Norveç’te herhangi bir siyasal gösteride, herhangi bir siyasal eylemde polisin müdahalesi sonucu hayatını kaybeden tek bir kişi bile yok. Son elli yıl içinde. (Oğuz Kaan Salıcı, TBMM Tutanak, 10.12.2017, s.10).
Gel de, imrenme!
Böyle bir demokrasiye, toplantı ve gösteri özgürlüğüne, insan haklarına saygıya şapka çıkarmak gerek.
Orada böyle bir uygarlık varken, Türkiye bir başka yere yol alıyor.
Nereye?
Bunu tespit için biraz genele, biraz milli eğitim politikasına gitmek epey yararlı olur.
Örneğin:
-Ölümlü iş kazalarında Türkiye Avrupa’da ilk sırada, dünyada üçüncü.
-Gelir dağılımı adaletsizliğinde OECD ülkelerinde üçüncü.
-Yolsuzluk algısı endeksinde 175 ülke içinde 75. sırada.
-Küresel barış endeksinde çok gerilerde, 162 ülke arasında 146. sırada.
-Avrupa’nın en pahalı benzini Türkiye’de.
-Avrupa’da en pahalı telefon konuşma ücreti Türkiye’de.
-Kadın cinayetlerinde Avrupa’da ilk sırada.
-Adalete erişimde Avrupa’da en uzak ülke Türkiye.
-Avrupa’da hapishanelerinde en çok gazetecinin bulunduğu ülke Türkiye.
Buna benzer başka örnekler de vermek mümkün.
Eğitim… Öğrenim… Eğitimle ilgili bütçe… Ve eğitim nereye gidiyor?
1998 yılında Milli Eğitim Bakanlığının bütçedeki payı yüzde 30. Yani bütçenin yaklaşık üçte biri Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılıyor 1998’de, çağdaş uygarlığı yakalamak adına.
2018 Bütçesinde AKP’nin Milli Eğitim Bakanlığı’na ayırdığı pay bütçenin sadece yüzde 3’ü.
Eğitime ayrılan bu pay ile hangi çağdaş uygarlık, hangi eğitimli insan yetiştirmek? Yukarıdaki verileri nasıl değiştirmek?
Yüz bin öğretmen açığı var, buna karşılık 438 bin öğretmen atama bekliyor.
Nasıl bir yönetimse…
Birkaç yıl önce, her zamanki gibi, büyük gürültülerle ve nutuklarla ‘’müthiş bir atılım’’ başlatıyor AKP:
‘‘Her öğrenciye bir tablet’’.
Atılan nutuklar, çıkartılan gürültü kadar var:
’17.5 milyon öğrenci var, tablet sahibi öğrenci sadece 60 bin’’. (Gaye Usluer, TBMM Tutanak, 18.12.2017, s.87).
Bu vahim durumun ötesinde, AKP’nin ‘’eğitimden’’ anladığı olay çok farklı.
Şu tesadüfe bakın ki, son dokuz üniversiteye atanan dokuz rektörün dokuzu da İlahiyat Fakültesi hocası.
Ancak, bundan daha çarpıcı olan şu:
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi içinde Din Öğretimi Genel Müdürlüğü'ne ayrılan pay geçen yıla göre yüzde 68 artıyor.
7.7 milyarlık ödeneğe sahip olacak bu genel müdürlük, 7.7 milyar liranın 6.6 milyar lirasını imam hatip okullarına harcayacak.
Herhalde yeni imam hatip okulları açılacak.
Bu kadar din eğitimi ağırlıklı politika ile hangi çağdaş uygarlık? Dünyada örneği yok.
Din derslerini zorunlu kılmak aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına aykırı.
2014 yılında AİHM, bir başvuru üzerine, zorunlu din eğitiminin eğitim hakkı ihlali olduğuna karar veriyor.
Türkiye Avrupa hukukuna uymak zorunda. Kendi yasalarında bu yönde değişiklik yapalı neredeyse on yıla yaklaşıyor. Hem yasalarda değişiklik, hem buna uymakla yükümlü olduğuna dönük attığı imzalar var.
Buna rağmen, AİHM kararlarını uygulamıyor.
Malum, işine gelmediği kararları AKP ‘’yok hükmünde’’ sayıyor, üstelik AİHM’ne bir de fırça atıyor.
Hukukun olmadığı bir yerde hangi eğitim?
‘‘Yap-boz’’ tahtasına dönmüş, din ağırlıklı bir eğitimle yukarıda aktardığım ‘‘genel verileri’’ değiştirmek mümkün değil.
* * *
NOT: Geçen cumartesi günü yazdığım ‘Çarpıtılan Bildiri: Kudüs Skandalı’ başlıklı yazı yurt içinde ve dışında çok ses getirdi, pek çok alıntı yapıldı, lehte ve aleyhte epey tartışıldı. Eleştirenler oldu, alkışlayanlar oldu. Normaldir. Hep olur.
Cumhurbaşkanlığı danışmanı olduğunu söyleyen bir bey T24’ü aramış, not bırakmış, ancak ben o telefona ulaşamadım. Benzer biçimde Dışişleri Bakanlığı da aramış.
Yazının kaynağı İslam İşbirliği Teşkilatı bildirisinin Kudüs ile ilgili İngilizce metni ve aynı bölümün Dışişleri Bakanlığı’nın sitesinde yer alan Türkçe versiyonu.
Bir karşılaştırma ve iki metin arasındaki fark, bu kadar basit.