruşun hesabını soruyor. "Savurganlığa müthiş karşı."
Vergi reformu, vergi yasaları hazırlarken, bu ilkelerinden hiç vazgeçmiyor.
Ziya Bey’i 1970’lerin ikinci yarısında tanıdım. Ankara Cumhuriyet Gazetesi’nde ekonomi muhabiri, sonradan Ankara Temsilcisi olarak sayısız görüşmelerimiz, özel ve resmi sohbetlerimiz oldu.
"Siyasetçi - gazeteci" ilişkisini aşan, "dostluk" kuruldu aramızda. Aktif siyaseti bıraktıktan sonra da, İstanbul’da belli aralıklarla hep görüştük. Ülke sorunlarını düşünmekten hiç bir zaman vazgeçmedi.
Ziya Bey tam bir centilmen, nazik, bilgili, duygularını frenlemesini bilen, esprili, zeki, karşısındaki ile mesafesini ayarlayan, kendisini çok iyi yetiştirmiş ve asıl "Cumhuriyetin temel değerlerini özümsemiş, Cumhuriyet’in sağladığı fırsatlardan yararlanmasını bilmiş" bir insan...
Baksanıza, Kayseri’nin bir köyünden çıkıyor, 1920’lerde, 30’larda, o yokluk yıllarında, her türlü imkansızlığa rağmen, nerelere geliyor...
Ziya Bey bir kaç gün önce aramızdan ayrılıyor.
Nur içinde yatsın.