“Ensar” Arapça kökenli bir sözcük, “yardım sever, herkese yardım eder” anlamında.
Tarihsel olarak da, bir anlamı var. Hicretten sonra Mekke’den Medine’ye gelen Müslümanlara ilgi gösteren, malları ve mülkleriyle ve diğer varlıklarıyla onlara yardım eden Medineli Müslümanlara “Ensar” deniyor.
Sonuçta, “yardım” amacı ile bütünleşen, “dini” anlamı ağır basan bir deyim.
Hem dine, hem yardıma ağırlık veren “Ensar Vakfı” bugün aniden ün kazanıyor. Kurumun Karaman şubesinde bir öğretmenin oradaki çocuklara tecavüz ettiği iddiaları sonucu Ensar Vakfı’nı herkes öğreniyor.
Aslında eskiden beri dinci kesimde bilinen ve desteklenen bir vakıf. 80’lerde, 90’larda Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nin, son yıllarda AKP’nin çok desteklediği bir kurum.
Vakfın 37. kuruluşunun kutlandığı genel kurulunda Tayyip Erdoğan bir konuşma yapıyor. Bir ay kadar önce, 28 Şubat’ta Erdoğan sık sık “Ensar Vakfımız” diyerek, vakfı ne kadar çok sahiplendiğini gösteriyor.
“1979’dan beri faaliyetlerini yakından takip ediyorum, bu kadroyu tebrik ediyorum” diyen Erdoğan ekliyor:
“Ensar Vakfımızın imam hatip davasına verdiği büyük hizmetler vardır. (...) Bir konuşmamda dindar nesil yetiştireceğiz, dedim”.
Erdoğan dindar nesil, imam hatip okulları ve Ensar Vakfı arasında bağlantı kurarak, müjdeyi patlatıyor:
“Bir zamanlar 60 bine kadar düşen imam hatip öğrenci sayısı, Hamdolsun, bugün bir milyon 200 bin öğrenciye ulaşmıştır”.
İmam hatip okullarına profesör ve doçentlerin yönetici olmasını beklediğini bekleyen Erdoğan, “işte reform budur” diye de, bir hedef gösteriyor.
Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan vakıfla ilişkiyi pekiştiriyor:
“Benim eşimden sonra en çok gördüğüm kişi Ensar Vakfı Başkanı'dır”.
Helal olsun.
Vakıf AKP’li bakanlarla sık sık bir araya geliyor. Türkiye’nin pek çok yerinde olmak üzere, 165 şubesi var. Tayyip Erdoğan “bu şubelerle mücadelemizi daha da başarıya ulaştıracağız” diyor.
Mücadele ne? “Dindar nesil yetiştirmek”.
Vakıf her gün 25 bin imam hatip öğrencisine yemek veriyor. Burs veriyor, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde “sabah namazları buluşmaları” düzenliyor.
AKP’nin ideolojisi ile aynı, gizlisi saklısı olmadan, AKP’den ciddi destek gördüğü bu sözlerle iyice netleşen bir vakıf.
AKP ile bu kadar yakınlaşmış, iktidarın tepesinden aşağıya doğru kendisine kucak açılmış vakfın Karaman şubesinde ortaya çıkan çocuklara tecavüz skandalı AKP’nin canını çok sıkıyor.
Bu nedenle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu tecavüz olayı sonrasında, vakfı korumaya çalışıyor. Talihsiz sözleri tam gaflet:
“Tecavüze bir kere rastlanmış olması, hizmetleri ile öne çıkmış bir kurumu karalama gereği olamaz”.
Hem vakfı övüyor, hem tecavüzü küçümsüyor. Çünkü, olay kendilerine sıkı sıkıya bağlı bir vakıfta patlıyor.
Acaba, bir başka vakıf ya da muhalif bir sivil toplum kuruluşunda böyle bir olay olsaydı, ne olurdu? Herkesten önce hani o birisi çıkar, sekiz, on kanalda canlı yayında o kurumu topa tutar, savcıları göreve çağırır, idari soruşturma açılmasını talimatı verirdi.
Sema Ramazanoğlu da, koşa koşa o talimatın gereğini yerine getirirdi. Ama, kör talih, tecavüz iddiası iktidara yakın bir vakıfta patlıyor.
Sema Hanım vakfı korumaya çalışacağına, kendisine yasayla verilen görevi yerine getirmesi hem zorunlu, hem daha yararlı. Başında bulunduğu Bakanlığın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamenin ikinci maddesi, kendisine bakın nasıl bir görev veriyor:
“… En önemli görevi çocukları her türlü ihmal ve suistimalden korumak…”
Sema Hanımın bu maddeden haberi var mı acaba? Yoksa, o koltukta boşuna oturuyor. Varsa, hala neden istifa etmiyor?
On binlerce kişi Ramazanoğlu’nun istifası için imza topluyor. Bir tepki olarak yerinde, aslında çoktan istifa etmesi gerekirdi, ama bence boşuna.
Kendisi istifa kararı alsa bile, büyükleri ona izin vermez. Zaten on dört yıllık AKP iktidarında başarısızlıklara ya da çeşitli skandallara rağmen, böyle bir erdemi gösteren henüz yok.
AKP ile vakıfın iç içeliğinin bir başka yansıması Meclis’teki oylama.
Geçtiğimiz çarşamba günü üç muhalefet partisi çocuklara cinsel istismar ve tecavüz olayları için Meclis araştırması açılmasını istiyor. O önergelerin Meclis’te oylaması tam skandal. 23 Mart 2016 Meclis tutanakları bu skandalın kanıtı.
Muhalefetin önergeleri oylandığında Meclis Genel Kurulu'nda 32 AKP milletvekili, 50 dolayında muhalefet milletvekili var. Oylamaya geçiliyor, oturumu yöneten AKP’li Meclis Başkan Vekili Ahmet Aydın “kabul edenler... etmeyenler... kabul edilmemiştir” diyor ve elbette ardından büyük tartışma yaşanıyor.
Muhalefet “32 mi büyük, 50 mi büyük, bu ne biçim karar, nasıl kabul edilmedi, oylama ortada, işte kabul edildi” diyerek, oturumu yöneten Aydın’a yüklenirken, o farklı görüşte. Muhalefet partilerinin araştırma önergesi “o milletvekili vardı, bu milletvekili yoktu”, gürültüleri arasında önce reddediliyor.
Başlı başına ret, toplumda büyük tepki yaratıyor. Hele de, bu haliyle. Bunun üzerine AKP çark ediyor, tepki karşısında bir gün sonra da olsa, Meclis araştırması açılması istemine katılıyor ve açılma kararı alınıyor.
Oysa, araştırılacak olan sadece Ensar Vakfı'nın Karaman şubesindeki olay değil, genel olarak, çocukların istismarı.
Üstelik bu ilk değil. Pozantı, Kocaeli, Rize, Mardin, Şakran, Maltepe, Muğla, Antalya cezaevleri ve bazı kurumlarda çocuklara tecavüz var. Hatta, tecavüz sonrasında intihar etmek isteyen çocuklar var.
Peki, o tecavüzlerde hangi sonuç alınıyor? Söylemeye dilim varmıyor:
Örneğin, Pozantı Cezaevi'ndeki erkek çocuklara tecavüzle ilgili yirmi zanlı hakkında takipsizlik kararı veriliyor.
Pozantı’da tecavüz olayını ilk kez ortaya çıkaran gazeteci Zeynep Kuriş devletin mahremiyetini teşhir etmekten tutuklanıyor.
Tam, bildiğiniz Türkiye.
Aslında daha önce de, aynı konuda Meclis araştırması var. 2010 yılında yine benzer olaylar ayyuka çıktığında, Meclis araştırması açılıyor. Sonuç?
Rapor tozlu raflarda çürüyor, hiç bir işlem yapılmadan.
Yapılmadığı için benzer tecavüz iğrençliklerinin sonu gelmiyor.
Ya Ensar Vakfı? Ona laf yok, o “bizden”.