Giderayak...
Adına "torba yasa" denilen, birbirinden farklı pek çok yasada yapılmak istenen değişikliklerle ilgili aslında bir "çorba tasarı" içine iliştirilmiş "yandaşlara kıyak" timsali bir girişim...
Giderayak...
AKP iktidarı bir daha rüyasında bile göremez hale geldiği sırada...
Meclis'te o "çorba tasarıda" dikkat çeken bir yasal değişiklik...
"AKP bazı limanların işletme sürelerini 49 yıllığına uzatıyor.
Örneğin Hopa Limanı. Burada firmanın işletme süresi 2027 yılında doluyor, sürenin bitmesine altı yıl var, ama işletme süresini bugünden 49 yıllığına uzatıyor.
Çeşme, Mersin, Marmaris, İskenderun limanlarında da işletme süreleri devam ediyor ama, onların da süreleri 49 yıllığına uzatılıyor."
Neden?..
Hangi amaçla?..
"Şimdi ne oldu da, bitime yıllar varken, ek süre veriyorsunuz bunlara?.. Burada ülkemizin hangi çıkarı var?.." (CHP İzmir milletvekili Tacettin Bayır, TBMM Tutanak, 1 Aralık 2021, s.28).
Süre uzatımını daha da ilginç kılan konu şu:
"İhalesiz biçimde aynı firmalara, eşitlikten yoksun olarak veriyorsunuz. Yatırım yapacaklarmış. Yatırımlarına engel olan yok. Önlerinde daha dünya kadar zaman var. Yoksa, destek aldığınız sermaye ilk seçimde kaybedeceğinizi görerek, ‘sonra bizi muhalefet partisiyle uğraştırmayın, şu süreyi 49 yıllığına uzatın' şeklinde talepleri olduğu için mi, ısrarcısınız bu maddede?" (Tacettin Bayır, TBMM Tutanak, aynı yerde).
İhalesiz!..
49 yıllığına!..
Sürenin bitmesine daha altı, yedi yıl varken, süreyi 49 yıllığına uzatmak!..
Olayın kendisi başlı başına olayı anlatmaya yetiyor.
"Faiz de faiz, faiz de faiz" ya...
"Faiz düşecek, yatırımlar artacak" ya...
On dokuz yıllık iktidarın ardından, bunun adı "yeni ekonomik politika" ya...
Üstelik, bu "yeni politikayı" savunurken, Tayyip Erdoğan bakın ne diyor:
"Sömürü düzenine geri dönüş yok".
Demek ki, on dokuz yıldır "sömürü düzeni varmış", onu söylüyor!..
Sözü nereye çekse, bir başka çıkmaza düşüyor, çünkü "yeni ekonomik politika" dediği, baştan sona çıkmaz, çünkü öyle rasyonel bir politika yok.
Ama asıl, komedi mi, hazin mi, ne ise, şu:
Faizleri düşürmeye başlıyor...
"Son iki buçuk ayda 150 milyar lira kredi kullanılıyor."
Hah, tam istediği, "yatırım" işte!..
Bilemediniz!..
"Kredi olarak çekilen 150 milyar lira, yatırım yerine dolar satın almaya gitmiş olabilir mi?.."
Ortada böyle bir iddia dolaşıyor. Bu iddia doğru ise...
Kredi çekenler 10 lira iken, dolar satın almış, sonra 12, 12.5 liradan satmış olsalar bir kaç hafta içinde yüzde 20 kâr etmiş olurlar.
Durduk yerde, iyi para!..
"Sömürü düzenine geri dönüş yok" diyor ya...
Bu ne?..
Şimdi araştırılması gereken şu:
"Kimler kredi aldı?.. Aldıkları krediyi nerede kullandılar?.. Çektikleri kredi ile gerçekten dolar mı satın aldılar?.."
Madem, "sömürü düzenine dönüş yok", araştırın bu iddiayı!..
Örneğin, Devlet Denetleme Kurulu araştırsın, doğru mu, eğri mi, çıksın ortaya.
"Ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz" ya...
Kime karşı?..
"Dış güçlere karşı, bizim başarımızı çekemeyenlere, kıskananlara karşı!.. Dış güçler!.."
Erdoğan iki lafın başında "dış güçler" deyince, HDP yerinde bir girişimde bulunuyor.
Meclis'e araştırma önergesi veriyor:
"Ekonomik istikrarsızlıkta dış güçlerin etkisinin araştırılmasını" isteyen bir önerge.
Doğru, kim bu "dış güçler" bilelim ve onların etkisini görelim!..
Çok yazık!..
Kim olduklarını yine bilemiyoruz, etkilerini yine göremiyoruz!..
Neden?..
"Çünkü, dış güçler önergesi AKP ve MHP oylarıyla reddediliyor."
Reddin anlamı açık:
"Dış güçler" hayal ürünü ki, Erdoğan'ın partisi AKP ve ve ortağı MHP araştırmaya değer bulmuyor.
2018 yılında Erdoğan "tek adam otoriter rejimine" geçtiği sırada, dolar 4.80 lira.
"Ekonomide şahlanmanın sonunda dolar dün bu satırlar yazılırken, 13.44 lira. Üç yılda 4.80 liradan 13.44 liraya, üç yılda çok ağır bir devalüasyon."
Sadece bizlerin değil, gelecek kuşakların bile sırtına vurulan bu ağır yük orada kalmıyor.
İki akşam önce Erdoğan TRT'de konuşuyor.
Yine "faizin yeniden düşürüleceğini" söylüyor.
"O tek bir cümleyle dolar bir lira daha yükseliyor.
O bir lira yükselişin maliyeti dövizle verilen garantiler, dış borçlar, ithalattaki fiyat artışı ve her türlü döviz işlemleri üzerinden Türkiye'ye tam 200 milyar liraya mâl oluyor.
Bir cümlenin maliyeti 200 milyar lira!..
Dünyanın gelmiş geçmiş en pahalı cümlesi!.."
Dolayısıyla...
"TRT'deki o program, dünyanın en pahalı programı."
Hep konuşuyor ve daha da konuşacağını söylüyor.
Sussa, giderek hepimize ve gelecek kuşaklara yüklediği maliyet azalacak, ama yok, susmuyor.