2019 seçimlerinde "Demokratik Sol Parti'nin" (DSP) aldığı oy ne kadar?..
"Yüzde değil, binde 82 oy alıyor, 378 bin 706 oy."
Buna rağmen...
Tayyip Erdoğan DSP'nin başında bulunan "Önder Aksakal'ı" Saray'a davet ediyor!..
Neden?..
Demek, oylardaki vaziyet öylesine kritik ki, kendisinin ve AKP'nin yeniden iktidar olmasını epey güç, hatta artık imkansız gördüğü için "yüzde 1 bile değil, binde 82 oyu" kendisine çekebilmek, "DSP'yi Cumhur İttifakı'na dahil edebilmek" amacıyla, Aksakal'la görüşüyor!..
Normal zamanda sırtını dönüp gideceği, en fazla hatır için selam vereceği bir partinin başında bulunan kişiyi davet ediyor ve yarım saat görüşüyor.
Yaklaşık üç hafta önce "Hür Dava Partisi" (HÜDAPAR) Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ile görüşmek istiyor. Erdoğan hemen randevu veriyor.
HÜDAPAR 2018 seçiminde "yüzde değil, binde 31 oy alıyor, 157 bin 612 oy".
Olsun, Erdoğan'ın hedefi, "ne gelirse kârdır" mantığına oturuyor.
"Saadet Partisi" (SP) Tayyip Erdoğan'ın yetiştiği "Milli Görüş" çizgisinin devamı bir parti. SP halen birebir aynı görüşü savunmayabilir ama, kök aynı kök. Milli Nizam, Milli Selamet, Fazilet ve Refah Partisi çizgisi.
SP 2019 seçimlerinde "yüzde 2.84 oy alıyor, bir milyon 312 bin 780 oy."
Erdoğan geçen hafta SP'nin ağır toplarından, kendisine göre, "SP'de sözü geçtiğine inandığı" Oğuzhan Asiltürk ile görüşüyor. Asiltürk de, aynı kökten. 1974 yılında CHP - MSP koalisyonunda MSP kanadından İçişleri Bakanı.
Başka zaman, sadece önemli günlerde, yani o "eski yoldaşlarını", onların sevinçli ya da hüzünlü günlerinde arayan Erdoğan, şimdi "bayram değil, seyran değil", bu küçük partileri yönetenlerle bir araya geliyor.
Asiltürk ile görüşmesinden sonra şunu söylüyor:
"Buna benzer görüşmeleri bundan sonra da, yapacağız."
Yani:
"Yüzde ya da binde şu kadar oy almış, almamış, hiç önemli değil, yeter ki, o partiler bizimle birlikte Cumhur İttifakı içinde yer alsın!.."
Bunun için pratikte ne yapmak gerek?..
Çok basit.
O partilerin genel başkanlarına AKP listelerinde milletvekilliği vermek!..
Örnek?..
Şekil 1 a'da görüldüğü gibi, "Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici".
Seçim sırasında Cumhur İttifakını desteklesin yeter, sonra isterse kendi partisine gitsin...
"Yeter ki, desteklesin!.."
Bu görüşmeler içinde, ilk bakışta, en ters durum DSP ile ilgili. DSP Başkanı Aksakal görüşme sonrası yaptığı açıklamada:
"15 Temmuz sonrasında AKP'nin dış politikasını, ABD ve AB yaptırımları karşısındaki milli duruşunu Ecevit de olsa, desteklerdi."
Ecevit'i hiç tanımadığı belli!..
Zaten Ecevit aramızdan ayrıldıktan sonra, eşi Rahşan Ecevit kendi kurdukları partiden ayrılıyor ve "Demokratik Sol Halk Partisi'ni" kuruyor.
Bugünkü DSP, artık Ecevit'in kurduğu DSP değil. Bu o kadar belli ki, Aksakal'ın Erdoğan'la görüşme sonrasında, şu sözlerine bakın:
"HDP'nin pozisyonu Millet İttifakı'nın durumunu değiştirebilir (...) Oy uğruna PKK'ya açık destek veren HDP ile ittifak yapmayı doğru bulmuyoruz. HDP kırmızı çizgimizdir."
AKP - MHP çizgisinde bir yaklaşım.
Ecevit'in kemikleri sızlamıştır!..
Buna karşılık, Erdoğan'ın Asiltürk'ü ziyaretinden sonra Saadet Partisi sözcüsü açıklıyor:
"Erdoğan'ın Saadet Partili Asiltürk ile görüşmesinden AKP ile bir ittifak sürecini başlattığımız manası kesinlikle çıkmaz."
Bu açıklamanın ötesinde, SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu AKP - MHP ortaklığını ve Erdoğan'ı hemen her konuda eleştiriyor. Eleştirmenin ötesinde, CHP ve İyi Parti ile birlikte sürekli muhalefetini sürdürüyor.
Aynı nitelikteki partilerden "Demokrat Parti" (DP) 2019 seçimlerinde "yüzde değil, binde 0.14 oy, 69 bin 319 oy alıyor."
Erdoğan şu ana kadar DP Genel Başkanı Gültekin Uysal ile görüşmüş değil. Ayrıca, görüşür mü, bilinmez. DP Erdoğan'a o kadar karşı ki, Gültekin Uysal:
"Türkiye, AK Parti ve Erdoğan'ı taşıyamaz hale geldi."
Erdoğan'ın bu stratejisi çok açık, kendisine artık iktidar yok, bunu görüyor. MHP de, oyundan düşmüş görünüyor. Normal seçime iki yıldan fazla zaman olmasına rağmen, pür telaş, "hangi partiden ne koparsam kardır" mantığı ile davranıyor.
O taraf belli. Tamam.
Ya muhalefet cephesi?.. Onlar ne yapıyor?..
Bu konuda arka arkaya analizler ve bilimsel makaleler yayınlanıyor. Bunların sonuncusunu değerli Anayasa Profesörü Ergun Özbudun kaleme alıyor. "Geçiş Dönemi Senaryoları" başlığı altında Özbudun şu düşünceyi dile getiriyor:
"Önümüzdeki seçimler, sağ ile sol, muhafazakârlıkla devrimcilik arasında bir iktidar mücadelesi değil, demokrasi ile otokrasi arasında bir hayat - memat mücadelesidir ve bunun sonucu, önümüzdeki uzun dönem için Türkiye'nin kaderini belirleyecektir." (8 Ocak 2021, Perspektif.Online).
Hayati bir tespit!..
Bu durumda muhalefete tek bir görev düşüyor:
"Yeniden demokrasiye dönmek adına,
Kendi aralarındaki görüş farklarını bu sefer bir yana bırakarak,
Aldıkları oy oranlarına, geçmişte ve bugün aralarındaki ilişkiye bakmaksızın, irili, ufaklı tüm muhalefet partilerinin bir araya gelerek, 'DEMOKRASİ CEPHESİNDE' buluşmaları şart.
Hepimizin kaderi buna bağlı.
Bir araya gelirken, hiçbirinin diğerine 'ama, fakat' demek ya da 'armudun sapı, üzümün çöpü' gibi itirazları öne sürmek gibi, bir lükse sahip değiller."
Haftada bir Meclis'te konuşmak, zaman zaman demeçler vermek, hatta İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in aslında çok isabetli, çok olumlu ve yerinde tavrıyla Anadolu'yu dolaşmak, halkla birebir görüşmekle olmuyor. Evet mutlaka gerekli ve fakat yeterli değil.
Demokrasiye dönüş ancak ve ancak "DEMOKRASİ CEPHESİ" kurmakla mümkün.
Ülkenizi, kendinizi, yarınlarınızı ve çocuklarınızı düşünüyorsanız...