Batı ülkelerinde en çok okunan haberlerin dördüncü sırasında hangi haber var?..
Evet, doğru tahmin ediyorsunuz...
“Türk Lirası'ndaki dramatik düşüş...”
Batı medyası Türk Lirası'ndaki anormal değer kaybına büyük yer ayırıyor, pek çok yorum getiriyor, iktisatçılarla bu düşüş üzerine gazetelerde ve TV’lerde röportajlar yapılıyor.
Ve hepsinin sonunda aynı soru:
“TL’deki düşüş bizim ülkemizi etkiler mi?”
Yanıtlar hep aynı:
“Hayır, olumsuz etkilemez. Etkilediği tek bir alan var ki, o da bize yarıyor, Türkiye bizim için artık daha ucuz bir ülke”.
Ekonomik yorumlara ek olarak, bazı iktisatçılar “kesin çözümün Tayyip Erdoğan’ın çekilmesiyle sağlanabileceğini” söylüyor. (Prof. Alexander Kriwoluzky, 14 Ağustos 2018, Der Spiegel Internet sayfası).
“Kesin çözüm...” Erdoğan’ın çekilmesiyle Merkez Bankası’nın bağımsızlığının yeniden sağlanabileceği düşünülüyor.
Erdoğan’ın çekilmesi mi?..
Bunu düşünenler herhalde farklı bir gezegende yaşıyor.
Türk Lirasının değer kaybında en temel etkenlerden biri Merkez Bankası’nın bağımsızlığını yitirmesi. O bağımsızlığın sona ermesiyle birlikte:
-Merkez Bankası güvenirliğini yitiriyor.
-Güven kaybı, firmaların fiyatlarını artırmalarına yol açıyor, bu orta ve uzun vadede enflasyonun yükselmesine yol açıyor.
-Enflasyon artışı TL’nin dolar karşısında düşmesini tahrik ediyor.
-Merkez Bankası en dramatik anlarda faizleri yükseltemiyor, çünkü Erdoğan, ekonomi biliminin bütün kurallarına aykırı olarak, faiz artışına karşı. Erdoğan bunu bilmiyor ve öğrenmek de istemiyor.
Farklı nedenlerin yanı sıra, TL’deki anormal düşüşün önde gelen nedenlerinden biri Merkez Bankası’nın bağımsızlığını yitirmiş olması ve krize zamanında müdahale edemeyişi.
Bu ağır bir siyasal hata.
Amerika’nın Türkiye ile uğraşması, rahip Brunson da dahil, Türkiye’den ithal ettiği çelik ve alüminyum vergilerini iki kat arttırması, bu siyasal ve ekonomik krize Erdoğan’ın açıklamaları, Türkiye’yi yeni bir senaryo ile karşı karşıya getiriyor:
Rusya ve İran’dan kredi almak.
Şu anda Batı bankalarından Türkiye’ye verilen kredi miktarı 220 milyar dolar. Türk Lirasının yıl başından bu yana yüzde 50, son bir haftada yüzde 13 değer kaybı, bu kredilere, yani borçlara aynı oranda yansıyor, TL cinsinden borcumuzu artırıyor.
Batı bankalarının bu koşullarda yeni bir kredi açması güç. O zaman, Erdoğan’ın üstü örtülü siyasal söylemlerine bakılırsa, kredinin geleceği iki ülke Rusya ve İran.
Belki de, çoktan girişimde bulunulmuş olabilir.
Biraz sakinleşti
Özellikle geçen hafta sonu TL’nin çılgın düşüşü ile başlayan “biz nereye gidiyoruz” kaygısı, yine de Merkez Bankası’nın açıklamasıyla hafifliyor.
Bu arada dolar sahibi olanlar bir yandan Internet üzerinden, bir yandan doğrudan bankalara giderek, orada kuyruklar oluşturarak, ellerindeki dolarları bozduruyor.
Bu kısa ve orta dönemde TL üzerindeki baskıyı azaltıyor, dolara talebi düşürüyor, TL dolar karşısında hafif de olsa, geriliyor.
Merkez Bankası tam bu sırada açıklama yapıyor: “Bankaların likiditesini arttırdık”.
Yani, “bankalara para veriyoruz”.
Bu dolarını bozdurmak isteyen ve bunu karşılayan bankaları rahatlatıyor. Yani, “paramı alıyorum” rahatlığı.
Aynı rahatlık, TL’ye yansıyor ve o çılgın yükseliş, hafifliyor.
Dolayısıyla...
“Krizi bir ölçüde frenleyen yine de, Erdoğan’ın her fırsatta eleştirdiği Merkez Bankası oluyor”.
Bu Erdoğan’a ders olur mu?..
Merkez Bankası’nın bağımsızlığını bir daha tartışmaya açmaktan vazgeçirir mi?.. Bunu asla ağzına almaz mı?..
Kısa dönemde değil ama, uzun dönemde göreceğiz.
Ekonomiden sorumlu Bakan Berat Albayrak’ın açıkladığı yok B planı, yok C planı hikaye, hiç bir işe yaramadığı gibi, TL’deki düşüşü daha da pompalıyor.
Siyasal nutuklar değil, doğrudan “ekonomik kararlara” ihtiyaç var.