“Beyefendiye ilettik...”
Ertesi gün, nasıl bir yanıt geldi, merakıyla, yeniden Saray’a telefon, ancak cümle değişmiyor:
“Beyefendiye ilettik...”
Peki, “Beyefendi” nasıl bir yanıt veriyor?
“Herhangi bir şey söylemedi...”
Bu diyalog üç, beş kez tekrarlanıyor.
Bir tarafta “FOX TV”, telefonun öteki ucunda Tayyip Erdoğan’ın özel kalemi ya da danışmanları.
Günümüzde gerçek haberciliği yapan bir, iki TV kanalından biri FOX TV. Tarafsız, gerçek gazetecilik, sabahtan başlıyor, akşama kadar sürüyor.
Sabah İsmail Küçükkaya ile başlayan tarafsız habercilik, akşam ana haber bülteninde Fatih Portakal ile devam ediyor.
FOX TV seçimler nedeniyle, Cumhurbaşkanı adaylarını tek tek ekrana davet ediyor. Şimdiye kadar Muharrem İnce, Temel Karamollaoğlu, HDP Eş Başkanları Pervin Buldan ve Sezai Temelli çıkıyor. Bu akşam Meral Akşener var. Gelecek hafta sanıyorum Doğu Perinçek.
FOX TV ekranını tüm adaylara açıyor.
Programları izliyorum, aday kim olursa olsun, hiç müdanasız, tam gazetecilik örneği, sorular çatır çatır. Gelen yanıta göre, yine aynı tonda devam.
FOX TV’deki meslektaşlar ki, gerçekten meslektaş, gerçekten gazeteci, yayınlarına bakmak yetiyor, Tayyip Erdoğan’ı da arıyor, canlı yayına davet için.
Ne var ki, her sefer aynı yanıt:
“Beyefendiye ilettik...”
“Beyefendiden” tık yok, “gelirim” ya da “gelmiyorum” diye bir geri dönüş yok.
İnsan en azından “gelmiyorum” diye haber gönderir, ama o bile yok.
Çeşitli TV kanallarına çıkan Erdoğan FOX TV’ye çıkmıyor, daha doğrusu çıkmaktan ürküyor.
Neden?
Çünkü karşısında, eğilip bükülecek, soru sormaktan korkacak, ona çanak soru soracak, önceden ısmarladığı soruları yöneltecek bir ekip yok.
“Gazeteci kılıklı” birileri yok, “gerçek gazeteciler” var, dönemin yüz akı gazeteciler ve gazetecilik.
“Çanak soru” ya da sorduğu soruyla Erdoğan’a pas verecek birileri olmadığı için Erdoğan ürküyor.
Hayır, ürkmüyor ve bunları yalanlamak istiyorsa, hiç çekinmeden FOX TV’ye çıkar ama, çıkamıyor.
Erdoğan her fırsatta demokrasiden ve özgürlüklerden söz ediyor, daha önceki gün, 69 yaşındaki karikatürist Nuri Kurtcebe çizdiği karikatürde “Erdoğan’a hakaret” iddiasıyla bir yıl 2.5 ay hapse mahkum oluyor ve doğrudan hapishaneye gönderiliyor.
Tam “gerçek gazetecilerin” soracağı bir soru:
“Bu nasıl bir demokrasi, hangi özgürlükler?”
Buna benzer yüzlerce örnek var.
Hapisteki gazeteciler, işten atılan akademisyenler, kamu çalışanları, sürekli ertelenen grevler, yürütmenin yargı üzerindeki görülmemiş etkisi, v.s.
Son yıllarda, hele de son bir kaç yıldır “şeffaflık” hak getire.
Şeffaflığın en çok arandığı yerlerin başında “devlet ihaleleri” geliyor. Ama, yatırımlar için ama, özelleştirme ama, herhangi bir konuda ihale.
Yolsuzluklara en açık alanlardan biri ihaleler, sadece bizde değil, dünyanın her yerinde öyle.
Ancak, bizdeki ihalelerde çok büyük bir fark var.
AKP döneminde ihale yasası tam 185 kez, evet yüz seksen beş kez değişiyor.
Akıl alacak gibi değil.
Yüz seksen beş kez...
O zaman da, ne şeffaflık kalıyor, ne ihalelere güven...
Yasa 185 kez değişmesine rağmen, bazı ihaleler hiç ilansız filan birilerine veriliyor.
Eh, bu sorulmaz mı?
Kaldı ki, ihaleye yabancı firmalar artık ilgi göstermiyor.
Yılda 17 milyar dolar yabancı sermaye gelirken, son bir, iki yılda bu rakam 4 milyar dolara düşüyor.
Günümüzde hepimizi sonuna kadar ilgilendiren konu elbette geçim ve onunla bağlantılı ekonomi.
İşte, önceki gün enflasyon rakamları açıklanıyor.
Tüketici fiyatlarıyla yıllık enflasyon yüzde 12.15, üretici fiyatlarıyla yüzde 20.16. On altı yıllık AKP döneminin enflasyon rekoru.
Tüketici fiyatlarıyla halkı bire bir ilgilendiren gıda yüzde 11, sağlık yüzde 10.09, eğitim yüzde 11.01, elektrik - gaz yüzde 18.69, ulaştırma yüzde 20.02, su temini yüzde 5.25 oranında artıyor.
Hangi geçim? Ne geçimi? Ne ekonomisi?
Bu rakamlar ortada iken, Erdoğan “gerçek gazetecilerin” karşısına çıkar mı?
Ya da diğer adaylarla canlı yayında yuvarlak masa tartışmasına girer mi?