Profesör İlaria Capua... Enfeksiyon hastalıkları konusunda dünyanın sayılı uzmanlarından biri, İtalyan asıllı. Şu anda Amerika’da Florida Üniversitesi Patojenler Enstitüsü Başkanı.
Koronavirüs ile ilgili dünyayı ilk uyaranların başında geliyor, ayrıca İtalya’yı ilk uyaran uzman.
Ne zaman uyarıyor? Geçen yıl!..
Son yıllarda doğa öylesine tahrip ediliyor ki, geçen yıl, 2019’da doğa tahribatı zirve yapıyor, o zaman Prof. Capua çıkıyor ve:
"Doğal alanların dünyanın çeşitli yerlerinde bu ölçüde tahrip edilmesi, çevrenin bu ölçüde kirletilmesi insanlığa çok pahalıya mal olacaktır. Doğaya saygı olmazsa, bu günün birinde felaketlere yol açar, dünya üstesinden kolay gelinemeyecek salgınlarla karşılaşır. Bu büyük tehlikenin temelinde iklim değişikliği gelmektedir."
Bir yıl önce söylenen bu sözleri dinleyen yok!..
Çünkü, siyaset değil, bilim konuşuyor. Bilim kimin umurunda!..
Prof. Capua bugün şunu söylüyor:
"Korona ormandan çıktı. Doğal tahribatın sonucu olarak. Yine de, yok olmayacak, diye bir şey yok. Mücadelede hijyen, izolasyon ve sosyal mesafeye çok dikkat edilirse, bir süre sonra salgın yavaşlayabilir."
Prof. Capua asıl merak edilen konuya geliyor:
"Yaz aylarında yok olabilir, yok olursa, bu benzer virüs çeşitleri arasında bir ilk olur. Kuralları uygulamak gerek. Ve de asıl elbette, doğa tahribatına, çevre kirliliğine son vermek şart."
Yaz aylarıyla ilgili pek iyimser değil. Bununla birlikte, İtalyan bilim kadını dönüp dolaşıp "doğa tahribatını, çevre kirliliğini, iklim değişikliğini" vurguluyor.
İtalyan uzman "doğa tahribatı" dedikçe, aklıma bizim ülkemiz geliyor.
Şu ya da bu inşaat, köprü, yol ve benzeri işler için kesilen binlerce ağaç, kurutulan göletler, yakılan ormanlar, fabrika bacalarından çıkan zehirler, pek çok kentteki hava kirliliği, o kentlerin yeşil alanlarına dikilen AVM’ler, denizlere atılan pislikler, HES’ler uğruna yok olan yaylalar, ormanlar, vadiler, kuruyan akarsular...
Ve bunları önlemek, kendi ormanlarını, yaylalarını korumak adına ortaya atılan insanları "terörist" diye mahkemelerde süründürmek... Jandarma ve polisle durdurmaya çalışmak... O direnişlerde insanlar ölüyor, doğa ile birlikte... Sonuç ortada...
Demek ki, doğa... Demek ki, bilim..
Korona her yerdeki virüs. Türkiye’de bir başka virüs daha var. Tayyip Erdoğan o virüse açıklık getiriyor:
"Salgın önlemlerini bahane ederek, haberleri ve köşe yazarlarıyla hep yaptıkları gibi, kendi ülkelerine karşı adet savaş açmışlar. Ülkemizin bu kritik dönemindeki mücadelesine katkı yapmak yerine hepsi yalan yanlış bilgilerle kin kusmak, virüsten daha tehlikeli bir hastalığın işaretidir.
Yıllardır yaptığınız işin adı gazetecilik değil, şeamet tellallığıdır. Ama, artık bu devir sona erdi. Ülkemiz sadece Koronavirüst'en değil, aynı zamanda bu medya ve siyaset virüslerinden de inşallah kurtulacaktır."
Kendi elleriyle oluşturduğu "tek sesli koronun" dışına çıkan, demokratik eleştiri hakkını kullananlar, "koronadan daha tehlikeli bir virüs".
Virüs olmamak için ne yapmak gerekiyor?
- Sadece istediği sorunun sorulması,
- Aydınlatıcı analizlerin sona ermesi,
- Olayların içyüzünü öğrenme çabasının ortadan kalkması,
- Ülkede ters giden herhangi bir olay karşısında susulması,
- Sık sık "iyi gidiyoruz, iyi yönetiliyoruz" gibi, övgülerin dillerden, yazılardan düşmemesi.
O zaman senden daha iyi çocuk yok!..
"Artık bu devir sona erdi" diyor ya, başta RTÜK ve diğer kurumlar bu sözü emir kabul ederek "virüslere" ceza yağdırıyor.
Antalya’dan Bartın’a, Kocaeli, İstanbul, Ankara’dan Diyarbakır’a kadar ceza zinciri...
FOX TV, Halk TV, Tele 1, KRT gibi kanallar, Sözcü, Karar, Evrensel, BirGün gibi gazeteler topun ağzında. Para cezaları, yayın yasakları ve işlerine gelmeyen bir haber karşısında, haberi yazan gazeteciye "terörist" suçlaması.
Hafta başında Meclis’te AKP sözcüsü açıklıyor, hapiste 200 gazeteci var, pardon 200 "virüs"!..
Ayrıca, medya merkezleri ile çeşitli kentlerde yayınlanan yerel gazetelerde çalışanlar hakkında açılan davalar...
Dünya "Koronavirüsle" uğraşıyor, Türkiye koronaya ek olarak, "bir başka virüsle"...
Belli süre sonra, bunların hepsi "acı birer anı" olarak tarihteki yerini alacak.
Ama, doğa tahribatını gidermek, kim bilir kaç on yıllar alacak!..