"Başkan Erdoğan'ın talimatıyla devletin tüm imkanları deprem bölgesi için seferber edildi."
Bu haber depremden altı saat sonra saat 10.23'te yandaş bir kanalda yayınlanıyor.
Her sel baskınında, her maden faciasında, her tren kazasında, türü ne olursa olsun her felakette olduğu gibi, 7.8 ve 7.6'lık deprem felaketinde de, haberler önce "Erdoğan'ın talimatıyla" gidildi, gelindi, müdahale edildi gibi başlıklar taşıyor.
Böyle haberlerle Erdoğan'ı ön plana çıkarmanın ona yarar sağlayacağını sanıyorlar, oysa:
"- Depremde binlerce insan enkaz altında kalmış, kurtarma ekiplerinin yola çıkması için talimat mı gerek?.. Görmeye alışık olduğumuz saçmalıkların bir yenisi!..
- Ayrıca, o talimatın hiçbir işe yaramadığı, enkaz altında kalanlara ulaşılması ve enkazdan çıkartılanlara yapılması gereken yardımın yetersizliğinden belli."
Deprem bölgesinde dört gündür insanlar feryat ediyor.
"Tek adam rejimi" sözde bütün kararları hızla alıyor ve hızla yerine getiriyor, kaç yıldır bunun algısı yaratılmak isteniyor.
Gördük!..
Depremden sonraki 72 saat hayati önemde, ancak akıl almaz bir karmaşa yaşanıyor.
"72 saat yirmi yıllık AKP iktidarının her yönüyle çöküşüne sahne oluyor."
İlk bakışta ürpertici dehşet manzaralarından bir özet:
- 72 saat geride kalırken, binlerce insan enkaz altında.
- Kurtulanlar 72 saati soğukta aç ve susuz geçiriyor.
- TIR'larla getirilen yardımlar bir türlü dağıtılamıyor.
- TRT yayın için AFAD'ın gelmesini bekliyor.
- AFAD Başkanı ‘Cumhurbaşkanımızın talimatıyla bölgeye yardım ekipleri gönderdik' diyor.
- Adamlar ta İsrail'den, İspanya'dan geliyor, AFAD'dan önce sahra hastaneleri kuruyor.
- GSM şebekeleri sık sık yetersiz kalıyor, iletişim zorlaşıyor.
- Özelleştirme kapsamında 36 yıllığına Limak Holding'e devredilen İskenderun Limanı'ndaki yangın ancak üçüncü günde söndürülebiliyor.
Ve AFAD...
Kızılay'ı ve AKUT'u devre dışı bırakarak, 2009 yılında, malum bakış açısıyla, "bizden birilerinin yönetiminde" kısa adı AFAD olan Afet ve Acil Durum Yönetimi kuruluyor. Öyle "bizden" ki, bu ölçüde teknik bir kurumun yönetimine yine ilahiyat mezunları getiriliyor. Malum ve tipik partizanlık:
"İşe göre adam değil, bizden birine bir iş!.."
Devamı da, aynı ölçüde hazin.
AFAD nedir?..
Çeşitli felaketleri yaşayan insanlarımıza anında yetişmesi gereken, her türlü yardımı sağlamakla görevli AKP iktidarının kurduğu bir kurum. Yardım olduğuna göre, en başta paraya ihtiyaç duyan bir kurum.
Skandala bakın şimdi, Birgün gazetesinden Mustafa Bildircin'in haberine göre:
"AFAD'ın 2023 yılı bütçesi geçen yıla göre, 12 milyar liradan 8 milyar liraya düşürülüyor, yani 4 milyar lira azaltılıyor."
Bu nasıl bir mantık?..
Bu nasıl bir yönetim?..
Yeterli parası olmadığı için banka hesap numaraları vererek, halktan para toplamaya çalışıyor!..
Sen felakete karşı kurduğun en önemli kurumun bütçesini kes, sonra halktan para iste!..
Fiyatlar mı artıyor?..
"Marketlere denetmen göndermek, telefonla fiyatların indirilmesi emrini vermek!.."
Savcılar ve yargıçlar iktidarın istemediği kararlar mı veriyor?..
"Onları başka yerlere sürme emrini vermek!.."
Kadınlar, doktorlar, avukatlar, işçiler, öğrenciler haklarını mı arıyor?..
"Önce cop, biber gazı... Ardından onları içeri atma emrini vermek!.."
Eleştiri hakkını kullanmak, düşüncesini açıklamak isteyen mi var mı?..
"Onlara dünyayı dar etme emrini vermek!..
Medya iktidarın istemediği haberler mi yapıyor?..
"O gazete ve TV'ye vergi denetmeni göndermek, karşı çıkan gazetecileri işten atma emri vermek!.."
Kısaca, akla gelen gelmeyen hayatın her alanında başarısızlık karşısında, gerçekleri örtmek ve ülke yönetmeyi sadece algı yaratmak diye anlayan bir iktidarın, depremde çaresiz bıraktığı halkla ilgili haberlere karşı takındığı tavır...
Twitter...
İnsanlar twitter üzerinden haberleşiyor, iletişim kuruyor ve asıl...
"Depremdeki gerçekler olanca çıplaklığı ile ortaya çıkıyor."
AKP'yi rahatsız eden bu durum, tıpkı yukarıda aktardığım bazı yasaklama emirleri gibi, yine bir emirle..
"İşine gelmeyen haberlere karşı son numarası Twitter'da kısıtlamaya gitmek."
Ancak, bu kısıtlama ve bu emir diğerlerine benzemiyor. Arka arkaya doğal iki depremden sonra, sanki emirle gelen üçüncü bir deprem gibi. Çünkü:
"- Twitter üzerinden yapılan haberleşme enkaz altındaki insanları kurtarmaya yarıyor.
- Ve twitter üzerinden yardım toplanıyor."
İki hayati uygulama.
Bu kısıtlamayla birlikte...
"- Enkaz altındaki insanları kurtarmak zorlaşıyor,
- Yardımlar yüzde yetmiş azalıyor."
Dolayısıyla, kısıtlama emri öyle bir emir ki...
"İnsanların hayatlarına mal olabilecek bir uygulama."
Böylesine bir faciada bile, hala algı operasyonu!.. İnsan kurtarmak ve yardım yerine, beceriksizliği örtme çabası ön planda.
Bu saçmalığa karşı duyulan büyük öfke üzerine kısıtlama bir süre sonra kaldırılıyor.
"Ülke öyle parçalanmış, öyle kutuplaşmış ki, bu kadar büyük bir felaket karşısında bile duyulan acı bizi birbirimize yaklaştırmıyor, tam tersine..."
Bakın, bir AKP milletvekilinden örnek...
AKP'li Habibe Öçal'ın bölgeye yardım için giden CHP'li belediye başkanları grubunda yer alan Ekrem İmamoğlu'na saldırıyor:
"Defol, defolun!.. İngiliz uşağı."
Neredeyse dövecek!.. O saldırı gününde, aynı günde:
"-Alman Parlamentosu oturumunu Türkiye ve Suriye'de depremde hayatını kaybedenler için saygı duruşuyla açıyor.
-Yunan devlet TV'si ERT sabah haberlerine Türkçe Ben Seni Sevdiğim şarkısıyla başlıyor."
Milletvekili hanımın saldırısının ötesinde, gerçek haber peşinde koşan gazetecilere zaman zaman müdahale eden, onları kızgınlıkla enkazdan uzaklaştırmak isteyenler...
Bir kaç gündür en sık duyduğumuz söz:
"Biz depremin acılarını sararız."
Böylesine parçalanmayla bu öfkeyi, bu kutuplaşmayı nasıl saracağız?..
Parçalanma ve kutuplaşma depremini nasıl ve ne sürede aşacağız?..
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |