Derginin adı “Horizons”, yani “Ufuklar”. Uluslararası İlişkiler ve Sürdürülebilir Kalkınma Projesinin dergisi. Bu proje Birleşmiş Milletler’e ait. İngilizce yayınlanan dergiye Avrupa’nın önde gelen politikacıları zaman zaman yazı yazıyor.
Örneğin, geçmiş sayılarında Alman Cumhurbaşkanı Steinmeier, İngiltere eski Dışişleri Bakanı Miliband, IMF Başkanı Lagarde, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Coca Cola’nın CEO’su Muhtar Kent gibi isimlerin yazıları var.
Derginin sonbahar sayısında konu “Değişim Rüzgarları”.
Sonbahar 2017, derginin 9. sayısında Ahmet Davutoğlu’nun bir yazısı var. (Sayfa 136-145). Kaleme İngilizce olarak alınmış yazının başlığı şöyle:
“Küresel Düzenin (Düzensizliğin) Geleceği”.
Yazı teorik bir yazı, küresel sistemin analizini yapıyor. Davutoğlu’nun temsil ettiği dünya görüşüyle ilgili ipuçları veriyor. Yazı şöyle başlıyor:
“Dünyada hep savaş çıkar ve yeni bir düzen kurulur. Ancak, ilk defa farklı bir gelişme oldu ve yeni bir düzen kurulmadı”.
Davutoğlu burada Soğuk Savaş dönemine gönderme yapıyor. Yani, Soğuk Savaş’tan sonra yeni bir düzen kurulamamış, Davutoğlu’na göre.
“Soğuk Savaş güvenlik öncelikli bir düzendi, bu da düşmanlık yarattı”.
Ardından bir övgü geliyor:
“Arap Halkları demokrasiye, özgürlüğe, gelişmeye katılmadıkça, bu düzensizlik böyle devam eder”.
Malum, Davutoğlu’nun rüyasında “Orta Doğu Türkiye’den soruluyor” ya, Araplara selam göndermek şart. Arapların biçimde dışlanmasını da yorumluyor Davutoğlu:
“Bu da, sağda ve solda popülizm ile birlikte her türlü aşırı akımları yükseltti”.
“Aşırı akım” ne? Yazıda o yok.
Bu yükselme karşısında Davutoğlu ne yapıyor?
“Türkiye bu karmaşanın ortasındaydı ve düzeni yeniden şekillendirmeye çalıştı. Bunu kişisel bir not olarak düşüyorum”.
Benim bu cümleden çıkardığım yorum şu:
“Ben, bu karmaşayı, yani dünyayı şekillendirmeye çalıştım”. Türkiye’nin her fırsatta “bölgenin lideri, Türkiye olmadan hiç bir adım atılmaz” safsatalarının temelinde, işte Davutoğlu’nun “Türkiye’nin yeni bir düzeni şekillendirmeye çalışması” yatıyor. Kendi kendine biçtiği rol bu.
Ve sonra bu mütevazı (!) bir çıkışa daha imza atıyor:
“Dar görüşlü, uluslararası ve bölgesel tepkileri gördüm, değerlendirdim, dünya çapında düzeni kurmaya engel olan şeyleri ben gördüm. Uluslararası aktörler ise, krizlerin peşiden sürüklendiler”.
Çok doğru, o nedenle kavga etmediğimiz tek bir komşu kalmıyor, ayrıca “her şeye maydonoz” politikanın sonucunda gerek komşular, gerekse farklı ülkelerle yaşanan gerilimler sonucunda “değerli yalnızlık” hastalığına tutuluyoruz.
Geleneksel sağ ve sol kavramların yıkıldığını yazan Davutoğlu, uluslararası düzenin eksikliğini “teknolojiye dayanmakta” görüyor. Teknoloji, yani uygarlık eksiklik yaratıyor.
Var olan düzeni uygulayanların yeni bir düzen kurmakta beceri sahibi olmadığını belirten Davutoğlu, isim vermeden, baklayı ağzından çıkartıyor. Yazının en ilginç bölümlerinden biri:
“Popülist ya da sisteme karşı bir kişi iktidar gelir. Var olan düzen ile yeni bir sistem kurmak isteyenler arasındaki gerginlik bütün gücü elinde toplayan tek bir kişiyi ortaya çıkartır”.
İktidara geldiğinden bu yana, AKP’nin yaptığı bu. “Yeni bir düzen” kurmaya çalışıyor.
“Dünyada var olan düzen Türkiye gibi yükselen güçler tarafından sorgulanmaktadır”.
“Dünya 5’ten büyüktür” nakaratı, bu sorgulamanın sonucu.
Sorgulama devam ediyor:
“Bugün dünya çok merkezlidir. Dünya belli bazı aktörler tarafından şekillendirilmeyecek ve yönetilmeyecektir”.
Avrupa Birliğini, teknolojiye ve uygarlığa dayanan Batı ülkelerini red eden bir yaklaşım.
“21. yüzyılda küresel düzen olmalıdır. Uluslararası düzen ulus devletlerin esas unsur olmasını kabul eder. Oysa, küresel yönetişim daha çok diyaloga dayanır ve birbiriyle bağlantılı biçimde uluslararası yeni bir düzen kurar. İnsanlık bu aşamada hakça kabul edilmiş, çok taraflı değerlere ve kurallara dayanmaktadır”.
O “çok taraflı değerler ve kurallar” ne, ondan söz etmiyor. On sayfalık makalesinde laf kalabalıklığına getirse de, açıkça:
-Ulus devletin modasının geçtiğini,
-Batı demokrasisinin temsili olmayan, dayatıcı sistem olduğunu,
-21. yüzyılda dünya bugün etkin olan bazı ülkelerin egoizmine teslim olmayacağını,
-Ve asıl var olan düzenin yükselen güçleri tatmin etmekten uzak olduğunu belirtiyor.
“Yeni düzen” diye yazıp duruyor, nedir o “yeni düzen”?
Makalesinde buna ilişkin bir not yok.
“Bugünkü değerlerin olmadığı, ulus devletin olmadığı bir düzen” öngörüyor. Ama, o düzenin adını açıkça söylemiyor. Ya da söyleyemiyor, söylemekte belki de sakınca görüyor.
“Bilimsel” gibi görünen, ancak ileri sürdüğü tezleri açık bıraktığı için bilimsellikten uzak bir yazı.
Yine de, bölüm bölüm itiraflarını aktaran bir makale.