Aynı gün...
Ruslar'ın Ukrayna savaşını başlattıkları gün...
Ukrayna'nın Ankara Büyükelçisi diline "Montrö Anlaşması"nı dolayıp, "Boğazların Rus savaş gemilerine kapatılmasını" istediği, bizi savaşın tarafına çekmek istediği gün...
Ukrayna savaşı nedeniyle Montrö Sözleşmesi'nin uluslararası arenada yeniden gündeme geldiği gün...
Aynı gün...
"Montrö Anlaşmasının önemini vurgulayan duyuru yayınladıkları gerekçesiyle, haklarında dava açılan 104 amiralin duruşması var."
Derler ya:
"Allah'ın sopası yok."
Ya da:
"Kaderin cilvesi."
Öyle bir durum.
2019'da Kanal İstanbul tartışmalarının hararetlendiği aralık ayında, Boğazlar'da Türkiye'nin egemenlik haklarını koruyan Montrö Anlaşması, o tartışmanın parçasına dönüşüyor.
Montrö'yü savunan görüşler karşısında Tayyip Erdoğan önce karşı tarafta yer alıyor:
"- Montrö Anlaşması Türkiye'ye ne kazandırmıştır, ne kaybettirmiştir, bunu hiç düşündünüz mü?..
- Montrö'yü kafaya takmayın."
Bu sözlere ilk tepki emekli büyükelçilerden geliyor, Montrö'yü savunan ve asla vazgeçilmemesi gerektiğini içeren bir açıklama.
Tartışmayı Meclis Başkanı Mustafa Şentop alevlendiriyor. 24 Mart 2021 tarihinde "Erdoğan Montrö'yü feshedebilir mi" sorusuna Şentop:
"Teknik olarak, evet."
Bu tutarsızlık karşısında 4 Nisan 2021'de deniz hukukunu, uluslararası anlaşmaları özümsemiş 104 emekli amiral ki, Ergenekon ve Balyoz kumpasları sonucu hapis yatmış, emekliye ayrılmış, çok değerli komutanlar duyuru yayımlıyor:
"Montrö Türkiye'nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen sözleşmedir.
Montrö sadece Boğazlar'dan geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlar'da Türkiye'ye tam egemenlik haklarını kazandıran bir diplomasi zaferidir.
Karadeniz'i barış denizi yapan sözleşmedir.
Montrö Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı sırasında tarafsızlığını korumasına imkan yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle Türkiye'nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasından kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz."
Bugünlerimizi garanti eden, tarihi bir anlaşmanın önemi, işin ehli kişilerce bir kez daha hatırlatılıyor.
Türkiye'deki Montrö tartışmaları Putin'e kadar uzanıyor. Amirallerin duyurusundan beş gün sonra, 9 Nisan 2021'de Erdoğan'la görüşürken Putin:
"Montrö'nün tartışmaya açılması bizi kaygılandırmaktadır. Montrö Karadeniz'de sizin ve bizim güvenliğimizi sağlamaktadır."
Bu görüşme ve tepkiler üzerine, Erdoğan'ın tavrı değişiyor:
"Montrö'nün ülkemize sağladığı kazanımları önemli görüyor ve daha iyisini bulana kadar Montrö'ye bağlılığımızı sürdürüyoruz."
Erdoğan sürdüredursun...
Duyuruda imzası bulunan 104 amiralin başına gelmedik kalmıyor.
Yandaş medyada amiraller hakkında suçlamalar birbirini izliyor, "darbe çığırtkanlığı" suçlamasına varıncaya kadar...
Lojmanlarından çıkartılıyor, gözaltına alınıyor, elektronik kelepçe takılıyor, yetmiyor, "anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma" iddasıyla haklarında dava açılıyor.
Ve önceki gün...
Rusların Ukrayna'yı işgale başladıkları gün...
Ukrayna'nın Montrö üzerinden Türkiye'yi yanına çekmeye çalıştığı gün...
104 amiralin duruşması var.
"Onların ne kadar haklı olduğunun ortaya çıktığı gün, aynı gün, onlar yargılanıyor!..
Duruşma birkaç ay sonraya erteleniyor.
Derhal beraat kararı verip, dosyayı kapatmak varken..."
Son yıllarda yaşadığımız haksızlık ve adaletsizlik zincirinin kim bilir bu kaçıncı örneği!..
Kim bilir bu kaçıncı siyasi ve hukuki yanılgı!...
Geçen yıl amiralleri darbecilikle suçlayanlar, Montrö sözleşmesine şimdi kendileri sarılıyor.
Yanılgılar ve ihmaller AKP iktidarıyla birlikte, bizim kaderimize dönüşüyor.
Savaşın yaklaştığı belli.
Bütün göstergeler savaşa işaret ediyor.
Bu durumda:
"Diğer ülkeler en son geçen hafta Ukrayna'da yaşayan yurttaşlarını geri çekiyor, tahliye ediyor.
Türkiye hariç!.."
İçerde siyasi çekişmelerden başka gözü hiç bir şeyi görmeyen AKP iktidarı Ukrayna'daki gelişmeleri zamanında değerlendiremiyor.
Şu anda orada pek çok Türk yurttaşı mahsur, tehlike altında ve tahliye bekliyor.
Yüzlerce insan sığınaklarda kurtarılmayı bekliyor.
Rusların Ukrayna işgali ile birlikte, dünya siyasetinde önde gelen kurumların "ne işe yaradığı" artık sorgulama konusu.
Örneğin, Rusya'nın yer aldığı "G 20" bundan böyle herhalde "G 19" ama, ne işe yarıyor?..
Ya da "G 8", bundan böyle "G 7" ama, ne işe yarıyor?..
Ve:
"NATO."
Sözde Ruslara karşı korunmak amacıyla kurulmuş ama, kendi içinde anlaşmazlıklarla, ne işe yarıyor?..
Ve:
"Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi."
Orada beş daimi üye var. Amerika, İngiltere, Fransa, Çin ile birlikte Rusya. Hepsinin ayrı ayrı veto hakkı var. Bundan sonra orada karar almak mümkün mü?.. Ne işe yarıyor?..
Sözde ülkelerin kaderlerini belirleyen dünya çapındaki kurumların, ilk ciddi savaşta, işlevsiz olduğu ortaya çıkıyor. Sadece laf üreten yapılar.
Buna karşılık...
"Atatürk'ün Türkiye'ye bir başka armağanı, 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi, 86 yıl sonra dimdik ayakta ve bugün bir savaş sırasında bizim en büyük güvencemiz."
Emekli amiralleri yargılayanlar bundan ders alırlar mı?..
Çok iyimser bir soru.