"Önce Zapata'nın sözü.
Sonra İspanyol Cumhuriyetçilerinin sloganı.
Faşizme karşı savaşırken, Cumhuriyetçilerin sloganı."
İlk kez 1910'larda Meksika'da yoksul köylüler adına ayaklanan ünlü devrimci Emiliano Zapata tarafından dile getirilen söz.
Sonra1936 - 39 arasında İspanya'da faşizme karşı direniş yıllarında Cumhuriyetçilerin tarihe geçmiş, demokrasi yolunda direnişin simgesine dönüşmüş sloganı. Değişik zamanlarda dünyanın çeşitli ülkelerinde demokrasi adına kullanılan bir slogan:
"Diz çöküp yaşamaktansa, ayakta ölmeyi tercih ederim."
Baskı altında sinmek yerine, baskıya direnmek, mücadele etmek.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dün partisinin grup konuşmasında, sözü kendisinin bir TV'deki röportajı sırasında paramiliter örgüt olan SADAT'ın verdiği TV reklamına getiriyor:
"Silahlı insanların olduğu reklamla güya beni tehdit ediyorlar.
(...) Be şerefsizler, be müptezeller, be çakallar, siz mi beni korkutacaksınız!..
Sizin önünüzde diz çöküp yaşamaktansa, ayakta ölmeyi tercih ederim."
Bu söz SADAT'a tepkiyi aşıyor, seçime giderken, Türkiye'deki manzarayı anlatmaya yetiyor.
Kullandığı cümle, aslında bir tarihsel slogan, günümüzde çarpıcı bir siyasi dönemeci tarif ediyor.
Muhalefet açısından bunun bir adım sonrası var:
"Türü, partisi, ideolojisi ne olursa olsun, bugünkü rejime son vermek için bütün muhalefetin mutlaka ve mutlaka bir araya gelmesi, ortak davranması şart ve şart.
Ve de seçim güvenliği açısından ortak davranması şart ve şart."
Kılıçdaroğlu'ndan önce, sabah saatlerinde TİP Genel Başkanı Erkan Baş ile kısa bir telefon sohbeti yapıyorum. Erkan Baş:
"Bizim ittifakımızın çıkarı bizim partimizin çıkarının üstündedir."
İttifak içinde ufak tefek kırgınlıklar, alınganlıklar olabilir, ancak ana amaç bugünkü otoriter rejime son vermek ise ve bu amaçla bir araya gelinmiş ise, ittifakın başarısı için çaba harcamaktan başka seçenek yok.
Seçimlere giderken, üçüncü büyük ittifak "Emek ve Özgürlük İttifakı."
HDP, TİP, Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) bu ittifak içinde yer alıyor.
Seçim barajı yüzde 7. Yani, hedef yüzde 7'yi aşmak. Erkan Baş çok umutlu:
"Cumhurbaşkanlığı seçimini biz kazanırız, Meclis'te de 360 milletvekilini bulmamız gerek ve bulacağımıza inanıyorum."
'Biz' derken, Altılı Masa dahil, AKP - MHP ortaklığı karşısındaki bütün muhalefeti kastediyor.
Ancak, seçimi kazanmanın vazgeçilmez koşulu var. Üzerine basa basa, her konuşmasında vurguladığı gibi:
"Muhalefetin hep birlikte hareket etmesi, her partinin diğeriyle diyalog kurması. Ayrıca, işçi sendikaları ve sivil toplum örgütleriyle buluşması."
Altılı Masa bunu yapıyor mu?..
Şu ana kadar, ne yazık ki, hayır!..
Şu ana kadar, kendi içine kapanmış durumda.
Madem 'diz çökerek yaşamaktansa, ayakta ölmeyi tercih edecek" bir cesaret var, o zaman tercih belli:
"En geniş demokratik cephe."
Bugün geldiğimiz yer burası.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş ittifakın bir başka mantığının milletvekili listelerinin ortak liste olarak düzenlenmesinden geçtiğini belirtiyor.
Bir partinin güçlü olduğu ilde, sadece o parti milletvekili adayı gösterecek, ittifak içindeki diğer partiler aday göstermeden, ittifak içindeki aday gösteren partiyi destekleyecek.
İttifakın mantığı bu.
Altılı Masa'nın da, benzer bir çalışma içinde olduğu biliniyor.
TİP'in şu anda dört milletvekili bulunuyor.
Erkan Baş, Sera Kadıgil, Barış Atay, Ahmet Şık.
Dört milletvekili ile TİP Meclis'te, ister genel kurulda, ister komisyonlarda muhteşem bir muhalefet sergiliyor.
Tıpkı, 1965 yılında Meclis'te on beş milletvekili ile tarih yazan TİP gibi.
Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Rıza Kuas, Muzaffer Karan, Tarık Ziya Ekinci, Sadun Aren, Yahya Kanbolat, Cemal Hakkı Selek, Adil Kurtel, Yunus Kocak, Şaban Erik, Yusuf Ziya Bahadınlı, Ali Karcı, Kemal Nebioğlu, Çetin Altan.
Adı geçen on beş TİP'li milletvekili 1965'te Adalet Partisi iktidarına kök söktürüyor.
1965 seçimlerinde Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi yüzde 52.9 oyla tek başına iktidara geliyor.
Demirel Hükümeti 1963 - 67 arasında uygulanmak üzere Birinci Kalkınma Planı'nı hazırlanıyor. Türkiye'nin "Planlı Yılları", hayali cihan değer.
Plan Meclis'te görüşülürken, TİP adına kürsüye iktisat profesörü Sadun Aren çıkıyor ve planı salt iktisat açısından yerden yere vuruyor, tam bir iktisat dersi veriyor, Başbakan Demirel Sadun Hocanın sözlerini sürekli not alıyor.
Derken Sadun Hoca :
"Böyle plan olmaz, gerçek plan Sovyetler Birliği'nde yapılıyor."
Der demez, Adalet Partili milletvekilleri küfür ve hakaretle karışık bağıra çağıra kürsüye yürüyor:
"Komünistler Moskova'ya!.."
Demirel yerinden kalkıyor, partisinin milletvekillerine dönüyor:
"Oturun yerinize!.. Oturun ve Sadun Hoca'yı dinleyin!.."
Adalet Partililer sessizce yerlerine dönüyor.
Bugün dört TİP milletvekilinin yaptığı muhalefeti görünce, ister istemez 1965'te on beş milletvekili ile TİP'in yürüttüğü muhalefeti anımsıyorum.
O anıların, o tarihin bugün tadı yok.
Bugün çok başka bir yerdeyiz.
Bugün AKP yönetimine bakıyorum.
Yüzde 000.1 oranında oy sahibi mi, o bile belli değil, üstelik Hizbullah terör örgütünden geldiği iddiası taşıyan HÜDA -PAR gibi bir partiyle görüşüyor. Buna kimse ses çıkarmıyor.
Hatta, AKP kapatmaya kalktığı, Hazine yardımını kestiği, teröristlerle işbirliği yaptığını öne sürdüğü HDP ile her türlü diyalogu kurmaya çalışıyor, orada kimsenin sesi çıkmıyor.
Buna karşılık, Altılı Masa Türkiye'nin üçüncü büyük partisi, altı milyon oy almış HDP'ye el uzatmaya kalksa, AKP ve MHP kıyameti kopartıyor. Altılı Masa o nedenle, HDP ile şu ana kadar temas kurmaktan ürküyor. Bu nasıl iş?..
Sadece HDP ile de sınırlı değil, Altılı Masa hiç bir sol parti ve sivil toplum örgütüyle görüşmüş değil.
Bu çekingenlik HDP'de ve Sol İttifak'ta ister istemez kırgınlığa yol açıyor.
HDP'nin önde gelenleri bu çekingen tavır karşısında:
"Cumhurbaşkanlığı için biz de aday çıkartacağız."
Bunu TV'lerdeki söyleşilerde, parti grup toplantılarında ve mitinglerinde dile getiriyorlar.
Bu açıklamalar çok net ve sürekli tekrarlanıyor.
Buna rağmen...
"HDP'de aday göstermek tartışması devam ediyor.
Henüz tam net bir karar yok."
Ve hâlâ Altılı Masa'nın kendilerine el uzatmasını bekliyorlar.
"Diz çöküp yaşamak yerine...
Ayakta ölmek için değil...
Yaşamak için, HDP ve diğer sol partilerle, işçi sendikalarıyla, sivil toplum örgütleriyle görüşmek, diyalog kurmak varken..."
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |