"Helal kavramı her ne kadar İslami kurallardan doğsa da, tayyip kavramıyla yakın ve kopmaz bağından ötürü tüm insanlığa hitap eder."
Bu cümle nerede geçiyor?..
Bir devlet kurumunun resmi sitesinde, "Helal Akreditasyon Kurumu'nun" tanıtım videosunda. Bu kurumun sitesine girin, bol bol "İslamiyete" göndermenin yanı sıra, kurumun konuşmalarında ve paylaşımlarında sık sık "tayyip" sözcüğü geçiyor.
"Tayyip" sözcük olarak, ne anlama geliyor?.. "Güzel, temiz, iyi" anlamına geliyor.
Bu kurum 2017 yılında kuruluyor, 2021 bütçesi 30 milyon lira.
"Helal ürün belgesi" veren bir kurum. "Helal belgesi konusunda ne yazık ki, İslam dünyasında ortak bir dil oluşturulabilmiş değil" diye, hayıflanıyor.
Anılan kurumun tanıtım videosunda "Tayyip ve İslamiyet" yan yana geldiği gibi, aynı videoya göre, "tüm insanlığa hitap ettiği" vurgulanıyor.
"Tüm insanlığı" bilemem ama, acaba "Türk insanına" ne kadar hitap ediyor?..
AKP'liler, milletvekilleri, yöneticiler ya da bakanlar ağızlarını ne zaman açsalar ya da kendisine bağlı yüksek bürokrasi ne zaman bir açıklama yapsa...
Yerli, yersiz...
İki lafın başında, sonunda mutlaka "Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleriyle, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde" gibi, ezberlenmiş söz kalıbı eksik değil.
"Helal Akreditasyon Kurumu" ise, işi iyice çığrından çıkartıyor, kelime oyunlarıyla, "Tayyip... İnsanlığa hitap" kavramlarını yan yana getirme becerisini gösteriyor.
İkide bir, mutlaka bir bağlantı!..
Resmi söylemle "Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi" gibi garip bir sistem, pratikteki hali ile "tek adamı rejimi" 2018 yılının ikinci yarısına başlıyor.
Rejim iki buçuk yılını doldurmuş bulunuyor.
Bu iki buçuk yıl içinde, Tayyip Erdoğan:
- İlaç fiyatlarına,
- Polislerin kıyafetlerine,
- Rektörlerin atanmasına,
- Anayasa Mahkemesi üyelerinin atanmasına,
- Merkez Bankası Başkanı'nın kim olacağına,
- Gıdaların saklanma koşullarına,
- Madenlerin kimlerin işleteceğine,
- Kadınların kaç çocuk doğuracağına,
- Nerede, hangi yatırımı, kimin yapacağına,
- İthalatta gümrüklerin hangi mallarda sıfırlanacağına,
- Peynirin nereden ithal edileceğine,
- Hangi ülkeye asker gönderileceğine,
- Salgında alınacak önlemlere,
- Okulların ne zaman yüz yüze eğitime geçeceğine,
- Hangi ülkeye, nasıl resmi bir açıklama yapılacağına,
- Doğalgaz araştırımalarına,
- Sağlık çalışanlarının koşullarına,
- Şehir hastanelerine,
- Nerede yol, hava alanı, köprü yapılacağına,
- Asgari ücrete,
- Bürokrasideki bütün atamalara,
- Faiz oranlarına,
- Partili olduğu için partisinin iç işlerine, il, ilçe ve merkez kurullarındaki kadrolara,
- Hükümet toplantılarına,
- Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına,
- Hangi ülkeye dış gezi yapılacağına,vs.,vs., artık aklınıza ne geliyorsa...
Hepsine karar veriyor!..
Bu arada hemen her gün bir, bazen aynı günde iki konuşma, muhalefetle polemik, başka ülkelerin devlet ya da hükümet başkanlarıyla görüşme, imzalanması gereken kim bilir yüzlerce metin...
Kısaca...
Hepimizin ve ülkenin kaderi "tek bir kişiye" bağlı.
Tek bir kişi bu kadar işin üstesinden gelebilir mi?.. Gün değil 24, 84 saat olsa, nafile!..
Gelemediği zaten ülkenin her halinden belli!..
Böyle bir yükün pratiği yok!..
Bir de, demezler mi, "yeni sistemle işler daha çabuk ilerliyor" diye!..
Oysa, bir kaç ay önce "sistemi yenilemek şart, aksaklıkları gidermek gerek" diyen, kendileri değil mi?..
Bu arada İstanbul'da Osmanlı'dan kalan ne kadar Saray ve köşk varsa, "onun çalışma ofisi!.."
Ankara'daki Saray, Marmaris'teki yazlık saray, Ahlat'ta saray...
Her yer dar geliyor, anlaşılan!..
Tantana, şatafat, lüks... Uçaklar, arabalar, her türlü hizmete koşanlar...
Ya bu arada on sekiz yıldır kendisine oy veren aziz halkımız...
- Borcunu ödeyemediği için, bankadaki 15 liralık hesabına haciz konulan yurttaşa,
- Yedi lira ek ücret verilen ambulans çalışanlarına,
- "Açım" diye intihar eden insanlara,
- Beşiktaş katliamında 121 lira 96 kuruş verilen şehit yakınlarına,
- Sözü iki yıldır verildiği halde, erken yaşta emekliliğe takılanlara,
- Failleri hâlâ bulunamayan cinayetlerde hayatlarını kaybedenlere ve onların yakınlarına,
- Cinsel istismara uğrayan onca çocuğa,
- Uğradığı şiddet sonucu, cinayete kurban giden onca kadına,
- Bir türlü gelmeyen adalete kavuşamayanlara,
- Parası olmadığı için çocuk maması çalmak zorunda kalan babalara,
- Kredi alamayan öğrencilere,
- Tarlasını, vadisini, ormanını korumak isterken coplanan sayısız insana,
- Faturasını ödeyemediği için elektriği ve doğalgazı kesilen binlerce aileye,
- İş bulamayan her dört üniversite mezunu gençten üçüne,
"Tek adam" olarak Tayyip Erdoğan'ın sorumluluğu yok mu, bulduğu çare var mı?...
Bu son iki buçuk yıl içinde ayrıca... Bazı göstergelere bakıldığında...
2018 yılında, örneğin:
- Bütçe açığı 62 milyar iken, şimdi 145 milyar liraya yükseliyor.
- İşsiz sayısı 700 bin kişi artıyor.
- Ödenen faiz 72 milyar liradan 120 milyar liraya çıkıyor.
- Türk Lirası dolar karşısında yüzde 60 değer kaybediyor.
- Merkez Bankası tarihinde ilk kez eksi 47 milyar dolar rezerve düşüyor.
- Dış borç sıralamasında 441 milyar dolarla yüz yirmi ülke arasında altıncı sıraya yerleşiyor.
- Kamu iç ve dış borçu 965 milyar liradan bir trilyon 935 milyar liraya yükseliyor.
- Merkez Bankası 128 milyar dolar satıyor.
- İnsani Özgürlük Endeksi'nde 38 sıra gerileyerek, dünyada 84. sıradan 122. sıraya düşüyor.
- Yolsuzluk Algı Endeksi'nde 10 sıra gerileyerek, 81. sıradan 91. sıraya düşüyor.
- Mutluluk Endeksinde 24 sıra gerileyerek, 69. sıradan 93. sıraya düşüyor. Bunların hepsi, son iki buçuk yılın bilançosundan bazı bölümler...
Kaba bir özet...
Hâlâ "Erdoğan'a güzelleme" mi?..
"İnsanlığa hizmetten" önce, bir de "yurt insanına" hizmet etse!..