İşkenceden sözü edilince, hiç sıkılmadan, “it works”, (işe yarıyor) diyecek kadar kendinden geçen bir Başkan...
İnsan hakları bildirgesiyle dünyaya örnek olmuş bir ülkenin Başkanı...
Yabancı düşmanlığı, cinsiyet eşitliği eleştirilerinin odağında bir kuruluşun yönetim kurulu başkanı da, onun medya ile ilişkilerini düzenlemekle görevli.
Seçilmiş ama, “saçma sapan bir Başkan” sürekli basınla kavga halinde, basına ağır sözcüklerle saldırıyor, yanındaki bilmem ne yönetim kurulu başkanı olacak o “adam” da, üstelik Başkan onu Ulusal Güvenlik Konseyi üyeliğine atıyor, hızını alamıyor:
“Basın bir süre çenesini tutup, söylenenleri dinlemelidir.”
Eski deyimle, “terbiye sükut etmiş.”
CIA ve FBI ile ilişilerini düzeltmek için o kurumlara ziyarete gidiyor, ama orada “işkencenin sonuçları” hakkında bilgi edinmek istiyor.
İstihbarat elemanlarına “işkence içeren sorgulama yöntemleri etkili mi” diye soruyor.
Bu adam ne yazık ki, Amerikan Başkanı Trump.
Aklı fikri neden bu ölçüde işkence peşinde?
“Teröre karşı savaşta, gizli işkence tesislerini yeniden akif hale getirmeyi düşündüğü” için. Öyle söylüyor.
Doktorların bu Başkanın aklını yakında kontrol etmek isteyeceklerine hiç kuşku yok.
İşkence sözleri havada uçuşurken, koltuğuna oturur oturur oturmaz, bir “Başkanlık Kararnamesi” yayınlıyor, hem kendi ülkesini, hem dünyayı ayağa kaldırıyor.
“Yedi Müslüman ülkenin vatandaşlarına vize yasağı getiriyor.”
Sözde ülkesinde “terörü önlemek” iddiasıyla.
Dünyayı ayağa kaldırması, inanılmaz bir tehlikeye işaret ediyor.
İlk olarak, Irak, ardından İran, onların vatandaşlarını da kapsayan bu yasak karşısında, buna karşı tavır alacaklarını açıklıyor.
Bu öyle tehlikeli bir gerilim ki, önce İran ve Irak’ın Amerika ile diplomatik ilişkilerinin düzeyini indirmeye, ardından da daha radikal adımlara yol açabilir.
Koltuğuna oturur oturmaz, dünyayı ateşe atmaya kalkıyor.
Amerikan halkı böylesine bir saçma ve tehlikeli adamı Başkan seçtiği için epey pişman, ne fayda ki, artık çare değil.
Bununla birlikte, rahmetli Demirel’in deyimiyle, “demokraside çare tükenmez.” Gerçekten tükenmiyor.
Önce mahkemeler, sonra da başsavcılar hukuku işletmeye başlıyor.
California, Virginia, Washington, New York, Massachusetts gibi önemli eyaletlerin mahkemeleri “Başkanlık Kararnamesini askıya alma” kararı veriyor.
Müthiş bir demokrasi örneği ve hukukun üstünlüğünün mihenk taşı. Şunu söylüyor mahkemeler:
“Sen Başkansın, böyle bir kararname de yayınlayabilirsin ancak, o kararname insan haklarına ve hukuka aykırı, onun için geçersizdir.”
Trump bu karar karşısında ne yapıyor?
“Benim niyetim terörü önlemektir de, de, de... kötü bir niyetim yok da... da... da...kem... küm...kem...”
Mahkeme kararlarını on altı eyaletin Başsavcısının açıklaması izliyor:
“130 milyondan fazla Amerikalının ve eyaletlerimizdeki yabancıların başsavcıları olarak Başkanın bu kararını kınıyoruz.”
Trump’ın dışladığı, istemediği yabancılara onların başsavcıları sahip çıkıyor.
Ve çok doğal olarak, binlerce insan sokaklara dökülüyor.
“Hepimiz mülteciyiz” çığlıkları arasında.
Sokaklara dökülenler sadece mülteciler, yabancılar değil, her ulustan insanlar, Amerikalılar.
Başkanlığının daha ilk haftasında Trump Amerikan Hukuk kurumlarını ve aralarında ona da oy vermiş olan halkının önemli bölümünü karşısına alıyor.
Karşısına aldığı kurumlar arasında, halkla birlikte, “büyük tekeller de var.” Kendisi açısından asıl büyük tehlike o tekeller.
Her ne kadar o dünyadan gelen biri olsa da, her ne kadar kurduğu kabine uluslararası tekellerin temsilcilerini barındırıyor olsa da, Başkanlık Kararnamesine, o da dahil olmak üzere, “it works” (işe yarar) pozisyonuna tekeller açıktan cephe almaya başlıyor.
Bu Trump için çok ciddi bir uyarı.
Tekeller şakaya gelmez, bir bakmışsın, koltuk elden gitmiş.
Adamın aklı başına gelir mi, bilinmez ancak, böyle giderse...
Başkanlık dönemini tamamlamadan, istifa etmek zorunda kalırsa, hiç şaşmam.
Yeter ki, o zamana kadar dünyanın başını daha fazla derde sokmasın.
Adam işkence için “işe yarıyor” diyor. Müslüman ülkelerin vatandaşlarına vize yasağı getiriyor. Medya ile kavga ediyor. Tekelleri karşısına alıyor.
Günün birinde bir de bakmış ki, “asıl demokrasi daha çok işe yarıyor.”
Tası tarağı toplayıp, doğru “altınla maltınla kaplı fildişi kulesine.”